Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤*
Dolu dolu geçen bir haftaydı, Emre ve Melis'in düğün telaşı bitmişti, bitmişti bitmesine ama yorgunluk üzerimizden bir türlü gitmemişti. Bilhassa anneannemin neredeyse hemen hemen her gece aldığı ağrı kesicileri düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum. Onu ne kadar engellemeye çalışsamda her defasında kendi dediğini yapıyor, ''Ağrıdan öleyim mi?'' diyerek sürekli ilaç alıyordu. Bu kadar sık ağrı kesici alması çok zararlıydı ama ne beni ne dedemi ne de başka birini dinliyordu.
Bu durum sadece bizde değil Zeliha Teyze'de de durum aynıydı. Her ağrısında sürekli ağrı kesici alıyordu. Sanırım bu düğün telaşında herhangi bir problemi olmayanlar Emre ve Melis'ti.
Melis'in ise şu an ki tek derdi Emre ile balayına gidememiş olmalarıydı. Maldivlere gideceklerdi ama son gün Emre planı bozmuş, balayını şimdilik iptal etmişlerdi.
İlk bizim için, Alparslan ve benim düğünüm için olduğunu düşünsemde Emre'nin toplantıları olduğunu öğrenmiştim.
En mutlu günlerimde Emre'ninde bir ağabey olarak yanımda olmasını çok istiyordum bu yüzden bu durumun her ne kadar benimle alakası olmadığını öğrensemde yine de sevinmiştim.
Birkaç gün içerisinde düğünümüz olacaktı ve içimde tatlı bir heyecan vardı. Bu sefer gelinlik giyecektim. Tınay'la olan, daha doğrusu onunla evlendiğimi düşündüğüm gün aslında ne bir düğünümüz olmuş ne de gelinlik giymiştim. Dedem ve anneannemin beni düz beyaz bir elbise ile gördüklerinde, yüzlerinde oluşan o ifadeyi hala unutamıyorum. Dedemin öfkesini anneannem yatıştırmıştı fakat oda içten içe bana çok kızmıştı.
Onların açısından baktığımda son derece haklılardı. Biricik torunlarıydım ve apar topar onları Almanya'ya getirtmiş ve belediyede sade bir törenle evlenmiştim.
Derin bir iç çektiğimde gözlerimi sıkıca yumdum. Her şey geride kaldı, dedim kendi kendime. Her şey. Gözlerimi tekrar açtığımda usulca terasın kenarına yaslandım ve karşımda ki çay bahçemizde çalışan işçileri incelemeye koyuldum. Bu sıcakta nasıl böyle harıl harıl çalışabiliyorlardı?
Daha önce hiç çay ya da fındık toplamamıştım fakat işçileri gördüğüm kadarıyla aşırı yorucu bir işti.
O an, "Elif?" diye seslendi Loya.
Başımı geriye çevirip sesin odağına döndüğümde yanında Melis'in de olduğunu gördüm.
"Merhaba." diye selamladım ikisinide gülümseyerek.
Melis, bana benimle aynı karşılığı verirken Loya, "Sen gece gece yemek mi yaptın?" diye sordu.
İlk afallasamda hemen arkasından gelen Josepf ve Büşra'yı gördüm tabi Büşra'nın mahcup bakışlarınıda...
Gözlerimi devirerek tekrar Loya'ya döndüğümde, "Evet." diye yanıtladım onu kısaca.
Birkaç adımda yanıma geldi ve terasın diğer kenarınada o kalçasını yasladı.
"Kafayı mı yedin Elif? Gecenin bir vaktinde yemek yapmışsın." derken baş parmağını hafifçe birkaç kere kendi şakağına vurdu.
"Ne alakası var. Canım istedi yaptım." dedim umursamazca. Konuyu kapatmasını umdum ama sevgili arkadaşımın konuyu kapatmak gibi huyu hiçbir zaman olmamıştı. Dudaklarını birbirine sıkıca bastırarak aşağıya doğru düşünceli bir edayla büzdü ve ardından kaşlarını hızla havaya kaldırdığında, birden "Bu Alparslan'dan vallahi korkulur." dedi. Neden böyle dediğini anlamadığım için ona anlamaz bakışlar attım.
![](https://img.wattpad.com/cover/189809158-288-k646246.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
Novela JuvenilYüzünde bu zamana kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade belirdi. Yana doğru bir adım atıp kulağına doğru eğildiğimde sessizce fısıldadım: ''Sana bir sır vereyim mi? Kalbini kırdığın bir kadına asla güvenme. Bu vereceğin en büyük yanlış karar olur. Y...