49.Bölüm

1K 58 4
                                    

Hala buralarsa olanlarınız var ise❤️ yüzüm yok ama iyi ki varsınız❤️

———

"Bu iki oluyor." Kapının önüne arabayı park ettiğinde Mert'e bakarak mırıldandım. Mert ise anlamamış gibi bakıyordu suratıma.

"Ne iki oluyor?" diye sorduğunda aklımdan geçen tek bir şey vardı. Bu evden Mert'ten ayrılmak için ikinci kez sinirle çıkmıştım ama yine onunla birlikte, yan yana içeri girecektim.  Ve aramız fena değil gibiydi, tabii şimdilik.

"Bu evden iki kere senden ayrılmak için sinirle çıktım ve bir üçüncüsüne müsaade etmem," diye uyarır bir tonla söylendim. Bir yandan kendi söylediğim şeye inanmıyordum sanki. Her seferinde son dediğim halde bir şekilde Mert hep bir orta yolu bulmayı başarıyordu çünkü. "Bir daha benden ayrılmak istediğine dair herhangi bir şey duyayım, ya da sorunlarımızı konuşmadan çekip git, o zaman seni buna pişman ederim."

Mert kafasını diğer yöne cevirdi, bakışlarını benden kaçırıyordu ama alttan alta güldüğünü de cama yansıyan görüntüsünden görebiliyordum. Dayanamayıp elimle koluna sıkıca bir yumruk atıp çimdikledim..

"Hey, tamam!" dedi bana dönerken. "Ben hiç birinde ciddi değildim."

"Ama ben çok ciddiydim ve tekrar uyarıyorum seni, bir daha olmasına izin vermem." Tekrarladım söylediğimi. Gücümün böyle bir şeye bir daha yetebileceğini zannetmiyordum.

"Söz veriyorum." Gözlerimin içine baktı gülümserken. "Bir daha asla böyle bir duruma gelmeyeceğiz, bir daha seni üzmeyeceğim." Bir eliyle uzanıp yanağımı okşadı hafifçe. "Bir daha ağlamana müsaade etmeyeceğim."

İnanmak istiyordum. Her şeyin geride kaldığına inanmak istiyordum sadece. Mert'in söylediği her şeye koşulsuz bir seklide inanmak ve her şeyi geride bırakmak istiyordum ama karşımdaki insanın kocam olduğunu bildiğimden inanmak çok zor geliyordu ve bu yüzden de hemen yelkenleri suya indirmeyecek, onu affetsem dahi affettiğimi göstermeyecektim. Tabii henüz, tam olarak burnunu sürtmeden normal yaşantımıza döndüğümüzü Mert fark etmeyecek ve bilmeyecekti.

Konağın kapısından içeri doğru adım attığımızda Mert kolunu uzatıp belime doğru uzandı önce. Bunu fark etmemle birlikte ürpermiştim bir anda ve hemen kendimi bir adım yana çektim. Tamam, belki aramız iyiydi ama yüz vermesem daha iyi olacaktı.

"Çok acele ediyorsun," dedim göz ucuyla ona bakarken. "O kadar uzun boylu değil." İyi direniyordum yine de bu duruma.

"Burnumdan getirmeden yaklaştırmayacaksın beni kendine yani?"

"Hak ettin." Başını aşağıya yukarı sallayıp beni onayladı. "Hak ettim ve ne yaparsan yap hepsini sineye çekeceğim."

"En azından bu konuda söz dinliyorsun," dedim avluya doğru ilerlerken. Biraz ileriden gelen konuşma seslerini de duymaya başlamıştık.

"Misafir mi var?" diye sorduğumda Mert bir anlığına duraksadı. Sesin sahibini tanıyor gibiydi.

"Amcam gelmiş."

"Amcan?" diye soru soran gözlerle baktığımda Mert devamını getirip tam olarak yukarıda kimin olduğunu söylemişti. "Küçük amcam," dediğinde ben de gerilmiştim. Kim olduğunu anlamıştım. "Yiğit'i yaralayan amcam, abini vuran amcam," diye söyledi tekrar.

Olduğum yerde öylece kalakaldım. O adamla yüzleşmeye hazır değildim ki ben, bir adım atsam görebileceğim durumdaydım ama buna hazır olmadığımı da bildiğimden geri dönüp merdivenlerden aşağıya birkaç adım attım.
"Mercan, dur." Koluma hafifçe dokunup beni durdurdu Mert. "Bak biliyorum çok zor bir durum ama gitme, ben ona gerekeni söylerim, bir daha buraya gelmez," dedi. "Gelmeye cesaret edemez, kaldı ki aylar oldu biz onu görmeyeli."

MERDOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin