BÖLÜM-41 🖤 AYRILIK

11.9K 603 188
                                    

Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤

&

Asla incitmeyeceğini düşündüğün insan tarafından hayal kırıklığına uğramak kadar acıtıcı birşey yoktu.

Burak'ın arkasından sessizce baktım. Gidişini izledim. Aslında buna izlemek denmezdi. Duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum.

Bir süre sonra terasta kalmanın hiçbir anlamı olmayacağına inanarak odama girdim ve yatağa oturarak sırtımı yatağın başlığına dayadım. Alparslan'ı bekleyecektim. Benim yanımdan ayrılıp, Tülay'ın yanına neden gittiğini soracaktım...

İçime çöken bu sıkıntıyı bir tek Alparslan'ın vereceği cevaplar geçirebilirdi.

Yanaklarıma doğru süzülen gözyaşlarımı parmaklarımla silerken gözlerim parmağımda ki yüzüklere takıldı.

Kolye?

Boynumda ki kolyeyi çıkardım ve elime alarak inceledim. Peşimde ki korumalar yetmiyor muydu?

Kolyeyi komidinin üzerine bıraktığım da parmağımda ki yüzükleri de çıkarıp yanına bıraktım. Gerçekten hastaneleri mi tehdit etmişti? Mesleğim niye herkesi rahatsız ediyor, niye sürekli beni mesleğimle sınıyorlardı. Burak annemi öldürdü demişti, bir insan yengesini nasıl öldürebilirdi?
Alparslan, Burak'la kuzendi. Demek ki bu yaşananlardan sonra kuzen oldukları için onu öldürmüyordu.

Birden kahkaha attım ve yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı tekrar sildim. Yengesini öldüren, kuzenini de öldürürdü. Ama niye öldürmemişti. Daha bilmediğim neler vardı?

Bu gizemli adamla birde evlilik düşünüyordum. Gerçekten çıldırmış olmalıydım.

&

Josepf'in sesini duydum.

"Kraliçe? Belalı kraliçe?"
Bana mı sesleniyordu...

"Boynu koptu çocuğumun." dedi anneannem. "Niye böyle yattı acaba? Yine mi kitap okudu. Elif?" diye tekrar seslendiler bana.

Birisi kolumu dürttü. "Öldün mü Elif, kalksana!"

Gözlerimi kırpıştırarak açtım. Gözüme güneş ışığı vurunca yüzümü buruşturarak diğer yana döndüm. Boynum sızlayınca elimi boynuma götürüp yavaşça ovaladım ve inleyerek yanıma baktım.

"Josepf?"

Yatağımın kenarına Josepf oturmuş, sırıtarak bana bakıyordu. Gerçekten Josepf yanımda mıydı? Sevinçle, "Josepf" diyerek haykırdım ve hızla yerimden doğrulup üzerine atılarak ona sıkıca sarıldım.

"Biraz daha sıkarsan boğulacağım." dedi. Kıkırdayarak, kendimi geri çektim. Gözlerim bir süre anneannem ve Josepf arasında gidip geldi ve merakla Josepf'e dönerek, "Sen ne zaman geldin?" diye sordum.

"Biraz önce." dedi ve bezgince derin bir soluk verirken gözlerini devirdi. "Elif, buranın taksicisi yabancıydı. Ah, derdimi anlatıp bu evi buldurana kadar elimi, kolumu her parçamı kullandım. İngilizce bile denedim, yok. Adam Türkçe ile karışık bir dil kullanıyor. Gelene kadar bir sürü şey anlattı bende hepsine tamam, haklısın dedim bazılarına da gülümseyerek kafamı salladım. Adamda translate bile işe yaramadı. Adamın gizlice sesini çektim. Konuştuğu dili bile translate tanımadı."

Şaşkınlıkla anneanneme baktım. Kahkaha atarak, yatağın kenarına yaslandı. "Taksici Ahmet'e denk gelmiş. O getirmiş." deyince anladım, bu sefer bende kahkaha attım.

Josepf yüzünü buruşturdu, beğenmez bir edayla bizi süzerken ayağa kalktı ve
"Anlatın da bende güleyim." dedi.

Gülmekten, gözümden gelen yaşı sildim ve derin bir nefes aldım.
"Aslında o anlamadığın dil tam olarak Karadeniz Şivesi. Tıpkı normal Almanca'yı anlayıpta Bayrisch (Bavyera lehçesi) konuşulduğunda hiçbir şey anlamaman gibi. Bu yöreye ait şive, ben bile burda doğduğum halde onun çoğu konuşmasını anlamıyorum. O yüzden sorun sende değil. Ama kullandığın daha doğrusu anlattığın metod baya işe yaramış." dediğimde ağzından, "Hıh!" nidası döküldü.

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin