O zaman Let's go Let's gooo 😸Rose
Odaya girdiğimizde nerede duracağımı şaşırmıştım. Bayan Kim yani Jisoo, rahatsız halime kaşlarını çatarak "Rose, seni zorla burada tutuyormuşum gibi durmayı bırak artık. Otur lütfen." Haklıydı. Sanki onu istemiyormuş, sanki bunca zamandır aşkından ölmüyormuşum gibi davranıyordum. Odadaki ikili koltuğa geçip eteğimi düzelterek sırtımı yaslamadan oturdum. Tek kaşını kaldırdığında yaslanmamı istediğini hemen anlamıştım. Kendimce rahat bir pozisyon alıp, ellerimi kucağımda birleştirdim. Jisoo yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle hemen yanıma oturup, bedenini bana doğru çevirdi. Kucağımdaki ellerimden birini tutarak "nerede kalmıştık Rose?"
Tanrım kalbim hiç bu denli gürültülü atmamıştı. "N-nerede kalmıştık Ba— yani Jisoo?" Tam bir aptalsın Rose! Soruya soruyla karşılık vermek gerçekten dahiyane.
Jisoo gülümsemesini daha da genişleterek elimi kalbinin üzerine koydu. "Bak dinle Rose, kalbim senin yanında olduğum için, senin elini tuttuğum için bu kadar hızlı atıyor. Nerede kaldığımızı şimdi hatırladın mı?" Gömleğinin üzerinden tenindeki sıcaklığı ve kalbinin atışlarını hissediyordum. Sanki avcum birazdan alev alacakmış gibiydi.Kendi elini de benim kalbimin üzerine koyup "kalplerimiz birbirimiz için atarken, ayrı kalmak ikimize de haksızlık değil mi Rose?"
Ağzım kuruyor dudaklarım yanıyordu. Yutkunarak "sizi uzun zamandır seviyorum Jisoo. Yıllardır kalbimde büyüttüğüm aşkım sonunda karşılığını buldu ve ben çok şaşkınım. Lütfen bu halimi mazur görün." Kaçırdığım gözlerimi bulmak için başını ne yana baksam oraya getiriyordu. Sonunda pes edip gözlerine baktığımda "peki ya ben? Buradan gitmek zorunda kaldığım, senden ayrılmak zorunda olduğum her gün neler yaşadım biliyor musun Rose? Belki seni yıllardır sevmiyorum ama emin ol benim için yıllara bedel geçen aylardır sana hayranım."Bakışları yanan dudaklarıma kaydığında, nefesim sıkışmaya başlamıştı. O dudaklar benim dudaklarıma mı değecekti? Tanrım bana dayanma gücü ver. Dayanma gücü ver ki, kollarına düşüp bayılmayayım. İstemsizce kuruyan dudaklarımı yalamıştım. Jisoo elini uzatıp, parmağıyla dudaklarımı okşadığında dudaklarım aralanmıştı. İnlemeye benzer bir ses dudaklarımdan döküldü. "Öp beni. Ne olur öp beni." Beklemeden hızlı nefeslerimizle dudaklarımızı birleştirmiştik. Bu benim ilk öpücüğümdü. Ona sakladığım ilk öpücüğümdü.
O kadar tatlı gelmişti ki dudakları, hiç ayrılmak istemiyordum. Nefesimiz tükendiğinde ayrılmak zorunda kalmıştık. Kızaran yanaklarını ve dudaklarını gördüğümde, kendimin ne halde olduğunu tahmin edebilmiştim. Kısık bir sesle "bu benim ilk öpücüğümdü, teşekkür ederim Jisoo." Şaşkınca gözlerini açtı. "S-sen ciddi misin Rose? Ahh küçüğüm seni daha önce fark etmediğim için beni affet." Ellerime kapanıp öpücükler bırakırken yanaklarını kavrayıp bana bakmasını sağladım. "Hayır özür dileme, ben senin aşkını büyütürken mutluydum. Kendimi sana sakladığım için gururluyum." Bu defa onu öpmek için ilk adımı atan ben olmuştum. Dudaklarına yaklaşırken titriyordum. O dudakları öpebilmek için 3 yıl beklemiştim ve şimdi benimdi. Bana aitti.
İstemsizce anın güzelliği gözlerimden damlalar akmasına sebep olmuştu. Onu öperken ıslanan yanaklarıyla geri çekildi. Gözyaşlarımı parmaklarıyla silip "neden ağlıyorsun küçüğüm? Mutlu değil misin?" Ağlarken gülümseyerek "çok, çok mutluyum Jisoo. Bunlar mutluluk gözyaşlarım." Oturduğu yerden kalkarak elini uzattı. "Gel hadi Rose."
Tereddütsüz elini tutup, ayağa kalktım. Beni yatağa doğru çekip, boşta kalan eliyle yatak örtüsünü açtı. Yatağa uzanmamı sağladıktan sonra diğer taraftan dolanıp kendisi de yatağa girdi. "Sarıl bana küçüğüm. Bu gece kollarımda uyumanı istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!P
FanfictionKendiliğinden gelen bir dürtüyle, ellerim bacaklarından yukarı doğru kaymaya başlamıştı. Pürüzsüzdü. Daha fazla istedim. O sıcak deliğe girmeyi, günah çukuruna düşmeyi istedim. O gece yaşananlar tekrar edilecekti. Geceliğini pürüzsüz teninden sıyır...