Bazen, kendine gelmen için başkalarından gitmen gerekir.
|•••|
Kaç gündür havalandırılmadığından eve hakim olan havasızlığı kırmak için salonun penceresini açıp Ankara'nın ayazını içeriye aldım. Yorgun adımlarla odama geçtim. Akşam geç bir saatte eve gelince bana hep daha bir boş ve soğuk gelirdi evim. Bir türlü alışamadım bu dört duvara. Ev miydi, mezar mıydı ayırt edemezdim kimi zaman... evi ev yapan içindeki insanlardı aslında... aileden uzakta hiçbir yere ait olamıyordu insan... sürüklenip duruyordu...
Üstümü çıkardıktan sonra banyoya girip neredeyse soğuk olan suyla yıkanırken sıklaşan nefeslerim, büyüyen ciğerlerime odaklandım. O anda boğuluyordum. Bunun şok etkisini seviyordum. Duran belki de hissizleşen tüm noktalarımı tekrar harekete geçiriyordu. O anlarda nefessiz kalmaktan daralan ciğerlerim; aptal sen ölmekten korkuyorsun diyordu sanki. Ben çok iyi rol yapan bir dublördüm. Annemi aramam gerekiyordu.
İşimi bitirip belime sardığım siyah havluyla banyodan çıktım. Doğruca salona geçtiğimde açtığım camı kapattım. Mutfağa doğru giderken ıslak bedenimden yere sular damlıyordu. Aldırmadım. Buzdolabının boş olmasını ben pek umursamadım ama midem umursayarak ciddi bir şekilde guruldadı. En son Eren ile öğle yemeği yemiştik. Eşinin yaklaşan doğumundan ve yaşadığı kaygıdan bahsettiği bir yemekti ki ne yediğimi hatırlamıyorum bile. Bir şey sipariş etmeliydim. Biraz çorba iyi olurdu. Buzdolabının kapağından bir şişe su alıp kapattım. Büyük bir yudum suyu yürüyerek içerken kapının çalan ziliyle durup o yöne döndüm. Kim? Zihinsel sipariş yeteneklerim mi gelişti? Hiç sanmam. Delikten baktığımda Deva'yı gördüm. Tam kapıyı açacağım sırada... bekle neden hala üzerimi giyinmedim? Havluyla etrafta neden dolaşıyorum? Şu an çıplak mıyım? Bu kız niye geldi?
"Yağız? Orda mısın?"
"Deva? Deva! Merhaba!"
"Evet sana da merhaba, Yağız. Gelince haber verir insan."
"Geç oldu. Uyumadın mı?"
"Hayır. Haber verseydin ilginç olurdu zaten. Kapıyı açsana." Dedi. "Böyle kapının ardından mı konuşacağız? Gideyim mi? Sana yiyecek bir şeyler getirdim. Yemek yedin mi?"
"Hayır."
"İyi o zaman. Hadi bana kapıyı aç."
Alnımı kapıya sessizce vururken düşünüyordum. Banyodan çıkınca üstünü giyinsene oğlum. Kapının önüne bırak, git desem ayıp olurdu. Mecbur içer alacağız kızı. "Gözlerini kapa ve içinden beş kadar say." Derken belimdeki havluyu tutuyordum. "Sonra kapıyı it ve içeri gir. Tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo Ölmek İstiyor
RomanceBen, odasını dağıtıp bir daha toplamayan o çocuktum. Elini prize sokan, süt kutusunu başına dikerek içen, annesinin terliğinden korkup kaçan kişiydim. Karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmaz, adımımı atardım. Ölümün beni bulamayacağına inancı tam...