"Gelebilirsin," dediği anda kendimi toparlayıp hemen içeriye girdim ve evet, işte karşısındaydım ya da o benim karşımdaydı. Önemli olan şu anda yüz yüze bakıyor olmamızdı. Mert hala şaşkınlığın verdiği yüz ifadesi ile duruyordu. Neler olduğunu ve bu saatte neden burada olduğumu anlamadığı aşikardı. İşin doğrusu ben de bilmiyordum, hangi cesarete tutunup buraya gelip, karşısına gelebilmiştim ki?"Şey..." dedim ama duraksamıştım, nasıl bir açıklama yapacağım konusunda zerre bir fikrim yoktu. "Konuşalım mı?" diye sordum ardından. Artık birbirimizden kaçmamamız gerektiğini o da bilmeliydi. "Konuşmamız gerekiyor," diye devam ettim, kaçmasına imkan yoktu artık ve bunu bir şekilde belirtmem de gerekiyordu.
"Konuşalım," dedikten sonra yattığı yerden doğruldu, birkaç saniyelik bir duraksamadan sonra yatağın boş olan tarafında duran yorganı kaldırdı. Kaşı ile o tarafa göstererek söylendi.
"Yanımda yatmayı kaldırabileceksen?" Muhtemelen ne kadar ileri gidebileceğimi filan ölçmeye çalışıyordu ama hiç istifimi bozmadan yavaş adımlarla geldim yanına.
"Kocam olmanı kaldırabiliyorsam, bunun da üstesinden gelirim," diyerek yorganı kaldırıp ayaklarımı da uzatıp, sırtımı yastıkla sabitleyerek oturdum yanına. Mert'in çaktırmadan yan gözle bana baktığını bildiğim halde en rahat olacak pozisyona gelmiştim. Karşılıklı değil de yan yana oturuyor olmama belki de çok daha iyi olacaktı, gözlerinin içine bakarak bir şeyler söylemek zor olacaktı çünkü.
"Bir açıklama beklediğini biliyorum," diye girdi söze birden "Ama kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum," dedi. İçinde bir yerlerde, kendiyle hesaplaştığını ve bunu hala çözemediğini anlamam uzun sürmemişti bu söylediği ile.
"Bu yine de benden kaçmanı açıklamıyor."
"Kaçmıyorum," diye karşı savunmaya geçti hemen ama sadece bir saniye sonra kendince itiraf etmek zorunda kalmıştı. "Kaçıyorum," dedi bana doğru kafasını çevirerek.
"Sana şimdi ne dersem diyeyim bu konuda haklı değilim, olamam da. Kaldı ki, haklı olsam dahi bunu yapmamam gerekiyordu."
"Evet, yapmaman gerekiyordu." Bu sefer de ben kafamı ve gövdemi ona doğru cevirdim.
"Evleneli sadece bir hafta oldu. Benim bu evliliğe alışmam için senin yanımda olmana ihtiyacım var, kaçmana değil. Bir şekilde kendini affettirmen gerekiyordu." Her ne kadar Mert'in o gece bana yaptığı şeyin bir oyun olduğunu öğrenmiş olsam da Mert bunu bildiğimi bilmiyordu, bu yüzden onu biraz bu konuda kıvrandırabileceğimi düşünüyordum.
"Senden özür dilemeyeceğim Mercan. Sana yaptığım affedilir bir şey değil ve senin de beni affetmeyeceğini biliyorum."
"Ama?" Devam etmesini istiyordum çünkü söyleyeceği şeyi önce sindirmem, sonra da kafamda oturtmam gerekiyordu.
"Ama yapmamam gerekiyordu."
"Sadece bu mu yani?" diye hayal kırıklığımı belli eder bir tonda söyledikten sonra tekrar belimi yastığa doğru çevirdim.
"Sadece bu değil. Bak pişmanım evet, yapmamam gerekiyordu ona da evet ama bu yaptığının yanlış olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. O adamı..." Ali'nin aklına gelmesi ile derin bir nefes aldı önce, kendisini sakinleştirmeye çalıştığı belliydi. "Ali'nin ağzını yüzünü dağıtmam gerekiyordu, seni korkutmam değil."
"Sen hep böyle yobaz mısın? Yoksa sadece bu konuda mı kendini tutamıyorsun?" diye sordum bu sefer ayaklarımı da toparlayıp ona doğru döndüm tamamıyla.
"Seninle ilgili olan hiçbir şeyde kendime hakim olamıyorum. O adamın adi geçince bile delleniyorum ben."
"Onu anladık zaten ama bir dinleseydin beni, açıklama yapmama izin verseydin olayın çok başka olduğunu anlardın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERDOĞLU
RomanceOlmayacak bir yerde yolları kesişen iki küçük çocuktu onlar. Ama nereden bilebilirlerdi ki yıllar sonra kaderlerinin birbirlerine bağlanacağını. Onlara sorulmadan verilen kararların altında ezilmek yerine savaşmak, aşık olmamak için verilen çabanın...