42.Bölüm

1.7K 186 30
                                    


Yıldıza dokunup, yorum yapanlara şimdiden teşekkür ederim!! ❤️

İyi okumalar!! ^.^

Kulağıma dolan tatlı atışmalarla beraber kahkahaların sonsuza kadar sürmesine asla hayır demeyeceğim bir andaydım. Son baharın girişini kutlayan büyük ailem nehir kenarına kurulan uzun masaya oturmuş yemek yiyorduk. İki alfanın yan yana oturmuş şen şakrak görüntülerini görmek güzeldi. Bu iki koca adam kardeş olarak dünyaya gelmeliydi ki zaten arada kan bağı vardı. Grayson Rogers'in annesi Hope bir Jones'dı. Yani benim büyük halalarımdan biriydi. Bütün herkes yemeğini yerken kendi aralarında sohbet ediyordu. Kucağımda ki Ulrich bitmeyen heyecanıyla Lexi ile uğraşmaya çalışıyordu. Onun hareketliliğine uyum sağlamaya çalışan ben ise karnımı doyurma derdindeydim. En büyük sorunumun bu olmasına hayır demezdim. Büyük ailem neşesinin her zaman daim olması benim için en büyük nimet olurdu.

"Şundan da ye güzelim. Fiona halamın çam kozalağı reçeli." Kaiden kendi karnını doyururken arada sırada benim ağzımada bir şeyler tıkıştırıyordu. Ulrich'in daha da gözü açılmış hareketli haliyle uğraşmak kolay değildi. Minik oğlum ilk adımlarını atmayı öğrenmiş ha bire ordan oraya koşturmak istiyordu. Ağzıma tıkılan ekmek ve acımsı mayhoşumsu reçelin tadıyla gözlerim kocaman oldu. "Tanrım mükemmel!" dedim aldığım zevkle. Kaiden tepkim ile gözleri kısılana kadar gülümsedi. Ulrich'ın sinirli çığlığı ile ona döndüm. "Bebeğim neyin var?" Kollarının altından tutarak onu havaya kaldırdım. Yumuk yumuk ellerini ağzına tıkmaya çalışırken ince kaşlarını çatmış homurdanıyordu. Daha da uzayan bukleleri dağınıktı. Şeyim şortunun üstüne krem tişörtünü giydirmiş ayaklarına da spor ayakkabı giydirmiştim. Güneşin altında durmaktan yanakları kızarmıştı. Boncuk kahve gözleri ışıltı saçıyordu. Alıp göğsüme tıkıp ve hiç bırakmayasım vardı.

"Alexa, sana diyorum bana ver sen bakamıyorsun diye ama dinleyen yok ki.." Lexi kızıl ince kaşlarını çatmış, ellerini beline koymuştu. Onun tatlı sitemine tebessüm ederek baktım. Bu ikisini ayrı tutmak imkansızdı. Valerie çayının son yudumunu alıp bana döndü. "Ben yanlarında dururum Alexa.." diyerek ayaklandı. Gerek olmayacağını söyleyeceğim sıra çoktan Ulrich'ı kucağına almıştı. "Val! senin Andre ile ilgilenmen gerekmiyor mu? Neden Ulrich ile beni yalnız bırakamıyorsunuz?" diye sinirle homurdanan Lexi'ye ikimizde şaşkın ve gülmek isteyen tavırla baktık. Bu kız büyüdüğünde çok fena olacaktı. "Andre kocaman adam tatlım. Sen ve Ulrich daha küçüksünüz, düş hadi önüme." dedi tatlı sesiyle. Onlar masadan uzaklaşırken Valeria'ya teşekkür ederce baktım. Sofraya geri dönüp aç gözlerimi masada gezdirdim. Tabağıma en sevdiklerimi doldururken kafama atılan zeytin ile irkildim.

"Aç! Aç! Az ye de bize de bırak! Kıçın büyüdü!" Elena'nın yanında otura Evan kaşlarını çatmış huysuzca bana bağırıyordu. Aynı zeytini alıp onun kafasına atarken "Hakaret ettiğin mükemmel kıçımla kafana otururum! Sen tahta sevgilini doyurda dolgunlaşsın!" diye bağırdım. Bir kaç gülen bakış bize dönmüştü. Çayını hüpleten Elena'a, çayı boğazına kaçırarak boğulma tehlikesi yaşadı. Evan sahte kindarlıkla bana bakarken Elena'nın sırtını sıvazladı. "Pis şırfıntı!" diye homurdanmayı da ihmal etmedi. Gözlerimi kısarak hırlarca dik dik bakmakla yetindim.

"O güzel kıçını ben alabilir miyim?" Kulağıma mırıldanan Kaiden ile tüylerim diken diken oldu. Karnıma tatlı sızılar girerken ona döndüm. Hııkhıı şeklinde olumsuz cevap verirken burnumu burnuma sürttüm. "Ama sen bana yine şu reçelden verebilirsin." dedim. Oyuncu tavrıyla şünmem gerek derce yüzünü buruşturduğunda kıkırdadım. Kahvaltımızı ederken arada kızlarla sohbet ediyordum. Hepsinin konuşmak için hevesli olan tavrından küçük bir uğultu oluşuyordu. Buna rağmen hiç bir cümle arada kaynamıyordu.

VAHŞİ AVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin