Sekizinci ayı yarıladığımızda Ömür'ün artık ne kadar zorlandığını görmemek imkânsızdı.
Doktor yürüyüşe çıkmanın faydalı olabileceğini söylediği halde Ömür fazlasıyla isteksizdi. Nadiren çıktığımız yürüyüşlerde çabucak yoruluyor ya da boy gösteren sancılar yüzünden sık sık duraksamak zorunda kalıyordu.
Bazı zamanlar, kötü bir çocuk olduğu için bebeğin onu bu kadar zorladığını söyleyip ağlayarak benden özür dilediği bile oluyordu. Ben ise böyle durumlarda ne yapacağımı şaşırıyor, sakinleşip ağlamayı bırakana kadar ona sarılıp sırtını okşamaktan başka bir şey yapamıyordum. Sonra da alnına bir öpücük bırakıp, ona kötü bir çocuk olmadığını aksine hayatımda gördüğüm en akıllı çocuk olduğunu ve tüm gebelerin bu tarz problemler yaşadığını söylüyordum.
Fakat bu küçük, avutma cümleleri sadece bir sonraki sancıya kadar devam ediyor Ömür bu sefer de tanrıdan özür dilemeye başlıyordu.
Tanrım, elimde olsa onunla yer değiştirmek ve acılarını üstlenmek için her şeyimi verebilirdim; fakat ne bu mümkün oluyordu, ne de ona adam akıllı bir yardımda bulunabiliyordum. Masaj hala bir miktar işe yarıyordu; ama artık ilk zamanlarda olduğu kadar etkili olmadığı da bir gerçekti.
Belki normal bir insan bunu bir şekilde atlatabilirdi, sonuçta hamilelik çoğu kişi için ciddi anlamda acılı bir süreçti; fakat Ömür normal bir insan değildi ve hissettiği her acı dalgasının işlediği günahların birer cezası olduğuna inanıyordu.
Bu yüzden bir gece oturup aklına gelen her bir günahı için tanrıdan özür dilediğini bile duymuştum.
Bir gün yanlışlıkla Ardanın bir oyuncağını kırmış ve annesi görmesin diye onu saklamış.
Bir keresinde Arda saçını çekmeyi bırakmadığı için eline vurmuş ve küçük kardeşi ağlamaya başlamış. Annesi ne olduğunu sorup kızdığında ise korktuğu için yalan söylemiş.
Bir kere de çok aç olduğu için bulduğu yemeği Momo ile paylaşmayıp hepsini yalnız başına gizlice yemiş.
Söylediğine göre bunlar onun en büyük günahlarından birkaçıymış.
Sonra korku dolu gözlerle dönüp bana bakmış ve yaptığı tüm o korkunç şeylere rağmen tanrının onu affedip affetmeyeceğini sormuştu.
O zaman durup onun gibi biri bile yaptığı bu küçücük hatalar için endişe edip korkarken tanrının beni cehennemin hangi katına göndereceğini düşünmüştüm.
Bu düşüncenin içime büyük bir korku tohumu ektiğini itiraf etmeliydim. Bu yüzden ne cevap vereceğimi bilememiş ve Ömür uyuyana kadar oturup onunla birlikte dua etmiştim.
Tüm bu acılı sürecin bizi birbirimize daha fazla yaklaştırdığı su götürmez bir gerçekti. Ya da emin değilim, belki de Ömür sadece mecbur olduğu için ona yaklaşmama izin veriyordu. Bazı zamanlar karnı onu zorladığı için üzerini giyinirken yardım istiyor bazı zamanlar ise yıkanmasına yardım etmeme izin veriyordu.
Bunun onu ne kadar rahatlattığını görebiliyordum.
Banyodan önce üzerine ince şort ve atlet giymesine yardım eder sonra da o gözlerini kaçırıp vücudunu olabildiğince kapatmaya çalışırken saçlarını yıkardım.
Ve itiraf etmeliyim ki bu vücudunu ne kadar rahatlatırsa rahatlatsın Ömür'ün karşımda bu kadar çaresiz kalmaktan hoşlanmadığını bilirdim.
Kimsenin karşısında çaresiz kalmak istemezdi. Söz konusu ben bile olsam ne olursa olsun korktuğunu bilirdim. Tekrar eski haline dönmekten ölümüne korkardı; fakat tek korkusu bu değildi. Çoğu zaman bana yük olmaktan ve ondan sıkılmamdan da korkardı. Bu yüzden kendi işini kendisi halletmeye çalışır çok mecbur kalmadıkça yardım istememek için elinden geleni yapardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
General FictionO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...