18.Bölüm

2.5K 119 42
                                    

Saatin kaç olduğu konusunda ne Mert'in ne de Cesur'un hiçbir fikri yoktu. Dün gece yarım kalmıştı meyhanede kafa dağıtma işleri ama bugün Mert ne olursa olsun bu masadan kalkmayacaktı. Artık Mercan tarafından gelecek herhangi bir şey ile uğraşmaya gücünün yetmediğini hissediyordu. Cesur'un ona tuhaf bakışlarını fark etmeden üçüncü kadehini içmişti bile. Daha fazla içmesi gerekiyordu, dün Mercan ile yaşadıklarını bir an olsun unutabilmesi için bu gerekliydi. Üstelik bu sabah gördüğü, kitabın arasında olan fotoğraf da üstüne gelince Mert iyice çıkmaza girdiğini hissetmişti. İstemese dahi Mercan'a bir şeyler hissediyordu, kendisini kaptırmaya başladığının farkındaydı ama bunun devamı gelemezdi. Hislerini kontrol altında tutması gerekiyordu çünkü karısı başka bir adama aşıktı. Onu zerre umursamayan eski sevgilisini unutamamıştı. Mercan'ın onun öpme isteğini reddetmesi değil, bu gerçek daha çok canını yakıyordu şimdi. Diğer türlü karısı için belki savaşabilirdi ama başka bir adama aşık olan kadın için ne yaparsa yapsın, her şey boşta kalacaktı onun için.

"Yavaş mı gitsen, daha yeni geldik." diye onu uyaran Cesur'un yüzüne anlamsız bir şekilde baktı önce.

"Unutmam gerekiyor, her şeyi unutmam gerekiyor." Uzanıp masanın üzerinde olan kadehi doldurdu. Cesur, Mert'in canının sıkkın olduğunu anladığı için bu sefer içme işini ağırdan almaya karar vermişti. Onu sürekli arayan Merih'i yine görmemezlikten gelerek telefonunu sessize aldı.

"Merih'le sizin aranız da ne oldu peki? Niye aramalarına çıkmıyorsun? Benim başıma saracaksın onu."

"Kardeşin değil mi? Benden uzak olup sana yakın olması daha iyi."

"O ne demek?" Mert'in kafası zaten karışıkken Cesur'un söyledikleri iyice bulunmasına neden oluyordu.

"Aramızda ufak bir sürtüşme geçti, kardeşin benden biraz uzak olsa iyi olacak. Onu görmek istemiyorum."

"Ooo..." dedi Mert elinde ki kadehten bir yudum alarak. "Kalbini kırmış senin."

Omuzlarını salladı Cesur önce. "Her zamanki Merih işte. Yapar, eder, sonra özür diler, geçer yani. Pek önemli değil bizim durum, asıl sen anlat? Neler oluyor?" meraklı bakışlarından kurtulamayacağını anlayan Mert bu işi nasıl anlatabileceğini düşündü birkaç saniye. Karşısındaki kuzeni dahi olsa, karısının hala eski sevgilisine aşık olduğunu nasıl anlatabilirdi? Çok zor bir ikilemin içine düşmüş gibi hissediyordu.

"Nereden başlamam gerektiğini bile bilmiyorum ki, her şey karışık. Hayatım bok gibi bir yola girdi ve toparlayabileceğimi de zannetmiyorum."

"E siz, iyiydiniz? Yani en son bıraktığımda."

"Değildik ve korkarım ki hiçbir zaman da iyi olmayacağız." Tek yudumda dolu olan bardağın dibini görmüştü.

"Ya ben iyiydim, mükemmel olmasa da sorunsuz bir hayatım vardı. İyiydim yani ben. İyiydim. Özellikle toparlayamayacağımı düşündüğüm o yıllardan sonra bile çok iyi toparlamıştım kendimi. Sinem vardı bana huzur veriyordu, bir de şimdiki halime bak." Boş gözlerle Cesur'a bakmaya devam ediyordu. Başının döndüğünü hissediyor olsa da umursamadı. Hala unutamadığı için daha fazla içmesi gerektiğini biliyordu üstelik. Yine uzandı gövdesi ile masanın üstünde duran şişeyi aldı ve bardağını doldurdu, şişenin bittiğini gördüğü anda da garsona el uzattı yenilemesi için.

"Hangi yıllarda toparlanamayacağını düşünmüştün sen?" diye sordu Cesur Mert'e bakarak. Mert'in bilmediği herhangi bir sıkıntısı olduğunu hatırlamıyordu şöyle bir geriyi dönüp düşündüğünde, o yüzden kuzeninin tam olarak neden bahsettiğini anlamamıştı. Beş yıl Amerika'da yaşadığı dönem fazla görüşememişlerdi belki ama yine de her şeyinden haberdardı Cesur, en azından o öyle olduğuna emindi.

MERDOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin