Olmazdı.
Olamazdı.
Olmamalıydı...
İçimde hissettiğim şeylerin açıklamasını kendime yapamadan, sinirimin kendime mi, Mert'e mi yoksa Ali'ye mi olduğunu anlamadan Mert'i öpemez, onun beni öpmesine izin veremezdim. Kafam yeterince karışık iken, daha kendi yolumu bulamıyorken böyle bir yola giremezdim. Mert beni öpmek istediğini söylediği halde benden gelecek olan tepkiyi bekliyordu. Sadece birkaç saniye düşünmüş olmam bile beynimin şu anda buradan hızlıca kaçmam gerektiğini söyleyip duruyordu bana. İstemediğimi belli etmek için o saniye kendimi geri çektim, hazır olmadığım bir öpücük hayatımın karmaşıklığına asla iyi gelmeyecekti çünkü.
Mert'in tepkisi bu saniyeden sonra değişmişti. Önce kollarımı serbest bıraktı, ardından gövdesini toparlayıp uzaklaştı benden. "Tamam, bir daha sen istemediğin sürece yanına bile yaklaşmayacağım." dedikten sonra yerinden kalkıp, kendisini toparlayıp dışarı çıktı ve ben yine her zamanki gibi tüm boşluk hissimle ortada kalakalmıştım.
Mert tahmin ettiğimden bile çok geç gelmişti kulübeye. Terden sırılsıklam olmuştu, belli ki koşup kafasını dağıtmaya çalışmıştı. Sabah yaptığım o hareket yüzünden benden uzaklaşmıştı anlaşılan ama beni dinlemeden yargısız infaz yapıyor gibiydi de, kafamın karışıklığının olacaklara iyi gelmeyeceğini ona bir şekilde anlatmam gerekiyordu.
"Çok fazla terledim, su ısıtmakla uğraşmak istemediğimden hemen bir nehre girip çıkacağım. Sonra gideriz." dedikten sonra küçük dolaba doğru yöneldi ve kapağını açıp büyük bir havlu çıkardı. "Beş dakikaya hazır olurum."
Konuşmama bile fırsat vermeden çıkmıştı yine. Ben de onun söylediklerine ayak uydurarak ve kendimi toparlayarak arabanın oraya gidip, orada beklemeye başladım onu. Şu kısacık dakikalarda bile bu kulübe sanki üzerime gelmiş gibiydi. Mert'in sudan çıktığını gördüğümde o tarafa bakmamaya çalıştım ilk başta ama bu bakma isteği o kadar zorluyordu ki beni. Üzerine geçirdiği havlu ile tekrar hızlıca kulübeye girdi ve üzerine ceketini giyip fazla oyalanmadan çıktı oradan. Kıyafetlerini de bir torbanın içine tıkıştırmıştı. Dikkatli baktığımda üzerine bir sweatshirt, altına da kulübede olan kıyafetlerden bir şeyler geçirmişti demek ki.
"Gidelim." diyerek arabanın şoför koltuğuna geçti, ben de bir şey demeden yan tarafta yerimi aldım. Yol boyunca Mert tek bir kelime etmemişti, benim söylemek istediğim şeyler kafamda dönüp duruyordu ama bir türlü doğru kelimeleri toparlayıp Mert'e sabahki davranışımın nedenini açıklayamıyordum. Açıklamaya kalksam bile yanlış anlaşılacağımı biliyordum çünkü. Bir süre sonra pes ettim ve bu sessizlik içinde konağa geldik.
Arabadan inip beni beklemeden kapıya doğru yürüdü hızlıca. Kapı açıldığı an kapıda bekleyenlerden birine arabanın anahtarını uzatıp söylendi.
"Park edersin. Arabanın arkasında kıyafetler var, Ayşe teyzeye verirsin ve ben bir saate hazır olurum, şirkete geçeriz." dedikten sonra hızlıca yukarıya çıktı. Yüzüme bile bakmıyordu, ben de ardından onu takip ediyordum. Sabahın çok erken saatiydi, şirkete geçmemiz gerekiyordu, Mert bir saate hazır olacağına göre ben de bir şekilde ona ayak uydurmalı ve hemen hazırlanmalıydım. Benim de duş almam gerekiyordu, aklımda bin bir türlü şey dolanıyorken şimdi bir de Mert'in tribini çekmek zorundaydım. Gün ne de güzel başlamıştı.
"Hoş geldiniz kızım, Merih bugün de gelmeyeceğinizi söylemişti aslında?" diye Saliha Anne biraz ileriden, mutfaktan çıkarak bana doğru geliyordu.
"Mert fikrini değiştirdi sanırım, erken geldik."
"Neyse olsun iyi oldu. Kahvaltı birazdan hazır olur, sen çık hazırlan, sonra geçersiniz şirkete."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERDOĞLU
RomanceOlmayacak bir yerde yolları kesişen iki küçük çocuktu onlar. Ama nereden bilebilirlerdi ki yıllar sonra kaderlerinin birbirlerine bağlanacağını. Onlara sorulmadan verilen kararların altında ezilmek yerine savaşmak, aşık olmamak için verilen çabanın...