(m)SEKİZİNCİ BÖLÜM

5K 216 98
                                    


Dayanamadım yb yazdım. Nasıl bir yazma aşkıysa peşimi bırakmıyor😸

Yorum yapın ulan! (Bölümle ilgili olsun lütfen) ❤️

O zaman Let's go Let's gooo 😸

Jennie

Bayan Manoban'a ilaçlarını verdikten sonra, Jisoo'nun gelmesinin şerefine güzel bir yemek masası kurulmuştu. Tzuyu hariç herkes masadaydı. Tabi Bayan Manoban da odasında istirahat ediyordu. Jisoo'nun bize getirdiği hediyeler gerçekten güzeldi. Şehir merkezine pek inemediğimiz için güzel kıyafetler ve parfümler getirmişti. Rose'nin aldığı hediyelere nasıl özlemle sarıldığına şahit olmuştum. Gerçekten büyük bir aşk besliyordu Jisoo'ya.

Masanın etrafında toplanıp, Rose'nin hazırladığı yemekleri yerken, birden Jisoo ayaklandı. "Bir saniye hemen geliyorum." Heyecanla mutfaktan ayrıldı. Geri döndüğünde elinde  pahalı olduğu belli olan bir şişe şarap getirmişti. "Jennie'nin aramıza katılmasının ve bu güzel yemeklerin şerefine bu gece hep beraber içiyoruz." Masadan sevinç çığlıkları yükselmişti. O an Bayan Manoban'ın da bu mutlu ortamda sevinç çığlıkları atarak bulunmasını istemiştim.

Hoş bir sohbet ve Jisoo'nun Rose'ye her zamankinden daha yakın davranışlarıyla, saatler ilerlemişti. Hafif sarhoş olan Jisoo'yu odasına taşımak Rose'ye düşmüştü. Belki aralarında güzel bir etkileşim olabilirdi bu gece. Basti de sallanarak odasına çekilmek istediğinde, mutfakta yalnız kalmıştım.
Kadehimdeki son şarap yudumunu da içtikten sonra masayı öylece bırakıp, odama doğru ilerledim. Bayan Manoban'ı kontrol etmeli miyim? Hayır eminim uyuyordur ve onu uyandırırsam bana çok kızacaktır.

Bayan Manoban'ın odasının önünde bir süre bekledikten sonra kendi odama girdim. Yatmak için geceliğimi giyinip, yatağımın örtüsünü sıyırdım. Birden kulaklarıma dolan gök gürültüsüyle yağmurun başladığını anlamıştım. Yatağıma girmekten vazgeçip,  pencereye doğru ilerledim. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, pencereyi kırarcasına damlalarını birbiri ardına vuruyordu. Korkutucu şimşekler malikanenin bahçesini birden aydınlatıp hemen sonra karanlığa görmüyordu. Sanki bir korku filmi sahnesini andıran bu görüntü ürpermeme neden olmuştu. Gök gürültüsünden ya da şimşekten korkmazdım. Ama malikanenin atmosferiyle birleşince ne yalan söyleyeyim korkutucuydu. Bayan Manoban umarım rahat bir uyku çekebilir.

Hala pencereden bakarken bahçede birinin olduğunu bulanık bir şekilde gördüm. Hızla pencereyi açmak için atıldım. Yağmurun sağır edici sesi ve çakan şimşekler birden kulağıma doldu. Oradaydı... dışardaydı. Delice yağan yağmurun altında üzerinde incecik hırkasıyla ıslanıyordu. Şaşkınca ona bakarken yerimden kımıldamayı başaramamıştım.

Bedeninin yere düştüğünü gördüğümde dehşetle aşağıya koşmaya başladım. Dış kapıyı açıp, çıplak ayaklarımla bahçeye koştum. Yerde yatan çamura bulanmış bedenini diz çökerek kucağıma çektim. "Bayan Manoban? Açın gözlerinizi! Bayan Manoban?! Neden? Neden çıktınız bu yağmurda?!" Başı kucağımdayken, yüzüne düşen damlalara aldırmadan gözlerini açmaya çalıştı. Gülümsüyordu. İlk defa gülümsüyordu.

Çamura bulanmış ellerimle yanaklarını kavradım. Yağan yağmur gözyaşlarımı gizleyemiyordu. Yine de gülümsemesine karşılık gülümsemeye çalıştım. Buruk bir gülümsemeydi. Daha fazla ıslanmasına izin veremezdim. İri yağmur damlaları can acıtacak cinstendi. Onu kaldırmaya çalışıp "içeri girmeliyiz Bayan Manoban. Hasta olacaksınız." Çamura bulanmış bedenini zorda olsa kaldırdım. Ayaklarının üzerinde durmayı zor başarıyordu. Kolunu omzuma atarak ona destek oldum.

Çamurlu ve çıplak ayaklarımızla malikaneye geri girmiştik. Her yerin batması umrumda değildi. Nasıl olsa bu pisliği Tzuyu temizleyecekti. Bayan Manoban'ı odasına zor da olsa çıkarmıştım. Üstünün kirli olmasını umursamadan yatağına oturttum. "Kıyafetlerinizi hemen çıkarmalıyız Bayan Manoban." Tepkisizce yatağında oturuyordu. Onay beklemeden hemen hırkasını kollarından çıkardım. Tek tek bütün kıyafetlerini çıkarmıştım. Sadece altındaki boxerla kalmıştı.

Islak saçlarının yüzüne yapıştığını anladığımda, nazikçe üzerine eğilip, saçlarını yüzünden çektim. Gözleri gözlerimi bulmuştu. Yağmurdan sırılsıklam olan geceliğim, bütün vücut hatlarımı belli ediyordu. Derin bir sessizliğin içine düşmüştük. Pencereden içeri yansıyan şimşek ışıkları, bana nasıl baktığını daha belirgin görmemi sağlıyordu. Gözlerinde daha önce görmediğim bir şey vardı.

Anlamlandıramadığım. O bakışlar,  ıslak bedenimi yakıp kavururken, tıpkı bu sabah Tzuyu'ya söylediğim gibi Bayan Manoban'ın yatağına girmek istemiştim. Onu istekle içime alıp, kalbimi ve bedenimi sarmasını istemiştim.
Yüzlerimiz birbirine oldukça yaklaşmıştı. Nefesim hızlanırken, dudaklarına bakmaktan kendimi alamıyordum. Sadece bedenim değil kalbim de onu arzuluyordu. Bu karanlıklara gömülmüş kadını bütün benliğimle istiyordum. Ne ara bu kadar kaptırmıştım kendimi?

Nefesim ciğerime yetmezken yutkunmuştum. Onu öpsem? Dolgun dudaklarına dudaklarımı değdirsem? Yakar mıydı beni dudakları? Yanar mıydım çıplak teninde? Yoksa söndürür müydü ateşimi? Anlamak için tek bir yol vardı. Dudaklarına giden yolda ya yanacaktım ya da söndürülmüş bir ateşin küllerinden yeniden doğacaktım.

Gözlerime bakarken aralanan dudaklarına hasretle sarıldım. Sanki yıllardır özleminden kavrulmuş gibi. Dudaklarımın arasına aldığım o dolgun alt dudağı bedenimi yakmaya yetmişti. Tıpkı ateşe uzatıldığında hemen çekilen bir parmak gibi acıyla geri çekildim. Ruhuma fazla gelmişti. Gözlerimin en derinine bakmaya devam eden kadının ne tepki vereceğini bilmiyordum.

Bir süre baktıktan sonra yatağına uzandı. Bu bir davetti. Bunu kalbimde hissetmiştim. Bedenim sanki benim kontrolümde değilmiş gibi beni kucağına oturmaya yöneltmişti. Islak ve etekleri çamura bulanmış ince geceliğimle yatakta uzanan kadının kucağına çıktım. Altımda hissettiğim sertlik, gözlerimi sıkıca kapatıp alt dudağımı dişlememe neden olmuştu. İzin istemeyecektim. Bu gece onun sessizliğini dinlemeyecektim.

Hafifçe kalçamı havalandırıp, sertliğine sürtündüm. Ağzımdan çıkmayı bekleyen inlemelere izin vermeliydim. "Mmmhhh..."
Ona olan en ufak temasım bile beni delirtmeye yetecekti sanki. Şimdiyse ıslanmış kızlığım iç çamaşırının üstünden sertliğine sürtünürken delirmemek için kendimle savaşıyordum.

Birden Bayan Manoban'ın buz gibi ellerini bacaklarımda hissettim. Yukarıya doğru ilerlerken soğuk olmasına rağmen tenimde yakıcı izler bırakıyordu. Geceliğimin eteklerinden kavrayıp yukarıya sıyırmaya başladı. Bu onunda beni istediğini mi gösteriyordu?

Hızlıca geceliğimi çıkarıp, bir kenara attım. Böyle bir anı planlamadığım için, altıma iç çamaşırı giymemiştim. Çıplak göğüslerim gözlerinin önündeydi. Elini çekingence uzatıp, parmağı göğüslerimin arasından bir çizgi çekti. Dokunduğu an bedenim titremişti. Üzerimdeki etkisinin bu denli büyük olması normal miydi?

Birbirleri için yaratılmış bedenler vardı. Biz birbirimiz için mi yaratıldık Manoban? Tek dokunuşunla beni yakıyorsun. Tek dokunuşunla beni cehenneme atıyorsun.
Söyle Manoban? Ben senin için mi yaratıldım? Yoksa bunca yıldır beklediğin mucize ben miydim?

Geliyor gelmekte olan 🤭







.

MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin