32.Bölüm

2.6K 212 99
                                    



İyi okumalar!! ^,^

Bedenime giren keskin acılar ile yine boğazımı parçalayan çığlığımı saldım. Yarı açık bilincim ile acıyı iliklerime kadar hissedebiliyordum. Her geçen zaman diliminde daha kötü olan bacağımın acısı bedenimin her yanına zonklamayla birlikte yayılıyordu. Saç diplerime kadar tüylerim diken diken olmuştu. Başımda dikilen çöl kurtlarından biri olan Zeyna ağzıma yanlamasına uzun bir tahta parçasını yerleştirdi.

"Dişlerini sıkma tahta parçasını ısır."

Tekrar gelen acı dalgası ile dişlerimin arasında ki tahta parçasını daha da sıkarak genzimden boğuk iniltim yükseldi. Alnımdan sicim sicim akan terlerimi Patricia elindeki bezle sildi. Mavi gözlerinin çevresini kırmızı sarmaşıklar dolamış, kendini tutmaktan çilli yüzünün her yanı kıpkırmızıydı. Elimi tutan Kaiden'a gözüm kaydığında Patricia'dan bir farkı yoktu. Dalgalı saçları birbirine girmiş aralarında ki toprak parçacıkları yaşanılanı hatırlatıyordu. Küçük kalkık burnunun üstünde ve alnında küçük sargılar vardı. Gözlerinin altı hafif morarıktı. Yeşillerini kaplayan alevlerde öfkesi ve endişesi dans ediyordu. Öfkesi düşmanaydı, endişesi ise bana.

Bedenim yattığı sedirde diken üstündeydi. Çöl kurtlarından Nadia'nın annesi Anna bacağımdan bedenime yayılan zehri arıtmaya çalışıyordu. Yanında ise ona yardım eden Zeyna sürekli yeni şırınga uzatıyordu. Anna, şırıngayı delik olan etimden her sokuşunda zonklama artıyordu. Zehrin şırıngaya çekilişini hissettiğimde saç diplerime kadar ürperiyordum. Bedenimde ki zehir azaldıkça bilincim daha da kendine geliyor, acıyı daha net hissediyordum. Bu bir yandan iyi bir yandan da kötüydü. Kötü yanı iliklerinize kadar yakan acı ölmek için yalvaracağınız kadar fazlaydı. İyi yanı ise ölmeyecektiniz.

"Bu sonuncu şırınga, az kaldı tatlım." Gözlerimin önünü kaplayan siyah noktalar arasında Anna'ya döndüm. Bir karış büyüklüğünde ki iğnesiz şırınga tüpü sonuncu deliğe soktuğunda gelen yeni acı dalgası ile başımı arkaya atıp boğuk çığlığımı saldım. Çığlığımın arasından yine zehrin çekildiğini hissettiren ürperti bedenime yayıldı. Şırınga tenimden çıktığında azalan acıyla kastığım bedenimi serbest bıraktım. Kesik soluklarımın sesi geniş alana yayıldı. Kaiden gevşeyen elimi halen sıkı sıkı tutuyordu. Saçlarımı okşadığını hissettim. Yüzünde acı çektiğini ve kendini suçladığını gösteren karmaşık bir ifade vardı.

"Bitti. Şimdi hazırladığımız merhemi süreceğim. Biraz yakabilir ama yaranın kapanmasını sağlayacak." Anna sakin ve ılımlı tavrıyla açıkladı. Kendi sürüsünün şifacısı o ve kız kardeşi Zeyna'ydı.

"Teşekkür ederim." Kurumuş boğazımdan dolayı sesim pütürlü çıkmıştı. Kısık gözlerimi çevrede dolaştırdım. Getirildiğim yeri yeni yeni seçebiliyordum. Kızıl taş duvarlar hafif pürüzlüydü ve bazı noktalarında mühürler çizilmişti. Cadı mühürlerinden çok şaman mühürlerine benziyordu. Şamanlar hem kurt hem de büyü yapabilen kutsanmış kişilerdi. Altuğ sürsünde bir tane olmasına şaşırmıştım.

Oda da yattığım sedirin dışında beş sedir daha bulunuyordu. Kapını kenarında bulunan üç kapaklı dolapta şifa için arayıp bulabileceğiniz bir çok malzeme vardı. Onun hemen yanında bel hizasında uzun ir tezgahlı dolap vardı. Tezgahın üstü malzemelerle doluydu. Daha demin benim için hazırladığı merhemden dolayı dağınıktı. Duvarlara asılan küçük tabaklarda ki ateş parçacıkları ortamı aydınlatıyordu. Büyülü olduğunu sanmıyorum. Tabağın çevresinde anlamadığım işaretler vardı. Ateş sanki hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyordu. Bir tane bile camı olmayan bu taş oda bana mağaranın derinliklerini hatırlatmıştı. Hissettiğim ferahlatıcı soğukluk bunu kanıtlıyordu.

VAHŞİ AVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin