25. KABUK TUTMAZ YARALAR

20.6K 854 185
                                    

Bazı yaraların izleri de geçecek sanırız fakat o yaraların ne izleri geçer, ne de kendileri. O yaralar, sanki bize acı vermekten zevk alıyormuş gibi, sürekli kanar, bir türlü kabuk tutmaz.

Kabuk tutmaz yaralarımız kanadıkça tükeniriz.

Ben de artık tükenmeye başladığımı hissediyordum.

Tam şimdi, karşımda, gözlerindeki tuhaf parıltılarla bana bakan adam, bende açtığı yaranın iyileşmesine izin vermiyordu ve izin vereceğine olan inancım da günbegün yok oluyordu. Sanki kanattıkça daha da hırslanıyor, beni tamamen tüketmek istiyordu.

Oysa ben unutmak istiyordum. Yaşadıklarımı; bana yaşattıklarını ve hatırlattıklarını... Üstelik bu, basit bir istekten ziyade, artık bir ihtiyaçtı benim için. Unutmaya ihtiyacım vardı. Unutmalıydım.

Unutacaktım da.

Gözlerimi kırpıştırdığımda, uyku sersemliğiyle öylece Can'a bakıyor olduğumu fark ettim ve bakışlarımı hızla, bana bakmaya devam eden ve benden bir cevap bekleyen anneanneme çevirdim.

Kısılı bakışları bir anlığına Can'ın üzerine değdiğinde, "Sana sordum, Beril," dedi yumuşak bir tonla. "Tanıyor musun onu?"

Bakışlarımı yeniden Can'a çevirdiğimde, başımı onaylarcasına salladım ve o an, günler önce, kapının ardında bir başkası varken, bana karşı takındığı tavır düştü zihnime. Unutmamıştım.

Uyku, bedenimi tamamen terk ederken, aydınlık bir zihne kavuşabilmenin güzel hissiyle onlara doğru ilerledim. Bakışlarımı bir anlığına Can'a çevirip yeniden anneanneme baktığımda, öncelikle, Can'a misilleme yapmama izin verdiği için kör talihime teşekkür ettim.

Sonra da dudaklarımı küçümsercesine büktüm ve başımı yeniden sallayıp, "Evet," dedim. "Onu tanıyorum."

Anneannem, rahatlamış gibi derin bir nefes verdiğinde, "Bizi tanıştır o zaman," dedi hevesle. "Ben de tanışayım şu yakışıklı oğlanla."

Gözlerimi devirirken, "Önemli birisi değil, anneanne," dedim ciddi bir sesle. Ciddiyetime tezat, içimde bir yerler, küçük gülüşler dağıtıyordu etrafına. Can'ın bakışları şaşkınlıkla gözlerime tutunduğunda, gülüşler kahkahalara dönüştü fakat o seslerin tümünü bastırıp konuşmaya devam ettim. "Hadi sen içeri geç."

Can, kaşlarının çatılmasını engellemek ister gibi yüz kaslarını kasarken, hissettiği öfkeyi birkaç santim uzağımda olmasına rağmen, tüm benliğimde hissettim fakat bu beni korkutmadı. Bilakis, zevk aldığımı bile söyleyebilirdim.

Anneannem, bana kızgın bakışlarla bakarken, "Ne demek önemli birisi değil?" diye sordu beni kınar gibi ve yeniden Can'a döndü. "Sen neden gelmiştin, evladım?"

Anneannemin, tam da aklımdaki soruyu sorması, az önceki tavrına rağmen içimden ona teşekkür etmeme neden olurken, sorgulayan bakışlarımı tıpkı anneannem gibi onun üzerinde sabitledim.

Neden sürekli bir yerlerden çıkıp beni rahatsız ediyordu?

Oysa bana katlanamadığını, benden bir an önce kurtulmak istediğini söyleyen de oydu. Can Kozalı, kendi içinde bile çelişkilere sahipken, beni koşulsuzca suçlamış olmasına şaşırmamam gerektiğini fark ettim.

Bakışlarımdaki bakışları kısıldığında, anneanneme hitaben, "Beril önceki gün bir kaza geçirdi," diye açıkladı. Söylediği şey, ellerimde bir titreme meydana getirirken, kaza geçirdiğimden anneanneme bahsetmediğim gerçeği içimde tuhaf bir sarsıntıya neden oldu. Bilmesini istememiştim çünkü endişeleneceğini biliyordum. Ben, durumu nasıl toparlayacağımı düşünürken, Can kararlılıkla konuşmaya devam etti. "İyi olup olmadığını görmek için geldim. Aslında kardeşim de benimle geldi, birazdan burada olur."

KOZ VE KÖZ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin