"Durumu nasıl?"
Derin bir nefes alıp verdi ve sağ eliyle alnını sıvazlayarak camın ardındaki hareketsiz bedene baktı.
"Doktorlar iyi olduğunu söylüyor ama hâlâ bir ilerleme yok."
"Doktorlar iyi diyorsa öyledir, Mackenzie. Endişelenmene gerek yok."
"Bilemiyorum. Gözünü açmadığı sürece kendimi iyi hissedeceğimi sanmıyorum." dedi ve dolan gözlerinden yaşlar yanaklarına süzülmesin diye başını yukarı doğru kaldırdı.
"Peki ya polisler?"
"Az önce geldiler ama herkes olayın nasıl olduğunu bilmediğini söyledi."
"Sen?" diye sordu Jack, endişeyle.
"Bilmediğimi söylemek zorunda kaldım. Kendimi berbat hissediyorum," diyerek gözlerini kapattı ve sesini alçaltarak devam etti.
"Ya Finn uyanınca Tyler'ı ele verirse?"
Jack, sessiz kaldı. Bir şey söyleyemedi.
"Jack?"
"Bilmiyorum, Mackenzie. Ne yapacağız veya ne olacak bilemiyorum."
"Tyler nasıl?" dedi, oflayarak.
"Kendinde değil hâlâ. Tek söylediği şey ise eninde sonunda teslim olmaya gideceği."
"Tanrım."
"Onu her ne kadar vazgeçirmeye çalışsam da bir faydası olmuyor."
Mackenzie, dudaklarını aralayıp Jack'e cevap verecekken camın ardında duyduğu seslerle durdu. Gözleri telaşla açıldı ve kalbi tekledi. Zorla yutkunarak nefes almaya çalıştı.
"Mackenzie?"
"Seni sonra ararım."
Mackenzie, telefonu kapatıp hızla camın önüne gitti ve Finn'e baktı.
"Finn?! Tanrım, yardım edin!!"
Mackenzie, bağırarak kapının önüne gitti ve açmaya çalıştı ama bir türlü başaramadı. Onun bağırış ve çığlık seslerine ilk gelen kişi Scott oldu. Koridorun başında Mackenzie'yi öyle görünce elindeki plastik kahve bardaklarını yere atıp koşarak yanına gitti.
"Ne oluyor?!"
"Sesler...Sesler geliyor, Scott! Bak, bir şey oluyor!" dedi ve monitörü gösterdi, titreyen elleriyle.
"Aman Tanrım," diye fısıldadı ve sert bir şekilde yutkundu, Scott. Endişe ve korku vücudunu sarmalamış olsa da güçlü durmaya çalışıyordu.
"Doktor! Doktor yok mu?!"
O sırada, az önce Scott'ın bardakları yere attığı koridordan koşarak Finn ile ilgilenen doktor ve yanında iki hemşire geldi. Scott, Mackenzie'nin kolunu nazikçe tutup onu kenara çekti ve doktorun kartıyla kapıyı açıp içeri girmesini izledi.
"Bir şey olmayacak." dedi, hem kendini hem de Mackenzie'yi buna inandırmaya çalışarak.
"Afedersin Miranda ama şu an düşünmen gereken kişi Finn değil mi?" diyerek kahvesinden bir yudum aldı, Kate. Miranda, çatalıyla tabağındaki kahvaltılıklarla oynarken derin bir iç çekerek Kate'e baktı.
"Düşünmediğimi mi sanıyorsun?"
"Buraya geldiğimizden beri ağzından çıkan tek bir isim var, o da 'Mackenzie'."
Scott, Miranda ve Kate'i, daha fazla sorun çıkmasın diye hastanenin kafeteryasına götürmüş ve onlara birer kahvaltı tabağı almıştı. Ardından da Mackenzie ve kendisi için birer kahve almış fakat koridorun başında gördüğü manzara ve duyduğu çığlıklar yüzünden daha bir yudum alamadan kahveler yeri boylamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günışığı Körfezi
FanfictionBüyük oteller zincirinin sahibi Eric Wolfhard'ın oğlunun 18. yaş gününden sonra aldığı sorumluluk üzerine aklında oluşturduğu plan nasıl bir sonuca varacak?