twenty three

10.4K 503 157
                                    

Okul koridorları yavaş yavaş boşalmayı sürdürdüğünde bende son kalanlar gibi adımlarımı minik minik atmaya başladım. Çantama sığdıramadığım bir iki kitabımı kollarımın arasına almış yürüyordum.

Son iki gündür olduğu gibi başımı önüme eğdim ve kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak koridorun sonuna kadar böyle ilerledim. Etraf artık yalnızca benim adım seslerim ile doluyordu.

Aklımda dolanan ve iki gündür asla peşimi bırakmayan düşünceler yine beni ele geçirmiş, çoktan kâküllerime gitmişti elim. O an yapabileceğim tek şey, o sonu gelmeyen kırk sekiz saat boyunca olduğu gibi düşünmek oldu.

Düşündüğüm tek şey ise hiç kuşkusuz Kardelen'di. Hayatımın tam olarak merkezine koyduğum ve biraz da olsa onun için hayaller kurup umutlandığım kişinin son zamanlarda her ona bakışımda yanında gördüğüm kızdı.

Neden onun yanında olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, hemde saatlerce düşünmeme rağmen.

Merdivenlerin sonuna ulaştığımda içime çektiğim derin nefesi dışarı üfledim ve bir adım daha attım ancak hemen önümdeki ayakların sahibi olduğu yerden ayrılmadan öylece orada kaldı.

Ayakların boyutuna bakacak olursak, bu kişinin kim olabileceği konusundaki tüm tahminlerim en aza indirgenmiş oldu. Az önce sıkıntıyla bıraktığım nefesimi sıkı sıkı tutmuştum şimdi ise.

Başımı her zamankinden biraz daha yukarı kaldırdığımda son zamanlarda sürekli temas halinde olan gözlerimiz yeniden birleşmişti. Yüzündeki sıcak tebessüm ise bir kere daha dönüp baktıracak kadar güzel görünüyordu.

İkimizde kısa bir sessizlik içerisine dalmış öylece birbirimize bakarken gözlerini ilk çeken ve aramızdaki oyunu sonlandıran ben olmuştum.

"Şey, dalmışım da bir an. Farketmedim seni."

Kollarını önünde bağlayıp yeni kestirdiği saçlarını düzelttikten sonra gülümsemeye devam etmeyi ihmal etmemişti. Bir süre yanaklarımın kızardığını izlediğini düşünüp daha da kızarsam da bu sefer oyunu kaybeden o olmuştu.

Çünkü ben. Ben ve Oğuz Style.

"Öğlenden beri yemek yemediğini düşünecek olursak sanırım senin karnını doyurmamız gerekiyor, Lila."

Sözleri ile yalnızca gözlerimi kırpıp ona bakarken ne diyeceğimi bilemeyerek bakışlarımı sabitledim. Tabii öğlen Kardelen'le yemek yediklerini hatırlayana kadar sürmüştü bu bakışma. "Teşekkür ederim ama eve gitmeliyim."

Hayatımda tam anlamıyla almayı en çok isteyeceğim teklifi çok sevimli bir şekilde az önce almıştım ve yapabildiğim tek şey kibarca reddetmeye çalışmak olmuştu.

Bu, Metin Hara'nın Adriana Lima'yı reddetmesi gibi bir şeydi doğrusu.

Yine de yüz ifademi bozmadım ve onunla vedalaşmak için hareketlendim. Buradan hızlıca kaçmak istiyordum çünkü ne kadar yapmamam gereken, yapmaya hakkımın olmadığı bir şey olsa da ona kızgın hissediyordum. Kardelen olayı yüzünden.

"Aslında yemek yemeyi ders çalışabilmek için temel bir ihtiyaç olarak gördüğünden teklif etmiştim. Unuttuğun bir sözün var sanırım Lila," Olduğu yerde kıpırdanıp yanıma geldiğinde gözlerimi büyüttüm ve sessizce söyleyeceği sözleri kalbimin atışlarını dinleyerek bekledim.

"Benim öğretmenim olman gerek."

Günler önce yanıma gelip benden utana sıkıla istediği matematik dersini hatırladığımda, unuttuğum için kısa bir an kendime kızmıştım. Sınav da gitgide yaklaştığından, geçiş derslerindeki birkaç devam konusuyla ilgilenmesi gerektiğini biliyordum. Her ne kadar basketbola devam edecek olsa bile, tüm ihtimallere karşı bu sınavı atlatması gerektiğinin oldukça farkındaydım.

SÜT MISIR ➵ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin