Birine nasıl aşık olurdu? Birine nasıl aşık olurdu?Birine nasıl aşık olurdu? Birine nasıl aşık olurdu? Beyninde dönem tek soru buydu. Yutkunup yutmak, gözlerini yumup görmemek istiyordu ama öyle gidecek bir şey değildi. Deniyordu aslında. Ama yok gitmiyordu. Oraya yapışıp kalmıştı, duruyordu işte. Birine nasıl aşık olurdu? Tamam olmuşsa olmuş. Nasıl kurtulacaktı? Belki bu daha önemliydi. Olmuşla ölmüşle çare yok derlerdi. Öyleyse bundan kurtulmak için çözüm üretmesi icap ederdi. Bundan kurtulmak mümkün müydü?Elleri cebinde indiği sokakların yabancısıydı. Bilmediğinden değil ama şehrin bu tarafının da olduğunu görmek onu şaşırtmıştı. Zenginler böyle yerler de yaşıyordu. Omuzlarını silkeledi. Yağmur yağıyordu. Üşümüyordu ama. Islanmak hoşuna da gitmişti. Ne demişti kız? "Konum seni getirir. Uzun mavi duvarları olan ev. Beyaz kapının üzerinde Yıldıray Ailesi yazıyor. Ama sen arkaya dolaşıp siyah kapıyı bul. Seni oradan içeri alacağım." Dudaklarına tekinsiz bir gülümseme yerleşti. Onu eve alıyordu. Gizli gizli.
Aşkım'ın ameliyatının ardından bir ay geçmişti. Sonuçları temiz çıkınca eve çıkışı yapılmıştı. Devran onunla başlar da konuşamamıştı ama kız iyileştikçe iletişimleri devam etmişti. Hem de daha da derinleşerek. Kıza yaptığı son aşk itirafının üzerine ince bir sis yayılmış, hiç söylenmemiş ve kabul edilmemiş gibi orada öylece duruyordu. Devran birine aşık olmanın sorumluluğundan kaçarken, kaçtığı kişiye koştuğunu da görmezden geliyordu. Sonu ne olursa olsun bu yolda yürümeye başlamıştı bir kere. Zamanı geri alamaz, kalbini tutamazdı. Aslında o biraz da ortadan kaybolacağı zamanın gelmesini bekliyordu. Deva onu burada bir merkeze yerleştirmeye çalışıyordu. Bağımlılığının tedavisi için ilk adımı atacak... bu sırada belki aşkın da tedavisini bulurdu.
Köşeyi dönünce mavi duvarlar önüne serildi.
Geç bir saatti. İnceden yağan yağmur ve bulutlar havayı karartmıştı. Kapının üzerindeki Yıldıray Ailesi yazısını görünce biraz geri çekildi. Buradan evin sadece çatısı görünüyordu. Belli ki para vardı bu insanlar da. Geri geri yürüyüp arkaya dolaşmak için bir açıklık buldu, girdi. Parası varsa niye üniversite hastanesinde tedavi görüyor ki diye düşündü. Siyah kapıyı çabucak buldu. Çalmadı. Kıza mesaj attı.🫁
Aşkım içinden belli belirsiz anlarda evdeyim, evdeyim, evdeyim, evdeyim, evdeyim diye geçiriyordu. Çoğu zaman bunun farkında olmuyordu ama bu onun sihirli sözcükleriydi. İçini ferahlatan bir rüzgardı. Evde olmak onun unuttuğu ve bir daha erişemeyeceğini düşündüğü bir duruma kısa süre önce dönüşmüştü. Hastalığı ile evde yaşamak imkansız hale geldiğinde ve hastaneye yatışı kesinleştiğinde bir daha evde olamayacağını biliyordu. Biliyordu ama neyseki öyle olmadı. Şimdi evdeydi, çünkü yeni akciğerleri vardı. Bunun birinin kaybı olduğunun farkındaydı o yüzden bu tam bir mutluluk değildi. Eksik, buruktu.
Yalandan kollarını kaldırıp esnedi. Kötü bir oyuncuydu ama kimse bir şey demedi.
"Ben yatıyorum. İyi geceler."
Babası izlediği televizyondan gözlerini anlık çekip "İyi geceler canım." Dedi.
Tekli koltukta oturan annesi gözlüklerinin üzerinden bakıp "Yatıyor musun?" Diye sordu.
"Evet. Biraz kitap okur, uyurum."
"Tamam. Bir şey istersen seslen."
"Tamamdır." Annesinin yanağını öptü. "İyi geceler."
Alt kattaki odasına ağır adımlarla yürüdü. Bu odayı seviyordu. Bu odada olmayı... evde olmayı...
Yatağına uzanmadan önce telefonunu kontrol etti. Şarjı vardı. Devran bir şeyler yazmaya devam ediyordu. Yüzüne her mesaj da beliren gülümsemenin daha büyüğü yerleşti. Nereden geldiği belli olmayan genç adam onu heyecanlandırıyordu. Bu his öyle yabancıydı ki Aşkım onunla tanışmak için sabırsızlanıyordu. Kendini yatağanı bıraktı. Hele kaçak itirafını her hatırladığında midesi alt üst oluyordu ama bu kesinlikle kötü değildi. İlk kez kötü değildi. Hayatının bundan önceki kısmını geride bırakarak geleceğe yönelik planları vardı ve yapmak için sabırsızlanıyordu. Her şey bir yana bu planları birlikte yapmak istediği biri vardı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo Ölmek İstiyor
RomansaBen, odasını dağıtıp bir daha toplamayan o çocuktum. Elini prize sokan, süt kutusunu başına dikerek içen, annesinin terliğinden korkup kaçan kişiydim. Karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmaz, adımımı atardım. Ölümün beni bulamayacağına inancı tam...