Konağın kapısına geldiğimizde akşam olmak üzereydi, akşam yemeğine yetişmiştik ama içeri girmek için biraz cesarete ihtiyacım vardı. Saçmaydı ama gerçekten çekiniyordum içeri girmeye. Buradan sinirle çıkmış, Mert ile ayrılmayı kafasına koymuş bir Mercan varken şimdi bu halimizden bir şeyler olduğunu anlarlardı.
"Senin bu kadar utangaç olduğunu bilmiyordum." diye takıldı Mert bana. Aslında utangaçlık değildi hissettiğim ama tuhaf hissettiriyordu. Evden çıkarken boşanacağım dediğim o durumdan şu ana gelişimiz tuhaftı sadece.
"Herhangi bir imada bulunmayacaksın." diye uyardım Mert'i.
"Ben imada bulunmasam bile anlayacaklardır ve bırak da bizim için sevinsinler, çünkü yaşadığımız şeyler güzel." Eliyle yanağıma dokunup kendisine bakmamı sağladı. "Çok güzel hisler hatta." Yavaşça yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma değdirip uzunca öptü önce. Ardından alnını alnıma dayadı ve eliyle yanağımı okşadı.
"Haklısın, o kadar uzun zamandır bu duyguları bastırmaya çalışıyordum ki, şimdi özgürce yaşıyor olmak çok tuhaf."
"Bizim için sevinecekler." dedi, avucunu yüzümden çekip uzaklaşarak. "Ama biraz daha gecikirsen birbirimizi boğazladığımızdan şüphelenebilirler."
"Ve ben açlıktan ölüyorum." dedim gülerek.
"Ben de ama bunun başka bir çözümü var." dedi Mert bana bakarak. "Direkt odamıza geçebiliriz."
"Ya hayır sakın, bak Mert." Ben panikle ona cevap vermeye çalışıyorken Mert kahkaha atarak karşılık veriyordu bana.
"Her şeye o kadar kolay inanıyorsun ki, çok eğlenceli olmaya başladı bu durum." Sol kolumla karnına doğru bir tane geçirdim.
"Çok hainsin, panik halimi kullanıyorsun resmen."
"E ama ne yapayım? Abartıyorsun ama gözümde o kadar eğlenceli ki bu, engelleyemiyorum kendimi."
"Gül sen, gül." Emniyet kemerimi çözüp arabadan indim, Mert de vakit kaybetmeden hemen yanıma geldi.
İçeri girdiğimizde ortam baya sessizdi. Kimseden ses çıkmıyordu. Akşam yemeği için masa avluya kurulmuştu ama etrafta kimse görünmüyordu.
"Direkt odamıza mı geçsek de yemeği orada yesek?"
"Of hayır Mert, bir rahat dur." desem de eliyle belimden tutup beni kendisine yakınlaştırdı, boynuma bir öpücük kondurdu.
"Ellerimi senden uzak tutamıyorum ki, sen bana rahat dur diyorsun."
Tam o an merdivenlerden aşağıya inen Saliha anneyi gördüğüm gibi ellerimle Mert'i kendimden uzaklaştırdım panikle.
"Annen geliyor."
"Yok, olmayacak bu böyle. Yürü, kulübeye geri dönüyoruz." diye yanıma gelip beni çekiştirmeye çalışırken Saliha annenin sesi duyulmuştu, bu yüzden Mert durmak zorunda kalemisti.
"Oo çocuklar, sizi beklemiyorduk hiç."
"Gidiyorduk zaten yine anne ya, görmemezlikten gel sen bizi." dese de, ben Mert'in susması için dirseğimle bir tane karnına geçirdim panikle. "Sus artık be adam."
Yalandan karnını tutup oflamıştı Mert.
"Elin çok ağır be hatun."
"Sus lütfen." diye kaş göz hareketleriyle onu uyardım ama Mert'in bununla kalmayacağını da çok iyi biliyordum. Ona eğlence çıkmıştı, ona ayak uydursam çok daha kolay atlatabileceğim zamanı utancımdan yerin dibine girerek harcıyordum ben de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERDOĞLU
RomansOlmayacak bir yerde yolları kesişen iki küçük çocuktu onlar. Ama nereden bilebilirlerdi ki yıllar sonra kaderlerinin birbirlerine bağlanacağını. Onlara sorulmadan verilen kararların altında ezilmek yerine savaşmak, aşık olmamak için verilen çabanın...