O zaman Let's go Let's gooo 😸Jennie
Kahvaltıdan sonra Lisa ve Jiyong bahçeye çıkmıştı. Onlara daha sonra katılacağımı söyleyerek mutfakta kaldım. Jisoo şirketten gelen bir telefon yüzünden masadan erken ayrılmak zorunda kalmıştı. Rose düşünceli halimi fark edip "Jennie iyi misin? Kocanı mı düşünüyorsun?" İrkilerek gözlerimi Rose'ye diktim. "Rose... o..."
"Üzgünüm hanımlar sohbetinizi bölüyorum." Tehditkar gözlerini üzerimde gezdirdikten sonra gülümsemesini yüzüne yerleştirip Rose'ye döndü. "Sanırım midemi bozdum, acaba bunun için bir ilaç var mı?"
Bu mudur? Bahanen bu mu gerçekten? İğrenç herif!"Tabi var Bay Kang, hemen getiriyorum, burada bekleyin." Rose aceleyle mutfaktan ayrılırken Jiyong kaşını kaldırarak kısık bir sesle "ona anlatacak mıydın? Bu senin hiç iyiliğine olmaz Jennie. Beni anlamadın galiba." Kolumdan sertçe tutarak arkama geçti. Omuzlarımı bahçede Lisa'nın oturduğu yere çevirerek mutfak kapısından ona bakmamı sağladı. "Bak sevgilin nasıl mutlu. İyi bak. Onunla iyi arkadaş olduk. Öyle ki, bana hemen açıldı ve..."
Gerçekten mutluydu. Ona baktığımda içim huzur doluyordu. Tekrar arkamdaki bedeni hatırladığımda nefesinin kulağıma çarpmasıyla "seninle evlenmek istiyor Jennie." Psikopatça attığı kahkahadan sonra "seninle... yani zaten evli olan biriyle evlenmek istiyor. İnanabiliyor musun?" Gözümden düşen yaşla ne kadar güçsüz olduğumun farkına varmıştım. Omuzlarımdaki elleri tepki vermem için daha sıkı hale gelmişti. Ciddi ses tonuyla "kimseye anlatmayacaksın Jennie. Hemen şimdi yanına gider ve ona her şeyi anlatırım."
"Kime neyi anlatıyorsunuz Bay Kang?" Tanrım bu Jisoo. Jisoo'nun sesi. Hızla gözyaşlarımı silip Jiyong'un elinden kurtuldum. Jisoo elinde telefonla mutfak kapısında dikilmişti. Jiyong yutkunarak "şey... ben..." Jisoo kaşlarını çatarak "evet siz?" Arkasından koşarak gelen Rose "ilacınızı getirdim Bay Kang." Jisoo Rose'yi arkasına doğru alıp gülümsemesinin solmasına neden olmuştu. Ne olduğunu anlamayan Rose sessizce olanları izlemeye başladı. "Evet Bay Kang sizi dinliyorum?" Köşeye sıkışmış ve ne yapacağını bilmez bir şekilde ter döküyordu. Birden çaresiz suratı değişti ve histerik bir kahkaha atarak "demek Jennie'nin kendine bu kadar güvenmesinin nedeni sizdiniz. Anlıyorum. Hepiniz birleştiniz ve Bayan Manoban'ın arkasından iş çeviriyorsunuz. Yanılıyor muyum?"
Jisoo sinirlenerek Jiyong'un üzerine yürümeye başlamıştı. "Jennie Rose'nin yanına geç!" Dediğini hemen yaparak Rose'nin yanına geçtim. Jisoo Jiyong'un yakasına yapışarak "demek Jennie'nin kocası sensin, adi herif. Derhal buradan gidiyorsun! Ya da bekle polisi aramamı ister misin?" Jiyong Jisoo'nun ellerini yakasından sertçe atarak üzerini düzeltti.
"Polisi ararsan Bayan Manoban neler olduğunu sorgulayacaktır. Ve... tadaaaa Jennie'nin bir kocası olduğu ortaya çıkar." Jisoo'nun ne kadar sinirli olduğunu hissedebilirdiniz. Adeta patlamaya hazır bir volkan gibiydi. "Ne istiyorsun? Jennie'den boşanmak ve bizi rahat bırakmak için ne kadar istiyorsun?" Bunu beklemiyordum. Bu pisliğe para mı verecekti? Araya girmek istediğimde "sen karışma Jennie!" Beni sertçe uyarmıştı. Korkarak geri çekildim ve Rose'ye sarıldım.
Jiyong sırıtarak "şimdi benim dilimde konuşmaya başladınız Bayan Kim." Ellerini ovuşturarak "Bayan Manoban beni bekliyor. Sıkılmış olmalı. Başıyla bahçeyi gösterip bana baktı. Jisoo Jiyong'un önüne geçerek bana bakmasını engellemişti. "Sana paranı ben vereceğim adi herif benimle muhatap ol. Şimdi derhal Lisa'ya bir bahane uydurup gitmen gerektiğini söyleyeceksin. Sonra da seninle anlaşacağız."
"Ya gitmek istemiyorsam? Ya Jennie'yi de istiyorsam?" Delirmiş olmalı. Rose'ye daha sıkı sarılarak gözlerimi kapattım. Jisoo gülerek "şansını sence de fazla zorlamıyor musun Jiyong? Jennie burada kalacak ve sen paranı alıp defolup gideceksin! Fikrimi değiştirmeden önce son şansın. Ne kadar istiyorsun?" Jiyong omuzlarını düşürüp, derin bir nefes verdi. "Pekala pekala, üzgünüm karıcığım parayı senden daha çok seviyorum." Tanrım bu adamla evlenirken ne düşünüyordum?
"500 milyon dolar işimi görür." Rose'yle ikimizin gözleri duyduğumuz miktarla kocaman açılırken Jisoo rahat bir tavırla "anlaştık, şimdi buradan defol yarın şirkete gelirsin ve paranı alırsın." Jiyong şaşkınca "ne ciddi misin? Sanırım daha fazla istemeliydim." Jisoo dişlerini sıkarak "şansını zorluyorsun. Seni öldürebilirim ve cesedini kimse bulamaz. Buna ne dersin?" Jiyong ellerini kaldırarak "hey sakin ol kötü adam benim, sen iyilerdensin öyle değil mi? Aaaa yoksa değil misin? Yoksa Jisoo Kim'in herkesten sakladığı kötü bir tarafı mı var?" Çenesini sıvazlayarak Rose'ye bakmıştı. Kesinlikle akıl karıştırmaya çalışıyordu. Jisoo daha fazla dayanamayarak "yeter! Siktir git bu evden şimdi elimde kalacaksın!" Jiyong sırıtarak "peki peki kızma gidiyorum. Yarın şirkette görüşürüz." Göz kırparak dışarıya doğru yöneldi. Kimse onu uğurlamak için peşinden gitmemişti.
Bacaklarımdaki güç tamamen çekilince birden kendimi yere bıraktım. Jisoo ve Rose hemen beni kaldırarak "Jennie sakin olmalısın. Lisa için..." Jisoo yaptıklarından utanıyordu. Lisa için bile olsa ona ihanet ediyor olmak zor geliyordu. Bütün bunların suçlusu bendim. "O adama bu kadar yüklü bir miktar para vermenize razı gelemem. Hepsi benim suçum. Buraya hiç gelmemeliydim."
"Hayır Jennie. Lisa'nın sana ihtiyacı var. Onun mutluluğu için değil 500 milyon dolar, bütün servetimi harcamaya hazırım. Yıllardır gülmeyen yüzü senin sayende güldü. Şimdi bunu tehlikeye atamam. Ben her şeyi halledeceğim. Yarın boşanma evraklarını imzalatıp, istediği parayı vereceğim ve ondan kurtulacaksın."
"Teşekkür ederim Jisoo. Her şey için teşekkür ederim." Ağlamaya başladığımda kızarak "Lisa seni bu halde görmemeli Jennie. Kendini toparla ve yanına git." Haklıydı. Neden ağladığımı soracak ve yine kendini suçlayacaktı. Buna izin veremem. Kararlı bir şekilde kendimi toparlayarak gözlerimi sildim. Rose Jisoo'ya sanki bir kahramanmış gibi bakıyordu. Kesinlikle Jisoo bir kahramandı. Ama kahramanların savaştıkları kötü adamlar her zaman başka bir yol bulup tekrar karşılarına çıkardı. İyiler her zaman kazanır masalı bir yalandan ibaretti. İyiler her zaman kaybetmeye mahkumdu.
Bahçeye çıktığımda Lisa'yı oturduğu yerde bulamamıştım. Gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Nereye gitmiş olabilirdi? Seraya bakmak için ilerlemeye başladım. Kapısı açıktı. Burada olmalı. Kapıdan girip, içeriye doğru ilerlerken seslendim. "Lisa? Burada mısın sevgilim?" Ses gelmiyordu. Biraz daha ilerledikten sonra "Sevgilim?"
Birden bastırılmaya çalışılan hıçkırık sesleri kulaklarıma doldu. Sesin geldiği yere doğru koştuğumda, Lisa'nın yerde oturmuş ağladığını görmüştüm. "L-Lisa?"Başını yavaşça yukarı kaldırıp "bana bunu neden yaptın Jennie?"
Kaossuz duramıyorum amk 😂😂
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!P
FanfictionKendiliğinden gelen bir dürtüyle, ellerim bacaklarından yukarı doğru kaymaya başlamıştı. Pürüzsüzdü. Daha fazla istedim. O sıcak deliğe girmeyi, günah çukuruna düşmeyi istedim. O gece yaşananlar tekrar edilecekti. Geceliğini pürüzsüz teninden sıyır...