Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤***
Göz kapaklarımı zorlukla araladım. Görüşüm bulanıktı. Derin bir nefes alarak tüm dikkatimi gözlerime verdim odağına kavuşması için. Ardından hızla gözlerimi kırpıştırdım. Beyaz tavan ile karşı karşıya geldiğimde yerimde hafifçe doğruldum. Vücudum ağrıyordu. Kaşlarım çatıldı, nerde olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kuruyan boğazımı ıslatmak için derince yutkundum ve gözlerimi etrafıma çevirdim, gözüme takılan ilk şey kolumda ki serumdu. Hastanedeydim. Hangi ara hastaneye geldiğimi bilmiyorum. En son Tınay'ın bana daha doğrusu bize çevirdiği silahı görmüştüm. Peki Burak? O neredeydi, Tınay onu mu vurmuştu? Nasıl buraya gelmiştim? Aklımda binbir soru vardı.
Halsizlikle başımı diğer yana çevirdim. Hem vücudum inanılmaz derecede ağrıyor hemde susamıştım. Acaba saat kaç olmuştu? Yan tarafımda, masanın üzerinde ki suyu görünce anlık sevinç duysamda bu sevincim yok oldu. Su yetişemeyeceğim bir uzaklıktaydı. Tekrar yutkundum.
Serum takılı koluma göz atıp, diğer elimi masanın üzerinde ki suya doğru uzattım. O an hızla kapı açıldı. İrkildim. Gözlerim kapıya kayınca Burak'ın endişeli gözleriyle karşı karşıya kaldım.
Gözlerim hızla onu taradı. Aldığı hasarı ölçmeye çalıştım. Ama gayet iyi durumdaydı. Demek ki yara almamıştı. Gözlerimi ondan çekip, suya diktim. Tekrar suya uzanacağım sırada, hızla yanıma gelip suyu bana uzattı. Nedenini bilmediğim bir ağrı vücudumu talan ediyordu ve aslında kolumu kaldıracak halim bile yoktu. Ama çok susamıştım. Elimi suya doğru uzatacağım sırada birden iri eliyle beni nazikçe sırtımdan destekleyerek kaldırdı ardından bardağı dudaklarıma yaklaştırdı. Sevinçle tam bir yudum alacağım sırada bu sefer kapı kırılır gibi açıldı, yerimde sıçradım. Kapı gürültüyle duvara çarpmış tekrar kapanmıştı. Gelenin kim olduğuna merakla baktığımda buz mavilileri olan adamı gördüm. Siyah gür saçları dağılmış alnına yer yer dökülmüş, buz mavileri öfkeyle kararmıştı. Öfkesinin kime olduğunu bilmiyordum ama bana odaklanmıştı. Gözleri tüm bedenimi süzerken, endişeyle titremiştim. Onun ne işi vardı burda?
Ona daha fazla bakmak istemediğim için gözlerimi kaçırdığımda sert bir soluk verdiğini duydum. İstemsizce tekrar gözlerim ona kaydı, hızlı adımlarla yanımıza yaklaştı. Bir anda Burak kenara doğru itildi ve bana uzattığı bardak ise yere düşerek parçalara ayrıldı. Şok içerisinde bir süre öylece kalakaldım. Yine ne olmuştu?
Sinirlerimi bozmaktan başka hiçbir işe yaramıyorlardı. Yere dökülen suya bakarak iç çektim. Ardından öfkeyle başımı kaldırıp onlara baktım. Onlar ise ben yokmuşum gibi sadece birbirlerine bakıyorlardı.
Tıpkı iki dağda karşılaşan ve birbirine üstünlük taslayan keçi gibiydiler...
Sinirle homurdanmaya başlayınca tartışan bir grup daha odaya girdi. Hiç kimsede kapı çalma huyu yoktu sanırım. Josepf, Ferhat'la tartışarak içeri girdi, yanlarında genç bir adam daha vardı. Josepf önce yanımdaki ikiliye sonrada bana bakmaya başladı. Ardından hızla kafasını iki yana sallayıp, tüm katı inletecek derecede çığlık atarak bana seslendi."Elif!"
Korkuyla yerimde sıçrayınca refleksle birinin elini tuttum. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Neden çığlık attığını anlamaya çalışırken, odada birden başka bir bağırış daha yankılandı.
"Bağırma lan! Onu korkutuyorsun."
Sesin sahibine baktım, buz mavileri olan adam Josepf'e gözlerini dikmiş, derin bir öfkeyle bakıyordu. O neden bağırmıştı ki? Allah aşkına etrafımda niye hiç normal insan yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
Teen FictionYüzünde bu zamana kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade belirdi. Yana doğru bir adım atıp kulağına doğru eğildiğimde sessizce fısıldadım: ''Sana bir sır vereyim mi? Kalbini kırdığın bir kadına asla güvenme. Bu vereceğin en büyük yanlış karar olur. Y...