Kâbusların saltanat sürdüğü zihnim, yeni güne doğan güneşin merhametiyle birlikte, şafağın söktüğü andan itibaren biraz biraz uykunun kör huzurunu içimde açtırırken, tonla şey gelmiş, bu kez kalbimde ağır bir yükün varlığını yeşertmişti. Kalbim, şimdi ezilip harap olurken, kafamın içinde yaşanan perdesiz sahneler, yalnızca önceki geceye aitti.
Kurulan son cümleler, günden yeni saatler eksildikçe beni huzursuz etmeye yetti, unutmak istedim, kollarının arasındaki bu huzurlu uyku çok güzeldi, burada kalmak istedim, uyanmak istemedim, uyanmamak için pembe hayaller kurmaya yeltendim, hayallerim gerçeklikten her an biraz daha uzaklaşınca hayal dahi kuramadığımı, hayallerin bile her ikimizden de şimdiye değin çoktan çalındığını fark ettim ve vazgeçtim.
Vazgeçtiğim şeyin ne olduğunu değil ama fazla haksız bir düzene kurban gittiğimizi biliyordum.
Tonla soru işareti vardı.
Tonla acı vardı.
Bitmek tükenmek bilmeyen, mutsuzluğu törpüleyen bir umutsuzluk vardı.
Bir de sonu bilinmez, zamansız ve yaralı bir aşk vardı; böyle bir aşkı dahi yaşamak güzeldi ama sonunda kaybedileceği aşikârdı.
Bedenimi sarıp sarmalayan kolları, uykusu sırasında bir şeyler mırıldandıktan yalnızca saniyeler sonra yumuşak bir baskıyla sıkılaştığında, gözlerimi aralamaktan kendimi alamadım. Göz kapaklarımı araladığım an karşılaştığım güzel çehresi, içimdeki tüm yıkımları katbekat güzel inşalarla taçlandırırken, uyku mahmurluğuyla kırpıştırdığım göz kapaklarımın ardındaki gözlerim hayranlıkla dolup taşmıştı.
Dudaklarıma yerleşen tebessüm de içimdeki onca şeye fazla tezattı ama umursamadım.
Yüzünü avuçlayan avucum orada, uyandırmaktan korkarcasına usul usul gezinirken, derisinin altından daha yeni çıkan hafif sert sakallarının dokusu en azından şimdilik zerre rahatsız edici değildi. Parmaklarımın ucu, kirpiklerinin bitimindeki yumuşacık teninde duraksadığında, başımı kendi yastığımdan çekerek onunkinin kenarındaki küçücük alana yerleştirdim. Şimdi, ıssız nefesleri yumuşak bir dokunuşla yüzüme çarparken, alt dudağımı dişlerimin arasına alıp sıklaşmaya meyleden nefeslerimi kontrol altında tutmaya çalıştım.
Saniyeler birbirini takip edip zamanın sahibi uçsuz bucaksız vadiden akıp gittikçe, yalnızca çehresine bakmanın yetmediğini fark ettim ve tamamen bilincimden uzak bir şekilde uzanıp dudaklarımı yanağındaki küçük boşluğa bastırdım.
Hareketlenmeye başlaması bir yana, kollarının tutuşu, bu kez nefes almama dahi izin vermeyecek kadar sıkılaştığında, hissettiğim sıcaklık hissiyle geri çekildim ve bakışlarımı tam çehresinde sabitlemiştim ki, henüz açılan kahve çekirdekleriyle karşı karşıya geldim.
Yeni uyandığından boğuk çıkan sesiyle, kısıkça, "Günaydın," dedi. Başını hafifçe kaldırıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Ellerinden biri saçlarıma uzanırken, diğer koluyla beni mümkünmüş gibi daha da kendine çekti. Saçlarımın arasındaki parmakları her bir zerremi âdeta uyuştururken, "Biraz erken sanki," dedi, düşünüyormuş gibi. Tam olarak ayılamadığı her hâlinden belliydi. "Sen uykucu değil miydin?"
"Uyuyamadım," dedim basitçe, tıpkı onunki gibi boğuk çıkan sesimle. "Sadece bu gece... Sen geldiğinden beri ilk kez bu gece. Neden, bilmiyorum. Uyuyamadım." Küçük bir nefes verdim ve geçiştirircesine ekledim. "Bu kadar."
"Erken uyanınca daha bir huysuz oluyor olabilir misin, sevgilim?"
Sorusu nedensizce gülümsememe neden olurken, başımı hafifçe önüme doğru eğerek keyifli hâlimi ondan sakındım. Alt dudağıma küçük bir ısırık bırakıp başımı yeniden ona doğru kaldırdığımdaysa, kaşlarımı yukarı doğru kaldırıp, "Benim huysuz gibi bir hâlim mi var?" diye sordum, salt gerçek sahiden de tam aksiymiş gibi. Oysa gerçeği her ikimiz de çok iyi biliyorduk. Yine de kocaman gülümseyip hızla ekledim. "Bak, gülüyorum bile."
![](https://img.wattpad.com/cover/259283836-288-k388635.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZ VE KÖZ +18
RomanceDudakları bir boşlukta dudaklarımla birleştiğinde, bedenimi yükseltip ona tıpkı onun gibi karşılık verdim. Öpüşmek güzeldi, unutturuyordu bir şeyleri. Tutuşmuş dudaklarımızın kör bağını çözen o olduğunda, geri çekilip yeniden, karanlığın ortasında ı...