17. YAKICI KOZLAR VE KÜLLENMİŞ KÖZLER

23.9K 800 92
                                    

Hissettiğim anlamsız mutluluk, avuçlarımın arasından sel suları gibi hızla kayıp giderken karşımdaki adamın gözlerinde beliren o ifade de o sel sularına karıştı sandım.

Cevabım karşısında bir tür kabullenişle başını onaylarcasına sallayıp iki adım geri gittiğinde, bir an ne söyleyebileceğini bilemiyormuş gibi duraksadı. Saniyeler içerisinde, âdemelması hareketlendiğindeyse, bana her zaman üstten bakan bakışlarını bedenimden özellikle uzak tutmaya çalıştığını fark ettim. Söylediğim şeyin ardından, gözlerindeki o tutku dolu ifade de silinecek sanmıştım fakat hislerini, daha doğrusu dürtülerini o kadar iyi kontrol edemiyor olmalıydı.

Zorlukla yutkunup dudaklarımı birbirine bastırdığımda, saniyeler önce aklımda dolanan fikri yeniden hatırladım ve Can'a doğru bir adım atıp dikkatini üzerimde toplayabilmek için gözlerinin içine baktım.

Eğer az önce konuşmama izin verseydi, şimdi bu durumda olmazdık fakat belki de en doğrusu bu olmuştu.

Bu ülkeyi ardımda bırakıp Arjantin'e döndüğümde, hatıralarımda ona dair can yakıcı başka bir şeylerin daha olmasını istemiyordum. Üstelik o da zaten bir ilişkiye sahipti.

Evet, yanlış yoldan gitmiş olsam da, çok doğru bir yola çıkmıştım.

Sonuçta biz yanlıştık, yanlış yola zemin hazırlamak olmazdı. Yollarımız da ayrıydı, herkes kendi yolunu çizip kendi yoluna bakmalıydı. Dikenli de olsa, taşlı da olsa ben kendi yolumdan şaşmayacaksam eğer, o da şaşmamalıydı.

Kafamın içinde dönüp duran düşünce bir yana, nihayet Can'ın dikkatini çekebilmeyi başardığımda, gözlerindeki o öfke dolu ifadeye baktım. İçinde neler yaşadığını hiçbir şekilde bilmesem de, bana olan hisleri gün geçtikçe daha da keskinleşiyor gibiydi.

Onun benim için bir bıçak olduğunu çok önceden zaten fark etmiştim.

Zorlukla da olsa tebessüm etmeye çalışırken, "Can?" diye seslendim. Gözlerimdeki odağını kaybetmiş bakışları canlanıp daha kararlı bir şekilde gözlerime tutundu. "Bilge'yle konuşmak ister misin?" Sesim o kadar temkinli çıkmıştı ki, yeterince sesli konuşamamıştım.

Birkaç saniye boyunca bana boş boş baksa da, söylediğim şeyi henüz kavramış olmalı, gözlerinde ansızın beliren heyecan dolu ifadeyi yakaladığımda, beni duyduğunu anlayıp rahatlamış gibi derin bir nefes verdim. Ona kararlılıkla bakarken, ona geldiğim o akşamı hatırladım. Ellerimde kozlar olduğunu sanıyordum fakat o kozlar tam da o akşam, benim için közlere dönüşmüşlerdi.

Şimdi ise, yakıcı kozlar ve küllenmiş közler vardı.

Bunu, onun gözlerindeki o ifadeye baktığımda anlamıştım. Onun hayatını etkileyebilecek kozlara sahipken bile o kozların közlere dönüşmesine izin vermiş ve yine kendi canımı yakmıştım. Fakat kader bunu kendime yapmama izin vermeyerek kozları yakmış ve közleri küllendirmişti çünkü kader, benim kazanmamı istiyordu.

Bense aramızdaki bu savaşın varlığını ısrarla reddediyordum. Onunla savaşamayacağım için değil, kader zaten benim yanımdaydı; onunla savaşmayı istemediğim için.

Onunla savaşırsak eğer, adaletten yoksun bir savaş olacağı için.

Başımı iki yana sallayıp Can'a odaklandığımda, tuhaf bir ifadeyle bana baktığını fark ettim. Sonra başını ondan beklemeyeceğim kadar büyük bir heyecanla salladı ve bana doğru bir adım yaklaştı. "Bilge'yle konuşmak istiyorum. Onu çok özledim." Sesindeki özlem, parmaklarımın ucuyla hissedebileceğim yanılgısını bana yaşatabilecek kadar gerçekti.

Tam bu ânın içine gömülüyken, burada asıl bulunuş sebebimi hatırladım. Can'la savaşmak ya da sevişmek için değil, ona kardeşini getirmek için gelmiştim buraya ve şimdi, en başından beri yapmam gereken şeyi yapacaktım.

KOZ VE KÖZ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin