KIRK İKİNCİ BÖLÜM

1.5K 157 38
                                    






O zaman Let's go Let's gooo 😸



Lisa

Jisoo  panikle ayağa kalktığında kucağındaki yüzük yere düşerek Rose'nin ayaklarının ucuna kadar sürünmüştü. Ne yapacağını şaşıran Jisoo ellerine hakim olamıyordu. Yere eğilip ayaklarının dibindeki yüzüğü alan Rose'nin gözleri yaşarmıştı ancak, gülümsüyordu.
"R-Rose, dinle bebeğim. Ya-yanlış anla—-."
Rose Jisoo'yu duymuyordu. Hızla ona doğru koşarak kollarına atladı. "Kabul ediyorum! Seninle evlenirim Jisoo."

Jisoo pes etmişti. Hala Rose'ye sarılırken bana özür dileyen bakışlarını atıyordu. Yüzüğüme konmalarına izin veremezdim. Üzgünüm Jisoo, evlenme teklif etmek istiyorsan yüzüğünü kendin seçmelisin. Daha fazla uzamasını istememiyordum. Boğazımı temizleyerek
"Rose biliyorum çok mutlusun ama o yüzük senin için değil." Gülümsemesi sönerken, yavaşça Jisoo'nun kollarından ayrıldı. Şaşkınca bana bakıyordu. "A-anlamadım."

Jisoo'nun suratına bakıp, başını yere eğdiğini görünce gergince kıyafetlerini düzeltmeye başladı. Jisoo başı yerde "üzgünüm Rose, bir yanlış anlaşılmaydı. Yüzüğü Lisa Jennie'ye yapacağı sürpriz evlenme teklifi için aldırdı." Rose düştüğü durumu gizlemeye çalışarak gülümsedi. "Ahh ben... ben çok sevindim Bayan Manoban. Jennie çok mutlu olacak. Ben... benim mutfağa gitmem lazım." Telaşla mutfağa dönmüştü.

Jisoo başını yerden kaldırıp "umarım yüzüğün yüzünden ilişkim mahvolmamıştır Lisa." Omzuna elimi koyarak "senin hatan değildi Jisoo. Özür dilerim. Neden sen de Rose'ye bir yüzük almıyorsun?" Jisoo birden heyecanla gözlerini irice açtı. "N-ne yani? Ben evlenme teklifi mi? Yüzük?" Jisoo'nun bu hali oldukça komikti. "Evet Jisoo, Rose'yi seviyorsun değil mi? Onunla evlenmeyi düşünmüyor musun?"

Jisoo parmaklarıyla oynayarak "şey, yani elbette onu seviyorum. Ama evlilik çok büyük bir adım Lisa. Hazır olduğumu sanmıyorum."
Sırtını pat patlayarak "biraz önce gördüğün gibi Rose buna çoktan hazır Jisoo. Nasıl yapacağını bilmiyorum ama onun gönlünü almalısın."

Jisoo'yu düşünceleriyle baş başa bırakıp, yüzüğümü alarak yemek için mutfağa geçtim. Yemek boyunca Rose kızarmış yüzüyle hiçkimseye bakmamıştı. Jisoo sürekli Rose'yi izleyip bir bakış yakalamaya çalışmıştı. Bir sorun olduğunu anlayan Jennie ise kaş göz işareti yaparak beni yokladı. Ona durumu anlatamazdım. Sürprizimi hiçbir şey bozamazdı. Omuz silkerek dudaklarımı büzdüm. Bilmiyorum demekti bu.

Jennie yemekteki gergin havadan dolayı Rose'yle konuşmak istediğini söyleyerek beni odamda yalnız bıraktı. Gitmesine engel olmaya çalışsam da daha fazla direnemedim. Sonuçta Rose Jennie'nin tek ve en yakın arkadaşıydı. Arkadaşı için endişelenmemesini söyleyemezdim.

Jennie odadan çıkınca, yatağıma uzanarak, bugün ağaçlıklı yolda gördüğüm adam aklıma gelmişti. Ne işi vardı evimin etrafında? Neden kaçmıştı? Hırsız olabilir miydi? En iyisi Basti'ye dikkatli olmasını söylemekti sanırım. Hırsızlar etrafta kol geziyorsa, Jennie'yle Kore'ye gittiğimiz zamanı kollayabilirlerdi. Yarın Basti'yle konuşurum.

Düşüncelerim yavaş yavaş beni terk ederken, bugün oldukça yorulduğumu hissettim. Gözlerim kapanıyordu. Vücudum bir tüy gibi hafiflerken, kendimi uykuya teslim ettim. Jennie'yi beklemeye takatim kalmamıştı.

Jennie

Lisa'yı yalnız bırakmak istemiyordum. Birkaç gündür sürekli bir yerlere gitmek zorunda kaldığım için onunla yeterince vakit geçirememiştim ancak, bu önemli bir durumdu. Rose'nin neden mutsuz olduğunu bilmeliydim. Ona yardımcı olmalıydım. Lisa beni bırakmak istemese de sonunda bana hak vermişti.

Rose'nin odasına girdiğimde, onu yatağında oturmuş ağlarken bulmuştum.
"Rosie, neyin var? Neden ağlıyorsun?" Yavaşça yanına oturdum. Yaşlı gözleriyle bana bakıp "sana anlatamam Jennie. Merak etme sadece aptallığıma ağlıyorum." Omuzlarını okşayarak "ahh gel buraya, aptal değilsin Rose. Bana anlatmak istemiyorsan anlarım ancak, seni böyle ağlarken ve mutsuz görmek istemiyorum. Jisoo seni ağlatıyorsa, ona bunun hesabını sorarım."

Korumacı bir arkadaş gibi davranarak alenen Jisoo'ya bir tehdit olduğumu belli etmiştim. Sesimin tonu ve kaşlarımın hareketi Rose'yi ağlarken güldürmüştü. "Aslında iyi bir dersi hak ediyor o. Biraz kulağının çekilmesine ihtiyacı olabilir." Gözyaşları ve kıkırdamaları eşliğinde söylemişti. Beraber şakayla karışık Jisoo'yu gömmeye devam ederken, Rose'nin odasının kapısı çalınmıştı.

Rose hemen burnunu çekip kendine çeki düzen verdi. Kapıyı yavaşça aralayan Jisoo, izin ister gibi bakışlarından sonra "gi-girebilir miyim Rose?"
Rose omuzlarını silkerek başını yana çevirmişti. Cesareti kırılan Jisoo ürkekçe benim gözlerime bakmaya başladı. Ona güven veren bakışlar sergilemeyi her ne kadar istesem de aralarında ne geçtiğini bilmiyordum.

"Ben Lisa'nın yanına dönmeliyim. Siz de aranızdaki her neyse bir an önce çözün lütfen. İkinizi de mutsuz görmek istemiyorum." Çıkmadan önce kaşımı kaldırarak Jisoo'ya göz dağı vermek istemiştim. Yanından geçerken onun duyabileceği şekilde "arkadaşımı üzme." dedikten sonra onları yalnız bıraktım.

Lisa'nın yanına döndüğümde, odaya girer girmez "Lis——-." Hemen sustum. Benim güzel sevgilim beni beklerken uyuyakalmıştı. Yatakta çapraz bir şekilde üstelik içine bile girmeden uyuyordu. Yorgun olmalıydı. Peki Lisa bu kadar yorulacak ne yapmış olabilirdi? Joy ona spor yaptırmak için gelmiyordu sonuçta. Altı üstü oturup konuşacaklardı. Bu mesele aklımı fena halde kurcalamaya başlamıştı.

Yarın Lisa'yla bu konuyu açık açık konuşacağım. Bu defa kaçamayacak. Eğer bir sorun varsa bunu bilmek hakkım.
Lisa'yı yatağın içine düzgünce yatırmak için üzerine eğildim. Kollarını tutup yavaşça çevirmek isterken, mırıldanarak "Jennieeemmm."
Gülümsememe engel olamamıştım. Uykusunda bile benim ismimi sayıklıyordu. Birden kollarını bana sarıp beni yanına yatırdı. Dudakları enseme değiyordu.

Bir süre hareketsiz öylece kaldım. Uyanmamıştı. Onun sıcaklığını bırakıp Kore'ye nasıl gidecektim? Kısa bir süre de olsa ondan ayrı kalma düşüncesi canımı yakıyordu.
Bu yüzden Lisa'dan ayrılacağımı değil, anne ve babamı göreceğimi düşünerek kendimi rahatlatıyordum. Lisa tekrar hareket etmeye başladığında, eli karnımın üzerinde gezinmeye başladı. Hemen ardından enseme bastırdığı dudaklarını hissetmiştim.

"Geldin mi? Seni beklemek istedim ama dayanamadım Jennie." Hemen yüzümü ona çevirerek yanağına elimi yerleştirdim. "Sorun değil sevgilim. Artık buradayım." Uykulu gözleriyle gülümsedi. Her an tekrar uykuya dalabilirdi. Dudaklarını yanağındaki elime çevirip öptü. Beni göğsüne doğru çekip, sıkıca sarıldı. Dudaklarımızdan dökülen 'seni seviyorum' cümleleriyle huzurlu bir uykuya kendimizi bıraktık.

Bu bölüm biraz boş geçti farkındayım ama idare edin. Finale az kaldı.😸








.

MANOBAN MALİKANESİ (JENLİSA) G!PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin