O gece onu sevdiğimi ve bundan sonra benimle Kalabileceğini söylediğimde bir süre sessizce durmuş ve gözlerime bakmış, ardından bakışlarını kaçırarak parmaklarıyla oynamıştı. Kimse o merdiven altına geri dönmek istemezdi, en azından ben öyle düşünüyordum, bu yüzden neden bu kadar tereddüt ettiğini anlayamamıştım.
Fakat Momo nun geri dönüp onu orada bulamayınca endişelenebileceğini söylediğinde şaşırıp kalmıştım. Gerçekten onun geri dönme ihtimalinin olduğuna inanıyor olması hayatımda duyduğum en saçma şeymiş gibi geliyordu.
Bir köpek bu kadar uzun süreliğine gitmişse, ya tamamen gitmiştir, ya da bir yerlerde ölmüştür. Ben öyle düşünüyordum. Momo bir sokak köpeğiydi ve sokak köpekleri özgür ruhlu hayvanlardı. Bunu biliyordum, çünkü çocukken birçok sokak köpeği beslemiştim ve uzun süre gözden kaybolan hiçbir köpek geri dönmemişti. Momo da dönmeyecekti. Bu yüzden orada beklemeye devam etmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecek, aksine belki de bazı şeyleri daha da kötüye götürecekti.
Ömür'ün artık orada kalmasını istemiyordum. Bu yüzden bana kötü hissettirse de saflığından yararlanmaya karar vermiş ve Momo için merdiven altına bir not bırakacağımı söylemiştim, böylece Momo notu bulduğunda Ömür'ün nerede olduğunu bilecek ve yanına gelebilecekti.
Ömür köpeklerin okuyamadığını bilmiyordu, bu yüzden söylediğim masum yalana hemencecik inanmış ve gülümseyerek elimden tutup oradan alması gereken bir şey olduğunu söyleyerek beni park yolunda sürüklemeye başlamıştı. Elbette bundan şikâyetçi değildim, aksine benimleyken artık eskisi gibi çekingen olmaması hoşuma bile gitmişti.
Merdiven altına ulaştığımızda her şeyin bir hafta öncesinde bıraktığımız gibi olması beni şaşırtmamıştı. Bu küçük, rutubet kokulu alanı Ömür'den başka kullanan yokmuş gibi görünüyordu. Gözlerim istemsizce yerdeki battaniyelere kayarken Ömür aceleyle beni geçip karton kutulara ulaşmış ve aralarından çıkardığı montu gürültüyle silkeleyerek üzerindeki tozdan kurtulmaya çalışmış, bunu yaparken de kendini küçük bir toz bulutunun içinde bırakmıştı.
Birkaç küçük öksürüğün ardından gülümseyerek yanıma geldiğinde artık gidebileceğimizi biliyordum. Yine de Ömür'ün dönüp, onu bunca zaman koruduğu için eski evi ve yatağına teşekkür ettiği kısa konuşmasını yapmasına izin vermiş ve ben de onunla birlikte saygıyla eğilmiştim. Bunu yapmalıydım. Sonuçta her ne kadar yetersiz olduğunu düşünsem de onu bunca zaman bir miktar ısıtıp korumuşlardı. En azından biraz saygıyı hak ediyorlardı.
Eve geri döndüğümüzde ablam çoktan sofrayı hazırlamış bizi bekliyordu, Ömür başlarda biraz çekingen olsa da çabuk alışmıştı. Bir evde yaşamayalı ne kadar zaman olmuştu merak ediyordum, belli ki kendisini hala evin bir parçası olarak göremiyor ya da onu her an dışarı atma ihtimalimi düşünüyordu emin değildim. Ama bunun asla olmayacağını bilmesi gerekiyordu. Zaman geçtikçe anlayacaktı da.
Yemek boyunca sessiz kalmış, yarı kapalı gözlerini yemeğinden ayırmamıştı. Doğrusu pek bir şey yediğini de söyleyemezdim. Yorgun görünüyordu.
Ablam yemekten hemen sonra gitmesi gerektiğini söyleyerek evden ayrıldığında sonunda tekrar baş başa kalmıştık; fakat Ömür'ün odağı gene ben değildim.
Yorgun görünüyordu ve tüm dikkatini sadece uyanık kalabilmek için harcadığı ortadaydı. Gene her zamanki yerine, kalorifer peteğinin önüne oturmuş kapanmak için savaş veren göz kapaklarını açık tutmak için uğraşıyor, gözlerini ovuşturup duruyordu.
Ona yorgun hissediyorsa uyuyabileceğini söylediğimde bakışlarını sonunda bana çevirmiş, küçük bir gülümseme ile başını sallayarak kaloriferin yanına uzanmıştı. Peki, bunu beklemiyordum. En azından bu bir haftanın ardından; ama düşününce başka bir şey yapmasını da beklemiyordum. Ne yapabilirdi ki? Kendisini yatağıma atacak biri değildi.
Bu yüzden onu yönlendirmem gerekiyordu; ama yorganı kaldırıp yatağımda uyuyabileceğini söylediğimde Ömür çoktan derin uykuya dalmış görünüyordu. Peki, yorgun olabilirdi; ama kesinlikle bu kadar çabuk dalacağını düşünmemiştim.
Onu yatağa taşıma işi ikinci defa bana kalmıştı. Bundan şikâyetçi değildim. Cılız bedenini kucaklamak bana kendimi çok daha güçlü hissettiriyordu. Onu koruyabilecek olma hissi, ruhumun bir köşesine çekilmiş o güçsüz çocuğu fazlasıyla tatmin ediyor ve mutlu olmasını sağlıyordu. Aslında Ömür'e sahip çıkarak bir yandan da onun kendini kanıtlamasına yardımcı oluyordum.
Bu kulağa adice geliyor olabilirdi; ama elimden bir şey gelmiyordu. Ne yaparsam yapayım kendimi ya da bilinçaltımı tamamen değiştiremezdim.
Geceyi çiftli koltukta geçirmek benim için tam bir işkenceydi. Boyumun bana eziyet edeceği hiç aklıma gelmemişti ama oluyordu, koltuğa bir türlü sığamamıştım. Haliyle bir türlü rahat edememiş, sabah da uykusuzluğuma ek olarak, tutulan bir beden ile okula gitmek zorunda kalmıştım.
Ömür beklemediğim bir şekilde çoktan benden önce uyanmış, hevesle etrafa bakınıyor, fakat hiçbir şeye dokunmamaya dikkat ediyordu. Arada guruldayan karnına susmasını söylemeyi de ihmal etmiyordu. Aceleyle kalkıp bir yandan kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da okul için giyinmeye çalışırken ona ben yanında değilken hiçbir şekilde dışarı çıkmamasını tembihlemeyi ihmal etmemiştim.
Dışarısı onun için bekleyen aç köpeklerle doluydu ve Ömür'ün tekrar onların içine düşmesini hiçbir şekilde istemiyordum. Bu yüzden onu korumak için ne gerekiyorsa yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
General FictionO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...