"Evet, adım Mert Ali..." Kafamda dönüp duran bu ses benim farkına vardığım bir gerçekle tekrar tekrar yüzleşmemi sağlıyordu. Evet, belki fazla zaman geçirmemiştik küçük Ali ile ama bana en unutulmaz deneyimi yaşatan kişiydi o. Küçüklüğümden bu yana asla unutmadığım kişiydi Ali. Ara ara aklıma gelirdi, sevgilim Ali'den etkilenme nedenim bile ismi sayesinde olmuştu. Çünkü o küçük Ali benim hayatıma dokunmuştu. Çocuk kafasıyla belki hayal meyal hatırladığım kişi simdi benim eşim olmuştu. Bilmeden, öğrenemeden bu zamana gelmiş olmamız dışarıdan bakıldığında nasıl da komik görünüyordu halbuki. Şaşkın bakışlarımı fark eden Mert tekrar söze girdi."İyi misin sen? Ne oldu?"
"Hiç," dedim kendimi toparlayarak. "Adın bana birini hatırlattı da," demiştim ama bu söylediğim ile Mert'in yüzündeki değişimi de hemen fark etmiştim. O sinirli Mert tekrar geri gelmişti.
"Ali Bozdağ," dedi ve yine bir saniye durakladı. "O adamın adını bırak ağzına almayı, aklından geçirirsen neler olacağını biliyorsun bu saatten sonra," dedi ve devam etti. "Unut, sen artık Mercan Merdoğlu'sun," dedi.
"Değilim," dedim. "Daha imzamı atmadım."
"Bu saatten sonra geri dönüşün yok, biliyorsun değil mi?" Etraftaki herkes de yine bizi izliyordu pür dikkat. Söylediklerimizi kimse duymuyor olsa da aramızda bir huzursuzluk olduğunu anlamışlardı sanırım.
Aklımdan geçen kişinin o olmadığını da ona söyleyemedim o an. Nasıl itiraf edecektim ki üstelik? İkimiz de birbirimizi hatırlamamıştık ve şu anda bu durumdaydık. Belki hatırlamış olsaydık çok farklı bir durumda olur muyduk acaba diye geçirdim içimden. Evlendiğim kişinin Mert değil de çocukluk arkadaşım olduğunu öğrenmiş olmanın rahatlığı dolmuştu sanki içime. Eğer o zaman ki tanıdığım Ali içinde hala aynı çocuğun hislerini taşıyorsa bu evlilik cehennem değil, tam tersi huzur bulduracaktı bana belki de. Bunu hissetmenin rahatlığı ile önüme gelen nikah defterini imzaladım.
"Evet, artık yok," dedikten sonra önüme döndüm. Şahitler de imzayı attıktan sonra ayağa kalkmak için işaret verilmişti bize. Öğrendiğim gerçekten sonra Mert'in yüzüne bakmak bile tuhaf hissettiriyordu bana. Onun beni hatırlamadığı gerçeği ile de ayrı yüzleşmem gerekiyordu.
Gözlerimin içine bakıp, elleriyle de yüzümü avuçlayarak alnıma kondurduğu öpücük tuhaf hissetmeme neden olmuştu. Bugün, şu son yirmi dört saat içinde yasadığım her duygu karmakarışık ettirmişti bana. Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Her şeyi akışına bırakmaya karar verdim, zaten başka da şansım yoktu. Alkışlar eşliğinde pistin ortasına geçip dans etmemiz istenmişti ama bunu ben hiçbir şekilde istemediğim için Mert de benim isteğime saygı duyarak yerimize oturduk tekrar. Davul zurna eşliğinde herkes eğlenmeye başlamıştı bile. Benim etrafı izlemem dışında pek bir sorun görünmüyordu. Mert'in göz hapsine girdiğimin de farkındaydım ama şu anda ona dönmek istemiyordum. Düşüncelerimle baş başa kalmak iyi geliyordu, bu kalabalıkta olsa bile.
"İstersen odaya çıkabiliriz?" diye kulağıma fısıldadı Mert.
"Hayır kalalım, kendi düğünlerinden hemen kaçtılar dedirtmek istemiyorum arkamdan," dedim ama aklımda olan tek şey bu gecenin nasıl olacağı idi. Mert ile dört duvar arasında kalacak olmak beni korkutuyordu. Beni zorlayabileceği durumların olduğunu bilmek bile karnıma ağrılar girmesine neden oluyordu.
"Sen bilirsin," dedikten sonra bu sefer onun göz hapsinden kurtulmayı başarmıştım. Biraz ileri baktığımda Yiğit ve Merih'in de birbirleriyle konuştuklarını fark ettim. Ne konuştuklarını duyamıyordum ama anlaşılan ikisi iyi anlaşıyordu, en azından uzaktan öyle görünüyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERDOĞLU
RomanceOlmayacak bir yerde yolları kesişen iki küçük çocuktu onlar. Ama nereden bilebilirlerdi ki yıllar sonra kaderlerinin birbirlerine bağlanacağını. Onlara sorulmadan verilen kararların altında ezilmek yerine savaşmak, aşık olmamak için verilen çabanın...