BÖLÜM-49 🖤 GÜZEL GÜNLER

10.6K 625 163
                                    

Okuyun, beğenin, yorum atın...
🖤🖤🖤

***

Güzel günler...

Melis'in kına gecesi bitmiş, her şey sorunsuzca ilerliyordu. Burak hayatımızdan çıktı, dedi içimden kopup gelen keyifli bir ses. İlk defa birinin ölmesi içime büyük bir huzur getirmişti. Ondan kurtulmuştum. Bu düşünce dudaklarımda güzel bir gülümseme oluşturdu. Uzun, dalgalı saçlarımı geriye doğru atarken gözlerim Melis'e döndü. Emre ile bir köşede durmuşlar kendi aralarında bir şeyler konuşup gülüşüyorlardı. İkisininde o gözlerindeki ışıltı hiç kaybolmasın istedim... Birbirlerine gerçekten çok yakışıyorlardı.

Kına gecesi için Alparslan'ın otelindeki büyük bir salonu kapatmıştı Melis. Ayaklarımdaki topuklu ayakkabılarım iyice canımı acıtmaya başlayınca, ayaklarımı oturduğum sandalyeden hafifçe öne doğru uzattım ve gözlerimi onlardan çekip etrafa  çevirdim Alparslan yoktu, normalde kına gecesini sadece kadınlar arasında yapmıştık fakat kına töreninde Emre ve diğer erkek aile üyeleride aramıza katılmıştı. Tek eksik Alparslan'dı. Nerde olabileceği hakkında teoriler üretirken bıkkınlık dolu bir nefes verdim. Bir çok kez onu aramaya yeltenmiştim ve her seferinde bir şeyler olmuş onu yine arayamamıştım.

 Herkes salondan yavaşça dağılmaya başlayınca, sadece aile üyeleri kaldığımızı fark ettim. Dedem, anneanneme işaret verince bizimde gitme vaktimiz geldiğini anlayarak yerimde doğrulup ayağa kalktım. O an yanımda bir hareketlilik oluştu, merakla başımı sol tarafıma çevirince Ferhat'la göz göze geldik. Beni bekliyordu, eve kadar bana eşlik edecekti yine. Merakla, ''Alparslan nerde?'' diye sordum. 

Hafif tebessümle, ''İstanbul'a gitti, bu gece geri gelecek.'' dediği an şüpheyle gözlerim kısıldı. Ne işi vardı İstanbul'da bana hiçbir şey söylememişti. Tekrar ağzımı açacağım sırada anneannemin bana seslenmesiyle başımı diğer tarafa çevirdim. 

Anneannem al al olmuş yanaklarıyla yanıma gelmişti, ''Deden bizi bekliyor, hadi kızım.'' dedi. Başımı olumlu anlamda hafifçe salladığımda gözlerim yine kısa bir süreliğine Ferhat'a kaydı. Acaba Alparslan, Burak'ın öldüğünü duymuş muydu ya da benim ondan habersiz olayın içinde olduğumu...

Eğer biliyor olsaydı şu an İstanbul'da değilde benim yanımda olurdu, öfkeyle yine birbirimizi kırardık. Bu yüzden bu ihtimali kafamdan sildim. Ayrıca Ferhat'ta bana yardım etmişti, Alparslan'ın öfkesinden küçük bir pay kesin oda alırdı. Belki de büyük bir pay.

Niye İstanbul'a gitmişti böyle özel bir günde acaba?

Ferhat'la yanlız kalıp Alparslan'ı sormak için fırsat kollasamda yanımıza Volkan'lar gelince bu düşüncemde suya düştü.

 Tam otelden çıktığımız sırada soğuk bir rüzgar tenimi yalayarak geçti, terlemiştim ve üzerime alabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu yüzden adımlarımı hızlandırıp arabamıza yöneleceğim sırada karşımıza birden Burak çıktı.

Korkuyla irkildim.

Gözlerim hızla açıldığında sertçe yutkundum. Bu kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Restorandan çıktığımda üç el ateş edilmişti ve ben Burak öldü diye düşünürken, şimdi o kanlı canlı tam olarak karşımdaydı ve gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Tekrar yutkundum. 

Yüzüm nasıl bir ifade aldıysa artık, ağırbaşlı ve telaşsız ifadesi yavaşça silinirken yüzüne derin alay dolu bir ifade yüklendi. Burak ölmüştü. Ben öyle düşünmüştüm, ondan kurtulduğumu düşünmüştüm. Ve tam olarak düşündüğüm, tahmin ettiğim şeyde yanılmıştım. Gözlerim anında yanımda duran Ferhat'a çevrildi. Onunda yüzünde ki ifadeyi görünce çuvalladığımızı anladım.

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin