Dudaklarımın ucundaki dudakları, her bir zerrem için âdeta bir yıkım sebebiyken, titreyen ellerimi bilinçsiz bir hareketle ensesine çıkarıp onu daha büyük bir tutkuyla öpmeye başladım.
Kenan'ın, dudağında açtığı yarada yağmura rağmen izi kalan kanın metalik tadını hissetmek, bu akşam olanların yeniden zihnimin ortasına serilmesine neden olurken, içimdeki tüm duyguları hiçe sayabilmeyi delice bir arzuyla istediğimi fark etmiştim.
Geçmişi tümüyle silebilme isteği ise belki de beni en çok acıtan şeydi.
Bir süre sonra, hissettiğim tutku, zihnimi o kadar doldurmuş ve donuklaştırmıştı ki, buraya geliş sebebim bile benden fazlasıyla uzaklaşmış, parmak uçlarımdaki varlığı yoklukla sınanmıştı. Yapmamalıydım, onu arzulamamalıydım. Ama olmuyordu. Olduramıyordum. Kaçamıyordum. Kaçmam gerektiğini her şeyden çok daha iyi bilirken dönüp dolaşıp ona gelmiştim. Onun parmaklarının ucuna, dudaklarına, tenine... İçimdeki o lânet hisle. Bir gün bana içimi parçalatacak o şey yüzünden. Kendimi kontrol edemeden, önümü göremeden, karanlık ve sapaklı yolları geçerek hem de.
Tıpkı bir aptal gibi.
Oysa o geceki gibi sarhoş da değildim.
Dudaklarımdaki varlığı, kafamın içindeki onca karşıt düşünceye rağmen içimde bir kıvılcım meydana getirirken, dudaklarını geri çekip nefes nefese yüzüme baktı. Nefessizce öpüşmüştük çünkü her ikimizin de içinde savaşmayı bekleyen tonla his vardı. Tenime çarpan nefesleri ise, şu an için, bir kıvılcımı büyütmek için verilen basit bir çabadan farksızdı.
Nefes nefese konuştuğunda, kıvılcım ateş olup beni yakmak için fazlasıyla istekliydi. Sanki ben de yanmak istiyordum. Yanmak ve yeniden hiç sönmemek, isteğim tam olarak buydu. Zihnimde sinsice dolanan fikir canımı yaktığında, bir adım geri gitmek istedim fakat buna izin vermedi.
Tutku dolu bakışlarının ardına gizlenmiş şaşkınlık, başını kaldırıp bana yüksekten baktığında, "Neden geldin?" diye sormuştu.
Sorusu karşısında ona öylece bakmaya başladığımda, verebilecek olduğum onca cevabın arasından, "Konuşmamı bitirmedim," cevabını seçtim fakat bu cevabın ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum. Yine de sözümün arkasında durup devam ettim. Konuşmamı bitirmeden gitmeyecektim. "Konuşmamı bitirmeden de gitmeyeceğim, Can Kozalı."
Ona meydan okumam karşısında, gözlerindeki şaşkınlık ve bana fazlasıyla yabancı olan o ifade daha da büyüdüğünde, onun bana verecek fazla cevabı yoktu. Belki bu yüzden, bir seçim yapmaya bile yeltenmeden konuşmayı reddetti ve dudaklarını yeniden dudaklarımla birleştirdi.
Belki de onun için soruların ya da cevapların hiçbir anlamı yoktu. Nasılsa kafasının içindeki büyük köz çukuru bu gece yeniden alev almıştı. Kenan ve ben birlikteydik, bunu gözleriyle görmüş ve bu lânet şeye inanmıştı, onun için gerisi önemli değildi.
Gözünde bitmiştim.
Sorun değildi, bir gün gerçekle yüzleştiğinde bitecek olan ta kendisiydi.
Ensesindeki ellerimden birini yanağına getirip bilinçsizce tenini okşamaya başladığımda, boşlukta savrulan ellerinden biri belimi sarıp beni ani bir hareketle içeri çekti ve diğer eli de uzanıp kapıyı ittiğinde, yağmur sesi bizi tamamen terk etti.
Kafamın içindeki her şey hareketlerime tezattı fakat gözüm seğirse, şakağımdaki damar atsa ya da kalbim çarpıntı yapsa dahi umurumda değildi. Şimdiye değin hep doğru yoldan gitmiş, Can Kozalı'nın yolunun bu olmadığını da acı tecrübeler sonucunda öğrenmiştim. Şimdi ise onun yolundan gidecektim, yanlış olan yoldan. Bana, bize haram kıldığı yoldan.
![](https://img.wattpad.com/cover/259283836-288-k388635.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZ VE KÖZ +18
RomanceDudakları bir boşlukta dudaklarımla birleştiğinde, bedenimi yükseltip ona tıpkı onun gibi karşılık verdim. Öpüşmek güzeldi, unutturuyordu bir şeyleri. Tutuşmuş dudaklarımızın kör bağını çözen o olduğunda, geri çekilip yeniden, karanlığın ortasında ı...