•Yaralayan Şeyler Öğreticidir•
•
Acı, geçer; ama acı çekmiş olduğumuz gerçeği hep bizimle kalır.
•
Yanımda sırt üstü yatan kızın açıkta kalan sırtına son hayvan figürünü de koyunca güldüm. Kış güneşinin cılız ışığının vurduğu açıdan hayvanların gölgesi sırtına dövme gibi çizilmişti. Bu hayvan figürlerini muhtemelen tayfanın çocukları bir önce ki gelişlerinden unutmuşlardı. Oynamamda herhangi bir sakınca olmayacaktı. Kendi kendime gülerek yattığım yerde onları izlemeye başladım ki derinden gelen bir uykunun kollarına girdim. Çok yorgundum. O kadar uzun süredir yorgundum ki bir tek bu yatağın için de bu kadınla dinleniyordum ve bazı şeyler beni kendime getiriyordu. Şimdi herkes bana onu üzme diyordu.
İstanbul tam bir curcunaydı. Ne yaşandığını takip edemediğim bir sürü an ve olay olmuştu. Kafam zaten doluyken herkesten işittiğim benzer sözler resmen beynime çiviyle asılmış gibi kalmıştı. Önce çocuklar kanıma girmişti. Deva'yı herkes ön planda tanıyordu da bu sefer daha çok sevmişlerdi. Onun çekingen olduğu yerde herkes el birliği ile içlerine almaya çalışmıştı. Deva da kendiliğinden parlıyordu zaten. Bu haberi olmadığı bir kabul töreni gibi bir şeydi. Farkında değildi ama herkes onu benim yanıma sonra da kendi yanlarına yakıştırmaya çalışıyordu. Şimdi biraz daha içe kapanık bir izlenim bırakmıştı ama hepsi bana kızı üzme demişti. Çünkü Deva bu sınavı bana bakışlarıyla geçmişti.
Albay'ın evinde merdiven duvarına asılı duran fotoğraflara bakarken yalnızca bir tanesine uzun uzun bakmıştım. Beni şimdiki zamandan alıp yıllar öncesine götürmüştü. Bir piknik sepetine bağlanmış, uçan kalpli bir balonun olduğu kareydi. Anlamsızdı belki. Buradaki aile bütünlüğünü bozuyordu belki. Ama bir o kadar büyük bir anlamı vardı. Kimisi için. Kimisi için. Herkes için değil. Kadıköy sahili, kalpli kırmızı balon. Piknik örtüsünün üzerinde birinin sadece eli görünüyordu. Dua çekmişti kesin. Neden bu fotoğrafı seçmişti? "Çünkü bana masum bir anı hatırlatıyor." Demişti.
O masum ana hapsolmuştum. Gerçekten masumdu. Ben masumdum. İçimde taşıdığım her şey masumdu. Şimdi değilim. Kirli, pis ve hastalık doluyum. O gece Deva ile uyurken bulanık bir suyun içinde kaldım. Bir an panik atak geçireceğim sandım. Çünkü aklımı hamile olma ihtimali kurcalayıp durmuştu. İstemiyordum. Hiçbir zaman da olsun istemiyordum. İstemeyecektim. Ben çocuklar gibi bir aile kurmak değil, ben birini sevmek ve sevilmek istiyordum. Bu yeterliydi. Bunu tekrar yaşamak istiyordum. Gebelik zor bir süreçti ve kayıplarla doluydu. O ya da bu. Fark etmez. Kimseyi kaybetmek istemiyordum. Bunu Deva'ya diyemedim. Test yaptırıp yaptırmayacağını bilemiyordum ama zorlamak istemiyordum. Keşke kendiliğinden çözülseydi bu mesele.
Ertesi gün sabah onu evine bırakıp ben de ailemin yanına geçtim. Babamı fırında buldum. Bir sevindi beni gördüğüne. Sarıldı, esnafa küçük doktor oğlum gelmiş diye gezindi. Az azarlamazdı beni bu fırının içinde. İpsiz sapsız serserinin tekiydim. Tanıyanlar da bilirdi az haşere değildim. Yine de her gören çok sevindi. Bir de saygılıyla karşılandım. Annem de ayrı coşkuluydu. Aç değilim desem de yedirdi. Bir ara elinden kaçtığımda susam sokağında yürüdüm. Yalın ayak yürümek istedim. Çırılçıplak kalmak istedim. Her köşede bir sürü Yağız ile karşılaştım. Ağır geldi. Köşkün önünde durdum. Durdum, izledim. Bekledim. Gelen olmadı. Albay'ın evine gittim. Bir teyzem bir de eniştem kalmış, başka kimse kalmamış. Oysaki bu ev o kadar kalabalık, o kadar gürültüydü ki insan kaçacak delik arar o delikten bile insan çıkardı. "İyi yaptın geldin." Dedi Nadide teyzem. "Seni görmek çok güzel." Sonra tek tek Özgür'ün, Can'ın ve Fırat'ın evlerine uğradım. Az oturdum, çok hasret giderdim. Sonra biraz rıhtıma inmek istedim ama zamanım azalıyordu. O yüzden ondan vazgeçip mezarlığa gittim. Bu yıl şubat 29 çekiyordu da gelecektim ama erkenden geldim. Bu sefer bambaşka yüklerle çıkıp geldim hem de. Mezarlığın başında durup baktım. Baktım bolca. Arada gülümsedim, gözlerim doldukça kaçırdım. Baktım, sevdim, üzüldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo Ölmek İstiyor
RomanceBen, odasını dağıtıp bir daha toplamayan o çocuktum. Elini prize sokan, süt kutusunu başına dikerek içen, annesinin terliğinden korkup kaçan kişiydim. Karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmaz, adımımı atardım. Ölümün beni bulamayacağına inancı tam...