BÖLÜM- 44 🖤 GÜZEL BİR GECE

11.4K 589 124
                                    

Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤

&

Sessizliğin hüküm sürdüğü salonda herkes kendi işine hakimdi. Anneannem, Alparslan'ların sessizce geri gittiğini söylemişti. Bunu camdan bende görmüştüm. Ne için gelmişti? Ne için geri gidiyorlardı? Ailem benim en büyük varlığım iken, Burak'ın davranışları onlar ve benim arama uçsuz bucaksız bir uçurum koyuyordu. Derin bir nefes alınca anneannemle göz göze geldik.

Başımı eğdim ve elimde ki küçük paket unları kenara doğru üst üste dizmeye devam ettim.

Anneannem, "Loya'lara git Elif." deyince başımı kaldırıp ona baktım.
"Zeliha sana tepsi verecek, onları bana getir." diyerek elinde ki oklavayı kenara bıraktı.

Hızla başımı salladım. Son kalan unu da diğerlerinin üzerine koyarak yerimde doğruldum ve üzerimi hafifçe silkeledim.

Kapıya yöneldiğim sırada Josepf seslendi: "Bekle bende geliyorum. O kadar çok yemek yedim ki, baklavayı açamadan üzerine kusacağım. Biraz hareket edeyim de erisin, akşam ki peynirli börekler için de yer açılmış olur."

Dudaklarıma yerleşen gülümseme tüm yüzüme yayıldı. Josepf, şu hayatta başıma gelen en güzel şeydi sanırım.
Yerden kalkışını izledim. Kemerini çıkarıp yanına koymuş, pantolonunun düğmesini açmıştı.

Sırıtarak ona bakmaya devam ettiğimde yüzünü buruşturdu. "Herkes senin gibi kaşık sapı değil. Ne yapayım. Göbeğimi hakettiği özgürlüğüne kavuşturdum. Hem o mutlu hemde ben."

Kahkaha atarak başımı iki yana salladım. Yanıma geldi ve "Dur iki dakika." dedi. Üçe kadar saydı, karnını içine çektiği an pantolonunun düğmesini hızla geri taktı.

Sesli nefes verdiğinde gözlerim karnına kaydı. Pantolonu gerçekten sıkmış üstte minik göbeği oluşmuştu. "Acaba bende hamile miyim doktor? Beni muayne et. Çocuğum yukarı çıktı." dedi. Hüzünle başını eğip oluşan minik göbeğine bakınca, resmen haykırdım.

Anneannem, Granit ve Menşure Anneanne şaşkınlıkla kafalarını çevirip bizim tarafa doğru baktılar. Utanarak başımı eğip, hafifçe boğazımı temizledim ve Josepf'e kaçamak bir bakış attım.

Josepf sahte bir gülümseme yerleştirdi yüzüne ve anneannemlere bakarak, "Deli işte ben ne yapayım." dedi sonra da sürekleyerek beni dışarı çıkardı.

Hava oldukça güzeldi, bahar esintisi insana farklı bir huzur veriyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Josepf yanıma gelince, "Niye gittiler acaba?" diye sordu. Omuz silktim, "Sessizce geldiler, sessizce gittiler. Pek sessiz değildi ama öyle işte." dedim.

Düşünceli bir şekilde başını salladı. "Alparslan, dedeye bu işin altından ki kişinin Burak olduğunu söyler mi?"diye sorunca, "Sanmam." diye cevap verdim ve dudaklarımı ıslatarak devam ettim. "Sonuçta Burak kuzeni. Neden söylesin? Dedem onun için yabancı artık aramızda da birşey yok. Hem olduğu zamanda bile Burak'ı bana davranışları yüzünden öldürmedi ya da ona birşey yapmadı. Şimdi hiç yapmaz.
Alparslan için birileri ölmüş ya da ölmemiş, bunun hiçbir önemi yok." dedim sinirle.

Birkaç adım daha attığımda Josepf'in yanımda olmadığını fark ettim ve yürümeyi bırakıp arkamı döndüm. Ellerini beline koymuş, gözleri kısılmış bir şekilde beni süzüyordu. Başımı ne var anlamında salladım.
"Sen Alparslan'ın, Burak'ı öldürmesini mi istiyorsun yoksa ben mi yanlış anladım. Seni ikinci defa böyle nefret ve kin dolu görüyorum." dedi sonra da yürüyerek yanıma geldi.

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin