42.Bölüm

2K 134 42
                                    

Merih nasıl bu duruma düştüğünü anlayamıyordu. Kendi isteğiyle geldiği bu yerde, Cesur'un hatırlamasıyla ona yakalanmıştı ve kaçabileceği hiçbir yeri kalmamıştı. İnkar etse ne işe yarayacaktı? Kabul etse bunu neden yaptığını nasıl açıklayacaktı? Büyük bir ikilemin içine düşmüştü adeta.

"Söylesene Merih." Yüzünü yakınlaştırıp gözünü bile kırpmadan Merih'i izliyordu Cesur. "Abimsin dediğin insani neden öptün?" diye sordu. Merih'in kalbi delicesine çarpıyordu. Yapacağı herhangi bir açıklamanın Cesur'u tatmin etmeyeceğini de çok iyi biliyordu.

"Ya bırak beni!" diyerek hızla onu tüm gücüyle arkaya doğru itti. Cesur normalde bu harekete milim kımıldamazdı ama Merih'i köşeye sıkıştırmış olduğunu biliyordu. Ona biraz olsun alan tanıyabilmek için sadece bir adım geri gitti. Buna rağmen kaçmasını önlemek adına hala yeterince yakın duruyordu ona.

"Bunun cevabını senden duymam gerekiyor Merih, gerçekten doğru anlayıp anlamadığımı bilmem gerekiyor."

"Neyi anlayacaksın ya? Bunca zaman gözlerinin içine baktığım halde anlamadığın şeyi sırf dün gece seni öptüğüm için anlamış olman o kadar saçma ki!"

"Bunca zaman..." dedi Cesur, Merih'in söylediği bütün cümlelerden sadece bu ikisi aklında dönüp duruyordu. "Ne zamandan beri Merih? Ben nasıl anlayamadım bunu? Ben nasıl..." dedi. "Ne zamandan beri?" Kaşlarını çattı. Zihninde dönüp duran geçmiş aklını bulandırıyordu. Merih'in söylediği o zaman, ne zamandı peki?

"Çünkü abimsin sen benim." diye tekrarladı Merih. Yıllardır ona dayatılan bu abilik sıfatını, Cesur'un sürekli kendisini abisi olarak tanımlamasını kaldıramıyordu Merih artık ama bu gerçeği de inkar edemiyordu. Amcasının oğluydu çünkü o. Bir şeyler hissetmeye başladığını anladığı an da amcasının oğluydu, şimdi de... Tek farkı ise o zamandan bu zamana koca bir kalp kırıklığı oluşturmasıydı.

"Sikerler abini!" diye sinirle Merih'ten uzaklaşıp arkasını döndü. "Ne bu şimdi, intikam mı alıyorsun benden? Yıllarca bana abi demen için uğraştığım halde bir kere bile söylemedin ve şimdi ne oldu birden bire? Yeni mi hatırladın abin olduğumu?"

"Hatırlamama gerek yok çünkü zaten hiç unutturtmamıştın bana."

"Allah'ım sabır ver bana." dedi karşısına dikilerek. "Gerçekten bunu mu konuşacağız? Konuşmamız gereken onca şey varken abin olamayışımı mı konuşacaksın benimle?"

"Hayır." dedi Merih basını sallayarak. "Ben seninle hiçbir şey konuşmayacağım çünkü gidiyorum, bu iş çok uzadı." Arkasını dönüp gidecekken Cesur seslendiği için durmak zorunda kalmıştı.

"Bu hareketinden ne anlamamı bekliyorsun Merih? Yanlış bir izlenim vermemen adına benimle açık açık konuşman gerekiyor."

"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim kalmadı." dedi Merih Cesur'a dönerek. "Şurada konuştuklarımızdan bile bazı şeylerin farkına varamıyorsan seninle zaman harcayamam artık. Hata ettim buraya gelmekle, canın cehenneme."

"Artık dediğine göre yeni bir şey değil bu. Ne zamandan beri var? Ne zamandan beri..." devam edemedi Cesur. Gözlerini kapattı. Merih'in de ona karşı bir şeyler hissediyor olduğunu sindirmesi çok zor geliyordu ona. Daha kendi hislerinin arkasında duracak gücü kendinde bulamıyorken bir de bunu anlamış olması darmadağın etmeye yetmişti ona.

Acı bir şekilde gülümsedi Merih. "Dilinin bile söyleyemediği şeyi bana savunmaya mı çalışıyorsun sen?" dedi karşısında diklenerek. "Gerçekten tam da adının adamıymışsın." dedi ellerini birbirine vurup alkışlayarak. "Bravo, adının hakkını veriyorsun."

MERDOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin