Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤
Güneş batıyor, gökyüzünü kızıla boyuyordu. Bulutlar güneşin etrafını dolgun birer pamuk gibi sarmış, etrafa yaydığı ışığını engellemeye çalışıyor gibiydiler.
Düz, siyah ince bir çizgi okyanus ve gökyüzünü derinlemesine ikiye bölüyor gökyüzünün ışığı, okyanusun karartısına yansıyordu. Bütün bunları sahildeki büyük taşın üzerine oturmuş, izliyordum.
Alparslan'ın telefon görüşmesi olduğu için onu salonda daha doğrusu bungalovda yanlız bırakmış, kendimi resmen doğallığın kollarına bırakmıştım. Sahile vuran dalgalar, yoğun dalgaların sesinden başka bir ses yoktu etrafta. Usulca gözlerimi kapatıp huzuru dinledim.
Her şey bir rüya gibiydi. Uyanmak istemediğim güzel bir rüya...
Hafif bir meltem vurdu yüzüme, saçlarımı savururken, tenimi gıdıkladı.
Daha aradan birkaç saniye geçmeden omzuma kapanan bir ceketle gözlerim yeniden açıldı ve odağını bulmak için başım yukarı doğru döndü. Alparslan omzuma ceketini kapamıştı, ceketinden burnuma dolan yoğun parfüm kokusu ile gülümsedim.
''Neden tek başına burdasın?'' diye sorarken yanıma oturdu.
''Manzaranın tadını çıkarmak istedim.'' derken işaret parmağımla okyanusu gösterdim. ''Çok güzel.''
Gözleri parmağımı takip ederek karşıya baktığında, usulca başını aşağı yukarı salladığını fark ettim. ''Öyleyse manzaranın tadını çıkaran karıma eşlik edeyim.'' dedi ve bir kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Göğsüne doğru kıvrıldım.
Yanağımı sıcak göğsüne yasladığımda oda yanağını kafamın üzerine yasladı ve bir süre sessizce okyanusu, okyanus dalgalarının sahile vuruşunu ve gün batımını izledik.
Olması gerektiği gibi.
Sonunda göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı, tüm vücut ağırlığımı Alparslan'ın üzerine bıraktığımda sıcak nefesini saç diplerimde hissettim. ''Sen olmasaydın mutluluğun ne olduğunu tarif edemezdim.''
Kendimi uykunun kollarına bırakmadan önce Alparslan'ın ağzından dökülen son cümle bu olmuştu.
****
''Bugün için bir planın daha doğrusu bir planımız var mı?'' diye sordum masanın üzerindeki meyvelere bakarken. Günlerdir buradaydık ve Alparslan her gün beni farklı bir yere götürüyor, farklı aktiviteler yaptırıyor ve denemediğim lezzetleri tattırıyordu.
Kenarda duran çeşitli böğürtlenlerle dolu tabaktan bir tane ahududu alıp ağzıma attım.
Tadı aşırı lezzetliydi, bu yüzden yedikçe içimden resmen daha fazla yemek geliyordu. Günlerdir buranın lezzetli yemeklerinin tadını çıkarıyordum ve bu konuda resmen keyfim arşa çıkmıştı.
''Bugün.'' dedi ve kahvesinden bir yudum alarak arkasına yaslandı. ''Yeni Zelanda'nın çok fazla turist çekmeyen bir yerine gideceğiz.''
Alparslan'ın her zaman kibirli bir tavrı vardı ama bugün kibrinin yanına bilmişlikte eklenebilirdi. Kaşlarım çatıldı. Ve bir süre yüzüne dik dik baktım.
Daha önce buraya gelmiş gibi bir havası vardı bu yüzden merakla, ''Daha önce Yeni Zelanda'ya mı gelmiştin ki, tüm bu zamana kadar bana anlattığın her şeyi biliyorsun?'' diye sordum.
Aslında bunu önceden, beni buraya ilk gezdirmeye başladığı zaman sormalıydım. Ama açıkcası sürekli geziyor, konudan konuya atladığımız için unutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
Teen FictionYüzünde bu zamana kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade belirdi. Yana doğru bir adım atıp kulağına doğru eğildiğimde sessizce fısıldadım: ''Sana bir sır vereyim mi? Kalbini kırdığın bir kadına asla güvenme. Bu vereceğin en büyük yanlış karar olur. Y...