Kendine geldiğinde burnuna dolan koku ile gülümsedi. Uyurken aklında sonu kötü biten yüzlerce senaryo kurmuştu ve kendisini diken üzerinde hissediyordu ancak şu an tüm bunlardan kurtulduğunu hissediyordu. Sevgilisinin huzur dolu kokusu her yeri kaplarken huzursuz olmak imkansızdı.
Gözlerini yavaşça açtı ve fazla hareket etmemeye çalışarak başını biraz kaldırıp Finn'in yüzüne baktı. Onu uyurken izlemek çok başkaydı. Uzun kirpikleri, düz bir çizgi halindeki pembe dudakları ve dikkatli bakınca belli olan çilleri...
Kenzie, başını Finn'in göğsünden çekti ve biraz geri çekilip sol kolunu yastığa, başını da sol eline yasladı. Dudaklarındaki huzurlu tebessüm ile sevgilisini izlemeye başladı. Aklına onunla öpüştüğü an geldiğinde yanaklarının kızarmasına engel olamadı.
Dün otele döndüklerinde Doktor Carol ile yaptıkları seanstan sonra kendisini daha iyi hissetmeye başlamıştı. Her geçen gün, her bir seans kendisini daha iyi hissetmesini sağlıyordu. Biriyle konuşmak, duygularını, düşündüklerini, hissettiklerini anlatmak gerçekten rahatlatıcı bir şeydi. İnsanı yiyip bitiren o zavallı his her geçen gün biraz daha kayboluyordu. Üstelik Carol ile çok iyi anlaşıyorlardı ve seanslar dışında yakın birer arkadaş gibi görünüyorlardı.
"Manzara güzel mi bari?" dedi, boğuk ve uykulu çıkan sesiyle. Mackenzie, daldığı düşüncelerden sıyrılarak Finn'e odaklandı.
"Fazlasıyla." diye cevap verdi, Mackenzie. Finn, ufak bir tebessüm etti ve aniden Mackenzie'nin belinden tutarak kendisine çekti. Burunları birbirine değerken Mackenzie, şaşkınlıkla ve heyecanla Finn'in gözlerine bakıyordu.
"Benimkinin daha güzel olduğuna dair bahse girebilirim." dedi ve burnunu, sevgilisinin burnuna sürttü. Kenzie, kıkırdayarak geri çekilmeye çalıştı ama Finn, ona izin vermedi.
"Finn,"
"Efendim, güzelim?"
Mackenzie, hiçbir şey söylemeden Finn'in yüzünde gezdirdi yeniden yeşil gözlerini. Dikkatle, aklına kazımak istermiş gibi... En son tekrar gözlerine baktı ve derin bir iç çekti.
"Seni seviyorum."
Finn'in dudaklarındaki gülümseme büyürken böyle bir yanıt beklemediği için aynı zamanda şaşırmıştı da. Mackenzie'yi biraz daha kendisine çekti ve alnına bir buse koyduktan sonra sıkıca sarıldı ona. Kenzie, huzurla gözlerini kapattı ve başını Finn'in boynuna gömüp kokusunu içine çekti derin derin.
"Ben de seni çok seviyorum, Kenzie."
Güneş bulutsuz gökyüzünde tüm ihtişamı ile ışıklarını yeryüzüyle paylaşırken genç, karmakarışık duygular içerinde sahile karşı bir masada oturuyordu. Gece neredeyse uyuyamamıştı ve huzursuz hissediyordu. Bunun nedenini ise bilmiyordu. Bir yandan arkadaşının mutluluğunu istiyordu ancak bir yandan da onun göz göre göre büyük bir kargaşanın ortasında kalmasına izin vermek istemiyordu. Üstelik aklında dönüp dolaşan ve onu huzursuz eden tek konu bu da değildi. Farklı duygular da hissediyordu ve Steve de sürekli etraflarındaydı. Onu gördükçe eskiyi hatırlıyordu ve şu anki duyguları ile aklına gelen anılar bir araya gelince kendisini delirecek gibi hissediyordu. Sanki kafasının içinde binlerce insan vardı ve hepsi bir ağızdan konuşuyordu.
Gözlerini kapattı ve yüzünü sertçe sıvazlayarak ofladı.
"Günaydın."
Scott, dik oturarak karşısına oturan Doktor Carol'a ufak bir tebessüm etti. En azından bunda başarılı olmayı umuyordu.
"Günaydın, Doktor Carol."
"Sabahın bu saatinde seni bu kadar düşündüren konu ne?" diye sordu, dikkatle Scott'a bakarken. Genç, bir an durdu ve dudaklarını cevap vermek adına araladı fakat ne diyeceğini bilemedi. Carol, ondan bir cevap gelmeyince aynı onun gibi ufak bir tebessüm edip denize döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günışığı Körfezi
FanfictionBüyük oteller zincirinin sahibi Eric Wolfhard'ın oğlunun 18. yaş gününden sonra aldığı sorumluluk üzerine aklında oluşturduğu plan nasıl bir sonuca varacak?