OTUZUNCU BÖLÜM

1.5K 155 39
                                    





O zaman Let's go Let's gooo 😸



Jennie

"L-Lisa..."  arkamı dönmeye korkuyordum. Bana hayal kırıklığıyla bakan gözlerine bakmaya korkuyordum. "Jennie? Gitme..."
sesi güçsüz çıkıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp, derin bir nefes aldım. Yavaşça ona döndüğümde, kıpkırmızı gözlerinden saatlerdir ağladığını anlamıştım. Ellerini önünde birleştirmiş tırnaklarıyla oynuyordu. Hızla koşup sanki hayatım buna bağlıymış gibi bedenine sarıldım. "Gitmeyeceğim Lisa. Seni asla bırakmayacağım." Denk gelen her yerini öperek söylemiştim. Sarılışıma karşılık vermemişti. Elleri serbest bir şekilde yanlarında dururken geri çekildim.

"Seni affetmedim Jennie. Burada çalışmaya devam edebilirsin. Hayatın çok zor geçmiş ve bir işe ihtiyacın var. Bundan sonra yalnızca evimde bir çalışansın, tıpkı Rose gibi, tıpkı Tzuyu ve Sebastian gibi."

Duyduklarım gerçek miydi? Sözleri kalbime bir bıçak gibi saplanmıştı. 'Bundan sonra yalnızca evimde bir çalışansın.' beynimde yankılanan sözleriydi. Nasıl? Nasıl ona patronum gözüyle bakabilirdim? Yaşadıklarımızdan sonra, ona bu kadar aşıkken nasıl yapabilirdim bunu? Peki ya Lisa, gerçekten bana sadece çalışan gözüyle bakabilir miydi? Beni gerçekten bu cezaya mahkum mu edecekti? Gözümün önünde olup, ona dokunamayacaktım. Onu sevdiğimi haykıramayacaktım. Gözlerinde en ufak bir sevgi kırıntısı yoktu. Onu ilk gördüğüm, gözlerine ilk baktığım zamandan bile daha soğuk ve ölü bakıyordu. Sessizliğim devam ederken "kararını ver. İşi istemiyorsan yarın eşyalarını toplayıp gidebilirsin." Tekrar odasına girmek üzereyken aceleyle yanıt verdim. "K-kalacağım. Kabul ediyorum Lisa."

Omzunun üzerinden bir bakış atarak "Bayan Manoban. Sınırınızı bilmelisiniz Jennie. Eskisi gibi Bayan Manoban demeniz gerekiyor. Şimdi lütfen bana Jisoo'yu çağırın." Odasına girip kapıyı kapattı. Şaşkınlıkla öylece kapanan kapıya bakıyordum. Bu benim cezamdı. Katlanacaktım. Katlanacak ve Lisa'yı yeniden kazanacaktım. Gözyaşlarımı tutmaya çalışarak aşağıya indim. Endişeli gözlerle bana bakan Jisoo ve Rose'nin yanına kadar gidip "Bayan Manoban seninle görüşmek istiyor Jisoo." Hızla yerinden kalkıp "n-ne oldu Jennie? Seninle konuştu mu? Ona durumu anlattın mı?" Başımı iki yana sallayarak "anlattım ama beni affetmedi. Evinde çalışabileceğimi söyledi. Yaşadığımız her şeyi yok sayıyor ve eskisi gibi işveren-çalışan olacağımızı söyledi."

Rose şaşkınca "bunu kabul ettin mi Jennie? Yani burada çalışmaya devam edecek misin?" Başımı onaylarcasına salladım. "Başka şansım var mı? Ondan ayrı kalamam Rose. Beni bir daha hiç sevmeyecek olsa bile vazgeçmeyeceğim ve kendimi affettirmek için her şeyi yapacağım." Jisoo terleyen ellerini pantolonuna silerek derin bir nefes aldı. "Yukarda beni neyin beklediğini bilmiyorum ama ona anlatmaya çalışacağım Jennie. Neden böyle yaptığımızı anlamasını sağlayacağım." Tedirgince merdivenlere doğru hareketlendi. Tamamen çıkıp gözden kaybolduktan sonra Rose'yle oturup, Jisoo ve Lisa'nın konuşmasından çıkacak sonucu beklemeye başladık. Bu gece oldukça zor geçecekti.

Jisoo

Kapısını çaldığımda ses vermedi. Beni bir daha görmek istemediğini söylemesinden ölesiye korkuyordum. Çocukluğum, bütün hayatım onunla geçmişti. Bizim aramızdakiler bir sevgiliye duyulan sevgiden bambaşkaydı. Biz kardeşten öteydik. Nasıl ona böyle bir ihaneti yaptım? Ne düşünüyordum bilmiyorum. Durumun karmaşıklığı beni bu noktaya getirdi. Ona ihanet ederken bile onun iyiliğini düşünmüştüm.

Cevap vermeyeceğini anlayınca kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Göle bakan pencerenin önünde bekliyordu. Kapıyı kapatıp öne doğru birkaç adım attıktan sonra arkası bana dönükken konuştu. "Bazen ne düşünüyorum biliyor musun Jisoo?" Yutkunarak devam etmesini bekledim.
"Haketmediğim şeyler yaşadığımı düşünüyorum ama sonra birden aklıma annemin ve babamın ölümüne neden olduğum geliyor. O felaketin benim yüzümden olduğu aklıma geliyor ve diyorum ki, daha fazlasını hakediyorsun Lisa. Belki o gün daha fazla cesaretim olsaydı, ben de ölebilirdim. O zaman belki de senin ihanetinle yüzleşmek zorunda kalmazdım. Bu hayattaki güvendiğim tek insandın."

Sözleri bedenimi ve ruhumu acıtıyordu. "L-Lisa... yalvarırım böyle söyleme. B-biz senin için yaptık. Senin iyiliğin için." Birden bastıran yağmur ve ardından gelen gök gürlemesiyle odanın içi parıldamıştı. Cama vuran yağmur taneleri belki de Lisa'nın gözyaşlarıydı. Hayal bile edemeyeceğim kadar acı çekiyordu. Onun acısını, soyut bir kavramdan ziyade somut bir şekilde görebiliyordum. "İyiliğim için öyle mi? Son zamanlarda mutluluğun benim de hakkım olduğuna inandırmıştım kendimi Jisoo. Anladım ki, benim hakkıma düşen yalnızca acı ve hayal kırıklığıymış. Sana kızmıyorum, aksine teşekkür ederim beni bu küçük mutluluk rüyamdan uyandırdığın için. Seni buraya bir şey istemek için çağırdım." Başım önümde beklerken birden bana doğru döndü. Gözlerinin altı ıslak ve kıpkırmızıydı.

"Jennie'ye yardım et. Onun başı dik, bütün suçlardan aklanmış bir şekilde Kore'ye dönmesini sağla. Bu söylediklerimden haberi olmayacak. Burada çalışmaya devam edebileceğini söyledim ancak, o gün geldiğinde onu asla görmeyeceğim ve adını bile duymayacağım. Bütün bunları hallet, benim için, iyiliğim için Jisoo."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Onun iyiliği için Jennie'nin yanında kalmasına ihtiyacı vardı. İhanetimiz gözlerini kör etmişti. Sessizliğime karşılık "ne oldu Jisoo? Bu küçük isteğimi yerine getirmeyecek misin?"
Eğer kabul etmezsem Lisa'yı kaybederdim. Belki de o gün gelene kadar Jennie kendini affettirmeyi başarabilirdi. Onların aşkına güvenmeliydim.

Başımı kaldırarak derin bir nefes aldım. "Tamam, nasıl istersen öyle olsun Lisa. Yarından itibaren çalışmalara başlıyorum. İlk önce kocasından boşanmasını sağlayacağım." Elini kaldırarak "bunları duymak istemiyorum Jisoo. Nasıl bir yol izleyeceğin sana kalmış. Şimdi bana doktorumu çağırabilirsin."

Doktor? Doktoru neden çağırmamı istiyor? İyi hissetmiyor mu? Sorgulayan gözlerle ona bakarken gülümsemeye çalıştı. "Kendimi öldürmek istemiyorum Jisoo, sana verdiğim sözü tutmamı istiyorsan doktoruma ihtiyacım var."  Yine eskisi gibi ilaçlarla ayakta duracaktı. Kendimden nefret ediyorum. Lisa'yı yine bu duruma mahkum ettiğim için kendimden ölesiye tiksiniyorum. "Arayacağım Lisa. Aramız iyi mi? Huzurlu bir uyku çekmek için bunu senin ağzından duymaya ihtiyacım var."

Başını sallayarak "evet huzurla uyuyabilirsin Jisoo." Birden gelen cesaretle "Lisa Jennie'yi affedemez misin?" Hiçbir şey söylemeden yatağına uzandı. Arkasını dönüp "çıkarken kapıyı kapatırsın Jisoo." Çaresizce odasından çıktım.

Omuzlarım düşmüş bir şekilde merdivenlerden inerken Rose heyacanla önüme atıldı. "Ne oldu Jisoo? Sana çok kızdı mı?" Koluma yapışan sevgilimin gözlerine bakarak "hayır bana kızmadı. Aramızın iyi olduğunu söyledi." Koltukta gergince oturan Jennie'nin bakışlarını hissediyordum. Rose onun adına sorarak "peki Jennie? Onun hakkında konuştunuz mu? Onu affedecek mi?"

Bakışlarımı Jennie'ye çevirerek "hayır Jennie hakkında konuşmadık. Doktorunu çağırmamı istedi." Jennie gözlerini benden kaçırarak gözyaşlarını bastırmaya çalıştı. Lisa'ya söz vermiştim. Onu göndereceğini Jennie'ye söyleyemezdim. Rose anladığını belli eden mırıltılar çıkardıktan sonra "yağmur çok şiddetli Jisoo, doktoru yarın çağırmalısın."

Jennie yerinden kalkıp "ben odama çıkıyorum, size iyi geceler." O kadar kötü görünüyordu ki, onu her şey güzel olacak diye teselli edemiyordum. Çünkü her şeyin güzel olmayacağını biliyordum. Onları daha kötü günler bekliyordu. Birbirlerinden güç alamadıkları her gün her ikisinin de cehennemi olacaktı. Umarım Jennie güçlü olur ve kendini Lisa'ya affettirmeyi başarabilirdi.


Hadi bakalım başa döndük 😸










.

MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin