fourty five | finally

6.9K 313 97
                                    

4 Yıl Sonra.

Dışarıda hava soğuktu. İnsanlar birbirlerinin yanından geçip giderken hafif çiseleyen yağmurun ortasında kaçışıyorlardı. Üzerimdeki montum ve başıma geçirdiğim kapüşonum beni sıcak tutarken saati kontrol ettim. Geç kalmaktan endişelensem de anlaşılan dakikası dakikasına yetişecektim.

Birkaç dar sokaktan da geçtikten sonra yavaşça bahsettiği alana doğru adımladım.

Etrafa bakınmama gerek kalmamıştı çünkü her zamanki gibi ona en çok yakışan yerlerden birinde, pota başındaydı. Yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Sakin adımlarla yağmur damlalarının yerde bıraktığı birikintilere basmadan ilerlerlemeye çalıştım.

Özellikle giymem için seçtiği bu kalın mont, gerçekten sıcak tutuyordu. Bu yüzden daha sonra ona teşekkür etmeliydim.

Sahanın kapısını açmak için hareketlendim. Fazla ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı araladım ve içeri girdim. Tellerin gıcırtısı duyulsa da bana bakmamıştı. Kulağındaki kulaklığı görebiliyordum.

Potaya bir üçlük attı ve ardından da sessizce topun ayaklarımın ucuna gelene kadar izlediği yolu takip etti. Ayaklarımın ucuna çarpıp durdu top. Gözlerimi toptan yukarı kaldırdım ve gözlerine çevirdim. Bir dünya olmuş olan gözlerine.

Ellerimi cebimden çıkartmak için hareketlenmiştim ki, başını iki yana sallayıp cebime soktu yine ellerimi. Kulaklığını çıkarttı fakat çalan şarkıyı duyabiliyordum hâlâ. Fire on fire.

"Hoşgeldin güzelim," Üzerindeki kapüşonlu hırkası ile üşüyor olmalıydı ama vücudu soğuğa da dayanıklıydı. Yine de üşümesini istemiyordum. Gözlerinin içine bakarak gülümsedim. "Hoşbuldum."

Sessizce beni izliyordu. Aramıza dolan şu sessizliği bozan huzurlu yağmur havası ve kulaklıktan yükselen şarkı sesi ile kapatmak istedim gözlerimi. Biraz daha izledi beni sakince ve yüzündeki gülümsemeyi bozmadan yavaşça bana yaklaştı.

Kalp atışlarım hızlandı, onunla ilk karşılaştığımızda olduğu gibi. Hatta daha fazla. Bana bakan gözlerinde bir şey vardı. Farklı bir şey.

Ayaklarımın ucundaki topu alıp sahanın diğer tarafına gönderirken bir şey demeden onu izledim. Yağmur biraz daha hızlanıyordu sanki ama ıslanmamız ya da sırılsıklam olmamız umrumda bile değildi şu an. Dudaklarımı araladım.

"Beni neden buraya çağırdın Cedi?" Elini dirseğimin altına yerleştirirken gözlerine yetiştirdim bakışlarımı. Tanrım, gerçekten çok farklı bakıyordu. Çok başka ve ilk defa...

Biraz endişelenmiştim ancak beni tutan elleri dikkatimi dağıtmak için idealdi. Etraftaki seslerden daha güzel gelen sesini duyurmak için dudaklarını araladı.

"Sana bir şey sormam gerekiyordu." Baş parmağıyla dirseğimi okşarken bir yandan da gözleriyle ısıtıyordu bedenimi. Onu dinlediğimi belli etmek için başımı salladım sessizce.

Sabırsızlanıyordum ama bunun sebebi aklımda dönen binlerce dolabın içinden hangisinin kapağının açılacağını merak ettiğimdendi. Yoksa onu günlerce bekleyebilirdim. Hele ki böyle bakacaksa...

Bir şey demeden önce eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu ve ardından yeniden eğildi. Ne olduğunu anlamayarak ona bakarken tek dizinin üzerine çöktüğünü fark ettim. Yavaşça gözlerim açılırken ona aldırmadan ellerimi cebimden çıkardım.

Gözlerimi birkaç kere kırpıştırmak zorunda kalırken yutkunmadan edememiştim. Derin bir nefes içime çektim, burnumun üşümesini aldırmadan.

Sessizce ellerimi ellerinin arasına aldı. Onu izliyordum ama şu an ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu.

Ellerimi ovuşturdu ve dudaklarıyla sıcak nefesler üfleyip ısıttı. Hâlâ şoklar içerisindeydim. Ne olacağını bilmiyordum.

Elimi ısıttığına emin olduktan sonra gittikçe artan yağmurun altında gözlerime baktı.

"Süslü laflar hazırlayacak vaktim yoktu çünkü yalnızca seni yanımda uyurken hayal ettiğim an, yani birkaç saat evvel aldım bu kararı," Gözlerinin içine baktım kaşlarım hafif çatıkken. Tanrım...

Elini yavaşça cebine attı. Gözlerim onu takip ederken ne yapacağımı bilmiyordum. Gerçekten yalnızca donakalmış gibiydim. Tepki vermek çok zordu.

Cebinden çıkardığı elinin arasında kalan kutuya baktım. Kadife, kırmızı kaplı bir kutuydu bu. Çok zarif gözüküyordu. Cedi, hızlanmış yağmurun onu ıslatmaması adına parmaklarının arasına sakladı ve yavaşça kapağı açtı.

Her şey durdu o anda. Belki başımızın üzerinde ağlayan bulutlar ya da yoldan geçen arabalar. Belki de biz durduk. Fiziksel ve mantıksal olarak gerçekleşmeyecek her şey mümkündü gözümde şu an.

"Sadece yanımda olmanı istiyorum Lila," Yüzüğün mütevazı parıltısına gözüm değmezken Cedi'nin gözlerinden alamıyordum bakışlarımı. Bana, en sevdiğim gülümsemesinden verdi. "Benimle evlen. Yani, lütfen..."

Şu birkaç kelime, saçma gibi gelen birkaç kelime gibi görünüyor olsa bile; benim için taşıdığı anlamını tartışmaya dahi gerek duymuyordum. Başımı iki yana salladım kendime gelebilmek için ve dolmuş gözlerimi umursamadan boynuna sarıldım Cedi'nin sıkıca. O da kollarını bana sardı hemen gülerek.

Tanrım... Kalbimin atışlarını duyuyor olmalıydı. Gökyüzü bize sessizce eşlik ederken Ay ışığına ihtiyaç duymuyordum çünkü beni aydınlatacağına emin olduğum biri ile hayatımı paylaşacaktım. Bende aynı şekilde onun yolunu aydınlatacaktım.

Dünya üzerindeki hiçbir kelimeye ve açıklamaya gerek kalmadan mutlu son yazmak için yeni bir başlangıca adım attık...

🥛

gözlerim doldu gibi hissettimsu...

ilkim için topladığım bu beğeni, beni gerçekten öylesine farklı hissettiriyor ki; hepinize bu kitap boyunca, bu zamana kadar yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.

ve herkesin birkaç kelime olsa da bir şeyler yazmasını istiyorum. en azından bizim için bir hatıra köşesi olabilir burası...

tekrardan teşekkür ederim, kendinize lütfen çok çok iyi bakın. sizi seviyorum, ileride yazılabilecek olan özel bölümler için Süt Mısır'ı hep kütüphanenizde tutun. Hoşçakalın... 🤍🍓

SÜT MISIR ➵ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin