7. GÖZLERDE YANAN ATEŞİN KÖZLERİ

36.5K 1K 173
                                    

Dudaklarımdaki varlığı, her geçen saniye gururumu daha da incitirken, onu itip ondan uzaklaşmak istedim fakat ensemi sıkıca tutan eli, buna asla izin vermeyecek gibiydi. Şimdi, güçlü kollarının arasında hapistim fakat hiçbir mahkûmiyet sonsuz değildi, üstelik ben de mahkûm değildim.

Onu göğsünden itmeye yeltendim fakat buna da izin vermeden boştaki eliyle iki bileğimi bir araya getirip sıkıca göğsünün üzerinde tuttu, bileklerime kelepçe takmıştı sanki ve bu şekilde sağ avucumun altında, kalbinin deli atışlarını hissedebiliyordum.

Dudaklarının, içinde yalnızca tutkuyu barındıran soluksuz hareketleri, dudaklarımın üzerindeki varlığını hız kesmeden korurken, ensemdeki avucu seri bir hareketle saçlarımın arasına karıştı ve orada bir karmaşa yarattı.

Bense artık tepkisizdim.

Alt dudağımı uzunca emip geri çekildiğinde, nefes nefese kalmıştı ve artık ellerimdeki, o hâliyle bana bakan gözlerde yanan ateşin közleriydi.

Her yanımızın tutkuyla çevrelendiğini sandım fakat bu tutku, onun yarattığı bir tutkuydu, buna esir olmayacaktım. O gece, onun esaretini kabul etmiştim fakat bunu bir kez daha kabullenmeyecektim.

Ona nefret ve öfkeyle bakarken, "Senden iğreniyorum," dedim gerçekçi bir ifadeyle. Bedeninden değil, ruhundan iğreniyordum ve bunu belirtme ihtiyacı hissettim. "Ruhundan iğreniyorum, Can Kozalı."

O gözlerde yanan ateş harlandı sandım, sanki her bir sözüm onu kışkırtıyordu. Oysa ben yalnızca gerçek hislerimi söylüyordum.

Gözleri tembel bir hareketle dudaklarıma indiğinde, "Yalnızca tek bir geceden ibaret olacaktı," dedi kendisiyle savaş verir gibi. "Unutmam gerekirdi." İçine sığdıramıyormuş gibi, duyulamayacak kadar kısık bir sesle ekledi. "Unutman gerekirdi."

Sözlerini zerre umursamadan ona öfkeyle baktığımda, "Yaptığın her kötülüğün üstünü örtemezsin," dedim. Dudaklarımdaki gözleri dışarıdaki insanların üzerine kaçmıştı, artık bana bakmak istemiyor gibiydi. Onunla tartışmak, duygusal bir davranış olurdu, bu yüzden başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Nihayet kararımı verdiğimde, "Fakat tüm bunların bir önemi yok," diye mırıldandım. "Yollarımız çoktan ayrıldı."

Aniden bana döndüğünde, "Önemi var," dedi itiraz edercesine. "Yaptığın hiçbir şeyin bedelini ödemedin, Beril. Yaptığı kötülüklerin üstünü örten sensin, öyle ki bu ülkeden bile kaçıp gitmişsin. Neydi seni bu karara iten? İnsanların haklı aşağılayıcı bakışlarından mı korktun?" Hissettiği öfke, sanki benim bedenimdeymişçesine kalbim hızlandı, nefes alamıyordum. "Söylesene, evli bir adamla birlikte olurken hiç mi tereddüt etmedin?"

Dudaklarım şaşkınlık ve öfkeyle aralanırken, vereceğim tepkinin derecesini bile bilmiyordum. O kadar ortada kalmıştım ki, bir yandan bu arabadan inip kilometrelerce uzaklaşmak, bir yandan da onun tüm yanılgılarını düzeltmek istiyordum.

Ensemde duraksamış olan elini zorlukla da olsa tenimden ayırdığımda, bu kez ellerim ellerindeydi. Koltukta iyice geriye kayarken, elimi de ondan kurtarmaya çalışıyordum. Oysa elimi çok sıkı tutuyordu.

"Bırak, gideceğim."

"Gitmeyeceksin."

Ellerimizdeki bakışlarım hızla onu bulduğunda, onu gerçekten anlayamadığımı fark ettim. Benden ne denli nefret ettiği, gözlerindeki o keskin öfkeden belliydi. Üstelik bana öfkelenmesi için sebep bile gerekmiyordu.

Yanılgısına olan inancı o kadar büyüktü ki, ona ne söylesem bana inanmayacağını biliyordum.

Beni bırakmayacağı da aşikârdı. Tüm bu yanlışlıkların bir araya nasıl geldiğini bilmesem de, kabullenmişlikle, "Peki," diye mırıldandım. "Gitmeyeceğim." Gözlerindeki gözlerim kısıldığında, onun gözleri benimkilerin aksine şaşkınlıkla büyümüşlerdi. Derin bir nefes verdikten hemen sonra, "Ancak bir şartım var." dedim.

KOZ VE KÖZ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin