ON BİRİNCİ BÖLÜM

2.2K 199 86
                                    




O zaman Let's go Let's gooo 😸

Lisa

Gözlerimi açtığımda yatağımın kenarında baş ucumda uyuyakalmış kadını gördüm. Dün geceden kalma zihnimde bulanık görüntüler vardı. Tam olarak ayrıntıları toparlayamasam da, bir şeyler yaşanmıştı. Göz kapaklarının üzerine düşen bir tutam saçı beni rahatsız ediyordu. Takıntı diyebilirdiniz buna. O saç tutamından kurtulmak istedim. Güçsüzce yüzüne doğru uzattım elimi. Saç tutamını göz kapaklarından alarak arkaya doğru koydum.
Güzel bir kadındı. Bu yaşında ne diye günlerini benim gibi biriyle buraya kapanarak geçiriyordu ki? Neden sözde hayatın güzelliklerini yaşamak için mutluluğun peşinden koşmak yerine buradaydı?

Mutlu görünüyor. Yerinin rahat olmadığına eminim ama yüz ifadesi oldukça mutlu görünüyor. Dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmış, ara sıra kaşları oynuyor. Dudakları...
İstemsizce elim dudaklarıma gitmişti. Dün geceden kalma bir his vardı. Dudaklarının dudaklarıma değdiğini ve sıcaklığını anımsamıştım. İlk defa birini öpmüştüm. Devamı geldi. Sanki zihnimde flaş patlar gibi, kesit kesit görüntüler meydana çıkıyordu.
Pürüzsüz teni, kabarmış hacimli göğüsleri ve o bakış. Başımı iki yana sallayarak görüntüleri defetmeye çalıştım.

Bu hareketim onun uyanmasına neden olmuştu. Miskince kedi gözlerini açıp, esnedi.
"Günaydın." Gülümseyerek gerindi. Hemen sonra yeni farkına varmış gibi, kendine çeki düzen vererek ayağa kalktı.  "Ah üzgünüm Bayan Manoban. B-ben burada uyuyaka—-." Elimi durması için havaya kaldırdım. Mahçup ve utanmış bir şekilde başını eğmişti.
"Acıktım. Kahvaltı etmek istiyorum."

Dün gece beni bir hayli yormuştu. Normalde zar zor yerdim ama bugün oldukça aç hissediyordum. Şaşkınca başını kaldırıp "h-hemen kahvaltınızı getiriyorum Bayan Manoban. İzninizle. " Şaşkınlığını üzerinden atamadan kapıdan çıkıp gitti.

Sanırım doktor bu yaşananlardan sonra ilaçlarımın dozunu arttırmak isteyecektir. Oysa ben ilaçlarımı almadan daha dinç daha güçlü hissediyorum. En son ilaçlarımı almayı reddettiğimde o kadar dinç hissetmiştim ki, malikanenin arkasındaki gölde yüzmeye çalışmıştım. Ben yüzmeye çalışmak diyorum ama diğerleri intihara kalkıştığımı söyleyebilir. Evet intihara kalkıştım. Ve başarılı olamadım. Duymak istediğiniz bu mu?

Ölmek istedim. Hem kendi acıma hem de beni bu durumda görmekten acı duyan Jisoo'ya yardımcı olmak istedim. Biliyorum benden bıktı. Yıllardır sanki en temel göreviymiş gibi benimle ilgilendi. Bıraksaydı da acımıza son verseydim. Birgün benden vazgeçeceksin Jisoo. Kurtarılamaz olduğumu anlayacaksın ve işte o zaman huzura kavuşacağız, ikimiz de.

Jennie

Bayan Manoban'ın aç olduğunu söylemesi beni şok ettiği kadar, diğerlerini de şok edecekti. Heyecanla merdivenleri hızla inerek mutfağa koştum. Nefes nefese Rose'nin karşısında durup konuşmaya çalıştım. "R-Rose... Bayan..."
Rose kaşlarını çatarak "dur bir nefes al Jennie ne oluyor?" Nefesimi düzene sokmak için elimi karnımın üzerine yerleştirip, birkaç saniye soluklandım. "Rose Bayan Manoban aç olduğunu söyledi." Yüzümde aptal bir gülümsemeyle söylemiştim. Rose de tıpkı benim gibi şok olmuştu. Gözlerini kocaman açarak "Jennie benimle dalga geçme. Bayan Manoban hiçbir zaman aç olmaz. Onun için özenle hazırladığım yemeklerden bile birkaç çatal zor yiyor."

Dalga geçtiğimi düşünüp, gözlerini devirerek işine döndü. "Rose ciddiyim! Aç olduğunu ve kahvaltı yapmak istediğini söyledi." Rose ciddi olduğumu anlayınca önündeki işini bırakıp, hızla Bayan Manoban'a kahvaltı hazırlamaya başladı. Bir yandan da konuşuyordu. "Bayan Kim bunu duyunca çok sevinecek Jennie. Yardım et hadi. Güzel ve sağlıklı bir kahvaltı hazırlamalıyız." Sevinçle Rose'ye yardım etmeye başladım.

Mutfağın kapısında bizi iğrenç bakışlarla izleyen Tzuyu'yu fark etmemle duraksamıştım.
Dün gece Jisoo'nun odasında yorganın altına saklanan Rose miydi? Hayır öyle olsaydı Rose bunu bana anlatırdı. Hem de içi içine sığmadan anlatırdı. Tzuyu o sendin değil mi? Jisoo'nun yatağına girmek için ne yaptın? Nasıl bir oyun oynuyorsun?

"Rose benim biraz işim var. Sen devam et birazdan Bayan Manoban'a kahvaltısını götürmek için döneceğim." Rose işini bırakmadan başını sallayarak "tamam Jennie, gecikme birazdan hazır olur."
Mutfağın kapısındaki Tzuyu'nun kolunu sertçe tutup onu Rose'nin bizi duyamayacağı bir yere çektim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Şimdide zorbalığa mı başladın Jenniecik?"

Kolunu onu iterek bıraktım. "Dün gece neredeydin? Ah daha doğrusu kimin yatağında saklanıyordun Tzuyu?" İğrenç sırıtması bir anda kaybolmuştu. Dişlerini sıkarak "bu seni hiç ilgilendirmez Jennie. Kim olarak bana hesap soruyorsun sen?!!" Kolunu tekrar tutarak canını acıtarak sıktım. "Bak Tzuyu, hareketlerine dikkat et. Nasıl bir oyunun peşindesin bilmiyorum ama yaptıkların Rose'yi üzecek. Bayan Kim'in seni yatağına neden kabul ettiğini henüz bilmiyorum ama eminim bir şeyler çevirdin ve onu mecbur bıraktın."

Kolunu hızla benden kurtarıp, beni duvarla arasına sıkıştırdı. "Fazla oluyorsun Jennie. Sen yokken ben vardım. Kendini çok mu masum sanıyorsun sen hah?! Bayan Manoban yetmedi galiba şimdide Bayan Kim'i mi istiyorsun?" Bu kadın gerçekten hayatımda gördüğüm en iğrenç insandı. Her konuştuğunda içindeki pisliği kusuyordu. Şimdi de beni Bayan Kim'e göz koymakla itham ediyordu.

"Jennie neler oluyor? Tzuyu neden bahsediyor?" Rose'nin ağlamaklı sesini duymamla başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Yüzüme sırıtan Tzuyu'yu üzerimden iterek "R-Rose düşündüğün gibi değil. B-ben... benim Bayan Kim'le alakam yok yemin ederim. Bana inanmalısın. Bu kadın—-." Rose elini kaldırarak beni susturdu. "Yeter! Bayan Manoban'ın kahvaltısı hazır." Arkasını dönüp gitmişti. Gerçekten Tzuyu'nun söylediklerine inanmış mıydı? Ne kadarını duymuştu? Ah Rose bu kadının aramıza girmesine izin vermemelisin.

Düştüğüm durum yüzünden üzüntüyle Bayan Manoban'ın kahvaltısını odasına götürdüm. Kapıyı çalıp, cevap beklemeden içeri girdim. Her zamanki gibi özel masasına tepsiyi yerleştirip önüne doğru sürükledim. Bana sorgulayan gözlerle bakıyordu. Her zamanki neşemin olmadığını fark etmiş olmalıydı. Gözlerimi ondan kaçırarak "buyrun Bayan Manoban, afiyet olsun."

Tepsideki çatalı eline alırken hala yüzümü inceliyordu. Portakal reçelinden çatalla yemeye çalışırken, üzerine dökmüştü. Suçlu bir çocuk gibi gözlerime bakınca, panikle peçeteyi alarak hemen üzerine eğildim. "Sorun değil Bayan Manoban. Hemen temizlerim." Göğsünün üzerindeki lekeyi silerken, gözlerimden akmaya hazır olan yaşlar düşmeye başlamıştı. Birden lekeyi temizleyen elimin üzerinde bir el hissettim. Bakışlarımı gözlerine çıkardığımda bana üzüntüyle bakıyordu. "Kim ağlattı seni? Ben mi?"

Sorduğu soruyla iyice kendimi salmıştım. Gözyaşlarım sanki durmak bilmiyordu. Elimden çekerek yatağın kenarına oturmamı sağladı. Hıçkırıklara boğulurken öylece beni izliyordu. Sonunda rahatladığımda gözyaşlarımı eliyle temizleyerek "bitti mi?"

Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.
"Benim yüzümden ağlamamalısın. Eğer seni üzüyorsam, bu işi bırak Jennie. Seni kendi karanlığıma çekip, ışığını söndüremem." İlk defa bana bu kadar sıcak davranıyordu ama sözlerinde beni uzaklaştırmak vardı. Beni ağlatan o değildi ama ona söyleyemezdim. Tzuyu'nun nasıl bir canavar olduğunu anlatamazdım. Yererince şey yaşamıştı, bir de bunlarla onu üzemezdim.

Burnumu çekerek "hayır sizin yüzünüzden ağlamıyorum. Sadece... sadece ailemi özledim. Evet ailemi özlediğim için ağlıyorum Bayan Manoban." Elini yanağıma çıkararak gülümsemeye çalıştı.
"Ben de onları çok özlüyorum Jennie. Bu ilaçlar beni uyuşturuyor ama yine de onları özlüyorum." Bu bir açılma mıydı? Bana kendini mi açıyordu?

"Kahvaltınızı yaptıktan sonra size ailemden bahsedebilirim Bayan Manoban. İster misiniz?" Hevesle başını sallayarak çatalını tekrar eline aldı. Sen hala bir çocuğun ruhuna sahipsin Manoban. O günden sonra ruhun çocukluğunda sıkışmış ve ben senin ruhunu büyüteceğim.

Yavaş yavaş açıl bakalım Manoban 😸









.

MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin