YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM

1.4K 158 60
                                    




O zaman Let's go Let's gooo 😸


Lisa

"Bunu bana neden yaptın Jennie?"
Dizlerinin üzerine sanki karnına yumruk yemişçesine çökmüştü. Yüzüme bakamıyordu.
"L-Lisa... ben..."

"Her şeyi duydum. Beni nasıl aldattığınızı, bana nasıl oyun oynadığınızı.
Git buradan Jennie. Seni ne evimde ne de hayatımda istemiyorum." Gözyaşlarına boğulup tekrar konuşmaya çalıştığında oturduğum yerden hışımla kalktım. Seradan çıkmak için kapıya yöneldiğimde bütün gücüyle bağırdı. "Yapamam! Yapamam seni bırakamam!" Kapının kolunu sıkıca kavrayıp duraksadım. Omzumun üzerinden hafifçe başımı çevirip "eminim evlendiğin zaman kocana da onu bırakmayacağını söylemişsindir."

"Lisa bilmiyorsun, beni dinlemelisin, neler yaşadığımı bilmiyorsun." İnsanlar acılar çekiyorlar, peki ya ben evli olduğunu gizleyen biri tarafından aşkımın sömürülmesini hakettim mi? Kardeşim dediğim insan tarafından kandırılmayı hakettim mi? O gece biliyordum, hissetmiştim. Felaketimiz olacağını hissetmiştim. Belki de tek suçlu benim. Bencillik ettim. Aşkı yaşamayı hakettiğimi sandım. Mutluluk benim de hakkım sandım. Yanıldım. Ben acıdan başka hiçbir şeyi haketmiyorum.

"Sesini duymak istemiyorum Jennie. Yapacağın hiçbir açıklamayı duymak istemiyorum. Eşyalarını topla ve evimden hepiniz defolun." Son sözlerimi söyledikten sonra malikaneye doğru yürümeye başladım. Kapıdan girdiğimde beni Rose ve Jisoo karşılamıştı. Gülümseyerek bana doğru gelen Jisoo'ya aldırmadan merdivenlere yöneldim. Arkamdan "Lisa iyi misin? Bir sorun mu var?"
Sorusuna cevap vermeden sert adımlarla merdivenleri çıktım. Odama girip kapıyı kilitledim ve ecza dolabındaki bütün ilaçları yere döktüm. Amacım bütün bunları unutmamı sağlayacak bir yatıştırıcı bulmaktı. Sahi ne kadar yatıştırıcı alırsam unuturdum? Unutabilmek mümkün müydü?

Kapıma sert bir şekilde vurulunca elimdeki ilaçları korkuyla yere düşürdüm.
"Lisa ne oldu? Kapın neden kilitli?" Jisoo'ydu.
"Git buradan Jisoo. Hiçbirinizi görmek istemiyorum." Kapının ardındaki ses kesilmişti. Sanırım bu iğrenç hikayenin baş kahramanı gelmişti. Düşürdüğüm ilaçları tekrar toplayıp hızla yuttum. Yatağıma uzanarak kendimi bütün bunların kötü bir rüya olduğuna inandırmaya çalıştım.

Jennie

Lisa gittikten sonra zorda olsa ayağa kalkmayı başarmıştım. En çok korktuğunuz şey hiç başınıza geldi mi? Benim her defasında en çok korktuğum şey başıma geliyor. Belki de bu kadar korkak olmamalıydım. Belki de en başından her şeyi Lisa'ya anlatmalıydım. O zaman bir şansım olurdu. Jennie Kim, sen bu dünyaya gelmiş en korkak insansın ve başına gelen her şeyi fazlasıyla hakettin. Hangimiz daha alçaktık? Jiyong mu, ben mi? Düşününce Jiyong kötüydü ve kötü olduğunu gizlemiyordu. Peki ya ben? Ben iyi bir insan olduğunu savunan ama sevdiği insanı yalanlarla aldatan biriydim. Sen iyi bir insan değilsin Jennie. Sen en kötüsüsün.

Gözyaşlarım ve ağır ağır adımlarla malikaneye girdiğimde yukardan gelen sesleri duydum. Jisoo Lisa'ya sesleniyordu. Merdivenleri kalan gücümle çıkmayı başardığımda, Rose ve Jisoo farkındalıkla gözlerini kocaman açtılar. "Ö-öğrendi mi?" Yalnızca başımı salladım. Yere yığılmak üzereyken Jisoo hızlı bir hamleyle beni tuttu. Hep beraber salona indik. Ne yapacağımızı, Lisa'ya kendimizi nasıl affettireceğimizi konuşmamız gerekiyordu.

Herkes sessizce beklerken konuşmak zorunda hissettim. "Kendine bir şey yapmaz değil mi Jisoo?" Gözlerini bir yere sabitlemişti. Başını iki yana sallayarak "hayır, en son olaydan sonra bana söz verdi." Rose araya girerek "ama şu an sana verdiği sözü tutacağına güvenebilir miyiz?" Jisoo başını kaldırarak yutkundu. "T-tutacak. Tutmak zorunda. Onun olmadığı bir hayatta ben de yaşayamam. Beni yaşatmak için tutacak." Gözleri dolan Jisoo'yu teselli etmek için Rose hemen onun yanına oturdu. Kollarını Jisoo'ya sararak "üzgünüm, öyle söylememeliydim."

Kalbimde kendini gösteren sızı ve gözyaşlarımın artık akmaktan tükenmesiyle ne yapacağımı bilmiyordum. Evde bir ölü sessizliği hakimdi. Sanki biri ölmüş ve onun için yas tutuluyordu. Evet ölen bizim aşkımızdı. Ahh sevgilim ben böyle hissediyorsam kim bilir senin canın ne kadar yanıyordur.

Saatler geçerken hava kararmış, biz hala sessizdik. Ne yapmamız gerektiğini ya da nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyorduk. Kaçamak bakışlarla birbirimize bakıyorduk ve hemen sonrasında gözlerimiz başka yerleri buluyordu.

"Pekala bu kadar yeter! Kendinize gelin ve Bayan Manoban'a açıklama yapın. Eminim anlayacaktır." Rose bütün iyimserliğiyle söylemişti. Bilmediği şeyler vardı. Yalnızca Jisoo ve benim bildiğim şeyler. Jisoo'yla birbirimize baktığımızda hayal kırıklığıyla "asla affetmeyecek Rose. Ben Lisa'nın en çok korktuğu günahı işledim. Onu paramparça ettim." Rose konuşmamı çok abartılı bulmuştu. "Jennie saçmalama, duyan da cinayet işledin sanacak. Kocanın ne kadar iğrenç biri olduğunu anlatmalısın ona. Yaptıklarını, seni nasıl bir duruma düşürdüğünü anlatmalısın."

Jisoo araya girerek "Rose bilmediğin şeyler var. Lisa..." duraksayarak derin bir nefes aldı. "Lisa'nın ailesi sanıldığı gibi araba kazasında ölmedi." Rose şaşkınlıkla elini ağzına kapattı. Bir bana bir Jisoo'ya bakıyordu. "Lisa'nın annesi babasını aldatırken yakalandı ve babası yanlışlıkla aşığı yerine Lisa'nın annesini vurduktan sonra kendi canına kıydı." Rose anlamaya başlamıştı. Ayağa kalkarak "siz bunu biliyordunuz ve yine de yalan söylediniz öyle mi? En başından beni dinleyip anlatsaydınız, belki de böyle olmazdı."

"Rose şu an bunu tartışmanın yeri değil. Oldu artık, yaşananları geri alamayız." Jisoo sitem ederek söylemişti. Birden ayağa kalktığımda gözler benim üzerime çevrildi. "Nereye Jennie?" Merdivenlere yönelip "şansımı deneyeceğim. Beni içeri almasa bile en azından ona olanları anlatmalıyım." Odasının kapısına geldiğimde, kapıyı birkaç kez çaldım ama cevap yoktu. Sırtım kapıya dayanacak şekilde oturdum.

"Lisa? Beni duyduğunu biliyorum. Şimdi sana anlatacaklarım belki bu yaşananları unutmanı sağlamayacak ama lütfen yine de beni dinle. Ben... ben çok gençtim Lisa. Henüz 19 yaşımdayken, bir adamla tanıştım. İlk başta çok kibar çok düşünceli bir insandı. Ailem Kore'de ünlü bir şirketin sahibiydi, zamanla anladım ki, evlendiğim adam beni değil, ailemin ona sağladığı itibarı seviyormuş. Her şeyi anladığımda ondan boşanmak istedim. İki senedir ondan boşanmak için bekliyorum ve burada karşıma çıkacağını aklımın ucundan dahi geçirmemiştim. Ondan boşanmak istediğimi söylediğimde, kaybedeceği şeylerin farkında olarak, şirketimizin iş yaptığı ve çalışan bütün insanların paralarını da alarak ortadan kayboldu. Bütün suç bana kaldı. Medya kocamla işbirliği yaptığımı ve onun kaçmasına yardım ettiğimi söyledi. İnsanlar evimin kapısında kamplar kurarak bana saldırdı. Zor günlerdi Lisa. Ailemin desteğiyle yıkılmadım ama beni korumak için aldıkları tedbirler artık beni boğmaya başladı. İnsanlar bazen çok sevdiklerine sıkıca sarılırlar ama o kadar sıkarlarsa öleceğini bilmezler. Bir gün aniden bir karar aldım. Kore'de yaşamam mümkün değildi. İnsanlar asla unutmayacaktı ve ben de kendimi asla temize çıkaramayacaktım. Yeni bir başlangıç yapmak istedim ve bu ülkeye geldim. Ailemin parasını kullanmamak için kendime iş aramaya başladım ve beni kabul eden tek kişi Jisoo oldu. Adına ister kader istersen tesadüf de. Seni gördüğüm ilk anda sana ait olduğumu biliyordum. Sana yalan söyledim evet, ama sana aşık olduğum hakkında asla yalan söylemedim. Beni affetmeyeceğini biliyorum ama bilmelisin ki, seni sevmekten hiçbir zaman  vazgeçmeyeceğim. Lütfen kendine iyi bak ve yokluğumda gülümsemeyi bırakma."

Oturduğum yerden kalktığımda, eşyalarımı toplamak için kendi odama doğru yürüdüm. Kapıyı açmak için elimi kaldırdığımda duyduğum kilit sesiyle olduğum yerde kalakaldım. "L-Lisa..."

Off sıkılmaya başladım. Şunları barıştırsam da final mi yapsam. 🙄











.

MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin