5 Ay Önce
Bir insana, ilk görüşte âşık olabilirsiniz. Güzel bakıyordur, gülmek dudaklarına çok yakışıyordur, etkileyici konuşuyordur, cennetinizmiş gibi kokuyordur ya da ruhunuz zaten ona aittir.
Ama bir insana, ilk görüşte inanamazsınız.
Ben inandım.
Kalbim inandı, ona ait olduğunu sandığım ruhum inandı.
İnandım, zaman geçti, yenildim, uzaktı, zaman geçti, bana geldi, kapıldım, seviştim, beni kendine sardı, daha çok inandım, tümüyle kandım, biraz daha kapıldım, tuttum, tutundum, tutuldum ama sonunda, elimi bırakması yetmedi, beni bir uçurumdan aşağı itti, boğuldum, öldüm, dirildim, inancım yıkıldı, artık tümüyle inançsızdım, dağıldım, yıkıldım, kaybettim ve ona inandığım için kendimden nefret ettim.
Ben artık bir harabeyim.
Ben bir enkazım, ben bir ölüyüm; ben, benden çok uzaklaştım.
Göz pınarlarıma fazla gelen yaşlar, birbirleriyle yarışırcasına yanaklarıma süzülüp yüzümü sırılsıklam ederken, aynadaki bakışlarım, tümüyle donuk, bir ölününkilerden farksızdı.
Ruhumu yasladığım duvarı sabahına yıkan, benim yıkımım olan adam, ben ona inanmıştım. İnanmasaydım, bu denli büyük bir hayal kırıklığına uğramazdım.
Benim aksime, o bana hiç inanmamış.
Benim suçluluğum ya da suçsuzluğum, onun gözünde, yalnızca bir damla ölüm kızılından ibaret. Onun için önemli olan tek şey, görünen.
Onun gözünde, ben bir fahişeyim.
Her şey çok güzeldi ama o, o kadar iğrenç biriymiş ki, tek bir damlanın yokluğu yüzünden, evli bir adamla yasak ilişki yaşadığıma öylece inanabildi, benden iğrendi ve benden delicesine nefret etti. Bense kendimi savunamadım bile.
Öyle bir adama karşı kendimi savunamaz, ona, şimdiye değin hiç kimseye anlatmadığım iğrenç sırrımı anlatamazdım. Yıllardır içimde, benimle ve yaşadığım sürece de, bu böyle sürüp gidecek.
Boğazımda, tüm gücüyle çırpınan hıçkırık, soğuk banyonun duvarlarında büyük bir yankı yaptığında, aynadaki bakışlarımı, iyice solmuş çehremden kaçırdım. Utanç değildi bu; utansam, kendimden değil, iğrenç varlıkların insanlığından utanırdım. Utanıyordum da, tüm kalbimle, ben onların yerine çok utanıyordum.
Şiddetle titreyen ellerim, yanımdaki tarağa uzandığında, yıllardır acılarıma süpürge ettiğim uzun saçlarımı son kez zorlanarak tarayacağımın farkındaydım. Saçlarım, yıllardır, içimdeki acılarla beslenip bu hâle gelmişti ve şimdi, acılarım, artık onlardan kurtulma vaktiydi.
Parmaklarımın arasına kıstırdığım tarağı, upuzun saçlarımda, canımın yanmasını zerre umursamadan hızla gezdirmeye başladığımda, ruhumdaki acıya, tenimdeki acı eklendi ve canım biraz daha yandı, hıçkırıklarım arttı, gözyaşlarım hızlandı, durduramıyordum, durduramayacaktım da.
Aynadaki aksimi artık göremez olduğumda, içime büyük bir hava çektim ve elimdeki tarağı kenara bırakıp, hızla gözyaşlarımı sildim. Ayaklarımda güç yoktu ama ben hâlâ ayaktaydım. Yaşamıyordum ama nefes alıyordum. Ölüydüm ama diriydim.
Titreyen parmaklarıma geçirdiğim siyah ince tokanın ardından, saçlarımı üç parçaya böldüğümde, zaman, bana tümüyle uzak bir kavramdı. Ne yaptığımı bilmiyordum, belki de çok iyi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZ VE KÖZ +18
RomansaDudakları bir boşlukta dudaklarımla birleştiğinde, bedenimi yükseltip ona tıpkı onun gibi karşılık verdim. Öpüşmek güzeldi, unutturuyordu bir şeyleri. Tutuşmuş dudaklarımızın kör bağını çözen o olduğunda, geri çekilip yeniden, karanlığın ortasında ı...