special section (1)

4.1K 186 74
                                    

19 yıl sonra.

Çilek'ten.

Varoluştan bu yana insanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürlerdi. Toprağın seleksiyonundan çok doğal bir seçilime kurban gitmek ve insanlara ölümü hatırlatmak için ölüyor, belki de yıllar sonra bir başka bedende aynı ruhu taşıyarak yeniden doğuyorduk. Farklı zihinler, farklı yerler, farklı insanlar ve hayatlar tadıyor; bu seçilime bir birey olarak katılıyorduk. Ne tuhaftır ki büyüyünce kazandığımız yeni bedenler bize aitleşiyor ve bizden oluşmaya başladıkça hissediyorduk; aile olmayı.

Lila, elindeki elbiseyi sıkı sıkı tutarak onların gözünde hâlâ pembe panjurlu olan evinde merdivenleri hızlı hızlı tırmandı, yüzündeki zaman çizgilerini andıran çizgilerin gerilmesini sağlayan tatlı gülümsemesiyle. Bir hayatı var etmişti, bir hayali var etmişti ve şimdi var ettiği hayatın hayallerini de var edebilmek için uğraşıyordu. Hiç tereddüt etmeden büyük bir gürültüyle merdivenlerin sonuna varıp holün açıldığı ilk odanın kapısına tıklattı içindeki çocuksu heyecanla. Eğer genç bir kızınız varsa hayat sizi hiç yaşlandırmazdı.

Tabii kızınız ergen değilse.

"Kapıyı kırsaydın anne! Sonuçta sizin odanın kapısı değil!" Lila, kapıyı hızla aralayıp aynanın karşısında ellerini beline koyarak hesap sorarcasına kendisine bakan kızına gözlerini devirdi gülerek. Bu küçük cadı, kesinlikle ama kesinlikle sinirlerini bozacak derecede kendi gençliğini hatırlatıyordu ona ve bu, ikisi açısından bir savaşa neden olsa da Cedi açısından büyük bir eğlenceydi. Tabii bir de paylaşılabilseydi ve arada kalmasaydı elinde patlamış mısırla bile izleyebilirdi bu ikilinin çekişmesini.

Lila, kızını susturup elindeki elbiseyi omuzlarından tutarak takdim etti ikiliye. Cedi, kızının yatağında oturmuş ve elbise seçimine yardım etmeye çalışıyordu ancak kızının kesinlikle onu dinlememesi sonucunda sadece onu izlemeye karar verip kahvesini yudumladı usulca. Sevgilisinin elinde tuttuğu elbiseyi görene kadar her şey huzurluyken kalbini hızla çarptıran bu kırmızı elbiseyi Lila'nın üzerinde gördüğü ilk andı. Üniversitenin mezuniyet gecesi...

"Lili..." Karısı, kocasının bu tepkisi üzerine ufak bir kahkaha attığında kızları Balın, hiç mi hiç oralı olmamıştı bile. O elbise, onun için şu an en önemli olandı. Koşarak gidip aldı annesinin elinden elbiseyi ve aile bireylerini dışarı çıkardı hemen. Cedi ve Lila'nın da birbirlerine olan bakışlarından buna ihtiyacı olduğu belliydi. Tatlı gülümsemesiyle kıkırdadı Lila holdeki merdiven tırabzanına yaslanarak. "Şok geçirmiş gibisin,"

"Şok geçittirmiş gibisin." Cedi, gülümseyerek Lila'ya yaklaştı ve boynuna bir öpücük kondurdu kadının. Lila gülümsedi, sarıldılar sessizce ve Balın'ın düşe kalka heyecanla giydiği elbiseyi giymesini beklediler sessiz ifadeleriyle. Fakat Cedi, bu anın heyecanıyla yerinde dahi duramıyordu resmen. "Nereden buldun onu? Taşınırken kaybettiğini söylemiştin Lila..."

Lila, bilmiş ifadesiyle omuzlarını silkip kıkırdarken sevgilisi tarafından yakalanıp dengesini koruyamadı ama Balın çoktan heyecanla kapıyı aralamıştı bile. "Anneciğim, bu elbise bana tam oldu!" Kısa, belini sıkıca sarıp astarı sayesinde kabarık duran kadifemsi elbise kızın omuzlarından dökülürken kahverengi, açık saçları ve bal rengi gözleriyle ellerini çırptı Balın. Uzun ve ince bacakları bembeyaz kalmıştı bu kıpkırmızı elbisenin altında. Etrafında döndü ve babasının ağzının açık kalışına aynı annesi gibi kıkırdayıp elleri ile gülüşünü gizledi. Cedi, bugün ikinci darbeyi yemiş gibi hissediyordu. Hayatı bu iki kadınla dolu oldukça hiç mi hiç sakin ya da durgun bir gün geçiremeyecek gibiydi. Hayatında ikinci defa kıskançlık ve hayranlığı hissetti tam da kalbinde Cedi. Bu kıskançlıkların en güzeli, hayranlıkların ise en büyüğüydü.

SÜT MISIR ➵ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin