Bir Vedayı Hak Ediyoruz (Doğum Günüm)

4.4K 237 9
                                    

Medyada Cristina Perri-A Thousand Years şarkısı ve geçen bölümdeki bir MelAy sahnesi var.
Sınavı geçen her insan güçlerini kontrol edebilecek. Ama tarihte benim gibi bir insan olmadığı için ben sınavı geçsem bile kontrol edebilir miyim, kimse bilmiyor.
Bugün Pazartesi'yi. O olayın üstünden iki hafta geçmişti ve kafamda hala bu düşünceler vardı.
Dahası bugün benim doğum günümdü. Herkes beni sınıfta bekliyordu ve ben tuvalet kabinlerinden birinde aptal aptal oturuyordum. Gitmek istemiyordum. Doğum günleri artık benim için moralinizi bok edecek bir şeydi ve herkes moralimi düzeltmek için bu partiyi yapmıştı. Amaçları kötü değildi. Sadece biraz pasta, kola ve dansla mutlu olabilirim diye düşünmüşlerdi.
Üstümde beyaz gömlek üstüne omuzları yırtmalı koyu yeşil bir kaz, dar siyah bir kot pantolon vardı.
"Melis?"
Kabinin kapısını açıp yorgun gözlerle Zeynep'e baktım.
"Düşüncelerimi okuyup geldin, di mi?"
Başını evet anlamında sallarken bana üzgünce bakıyordu.
"Melis, aslında kazayla okudum. Özür dilerim. "
"Hayır. Sana kızgın değilim. Müdür söylemişti zaten, güçlerimiz kontrolden çıkacak demişti. "
"Ya, boşver şimdi! Hadi herkes seni bekliyor!"
Elimden tutup çekiştirerek lavabodan çıkardı. Sınıfa girdiğimde herkes "Iyiki Doğdun Melis!" diye bağırdı. Aytekin'in uzattığı pastaya baktım. Nihayet çakmağı yakabilmişti ve pastanın üstündeki tel maytapları yakabilmişti. İlayda'nın doğum günü pastasının üstüne koyduğumuz tel maytapları mahvettiği aklıma gelince hafifçe gülümsedim.
Aytekin-Bir dilek dile.
Ne dileyebilirim? Seneye de bu okulda olmak? Arkadaşlarımla beraber olmak? Tekrar Aytekin'in tel maytapı çıkarıp üstünde tepinmesini izlemek? Tekrar Nisa'nın kar yağdığında uydurduğu "Kardan adam yapsa senle, sadece götümüz donsa..." şarkısını arkadaşlarımla söylemek? Ya da Nisa'nın iğrenç esprileri... Belki bahçedeki çardakta tekrar oturup sohbet etmek? Okuldan kaçmalarımız? Kahkahalarımız? Dileğim belliydi. Ben bu grubu hayatımın sonuna kadar istiyordum.
Pasta mumlarını üfledim. Herkes alkışladı. Onların bu mutluluğuna karşılık vermeye çalışıyordum. O an anladım, yalandan gülmeye çalışmak yanakları acıtıyor. Gerçekten güldüğüm zamanlar yanaklarım bu kadar acımıyordu.
Yusuf-Hadi bakalım pastayı kime atacağız?
Yusuf sınıfın pasta atıcısıydı. Ne zaman sınıfta birinin doğum gününü kutlasak Yusuf, doğum günü çocuğunun suratına pasta atardı.
Gözlerimi kocaman büyüktür Yusuf'a baktım. Bu halime bakıp bir kahkaha attı. "Sana değil, Aytekin'e atacağım. "
Aytek hemen bağırdı. "Niye ben?"
"Hadi Aytekin..."
"Aytekin! Aytekin!" Tezauratlar başlamıştı. Aytekin ellerini havaya kaldırıp susmamızı işaret etti. Sonra Yusuf'a bakıp "Tamam lan!" diye bağırınca hepimiz çığlık atıp alkışlamaya başladık. Işte Aytekin. Sınıfın eğlencesi. Onun bu sempatikliğine her zaman hayran olmuşumdur.
Yusuf plastik tabağın üstüne bir dilim pasta koydu ve Aytek'in suratına yapıştırdı. Biz alkışlarken o söyleyerek yüzündeki pastayı yalaya ilişiği kadar yaladı sonra da tuvalete gitti.
Müzik çalmaya başladı. Hüzünlü bir müzik. Sezon Aksu-Küçüğüm Daha Çok. Sanırım bizi barıştırmaya çalışıyorlar. Biz küs değiliz sadece mesafe koyduk. Ama hissettiler demekki birbirimize ihtiyacımız olduğunu. Bana baktığını gördüm. Yapabilir miydim? Kontrol edebilir miydim?
Koray bana yaklaştı. "Bir dans... Lütfen. "
Elini tuttum. Olabildiğince kontrol etmeye çalışıyordum. Dans ediyorduk ve ben kontrol edebiliyordum.
Koray-Kontrol edebiliyorsun.
Melis-Şey... Bazen.
Burukca gülümsedim. Sınıfa nöbetçi öğretmen girdi.
"Çocuklar çok gürültü yapıyorsunuz, bahçeye çıkın. "
"Hocam müziği kapatırız. "
"Ben bilmiyorum sanki sizin nasıl coştuğunuzu..."
Herkes "Aaaa..." gibi hayal kırıklığına uğramış cümleler kurmaya başladı. En sonunda Can bağırdı. "Aaa! Üst tarafları yine temizlenmemiş!"
Tam gülme krizine giriyordukki hoca bize parmağını sallayarak susun işareti yaptı. Kıkırdamamız bastırarak sınıftan bahçeye çıktık.
Hatice-Eee, şimdi ne yapacağız?
Yusuf-Aslında ben de su balonları var.
Gaye-İçi dolu mu?
Yusuf-Hayır. Neyse doldururuz.
Herkes eline birer su balonu alıp bahçedeki çeşmeye doğru giderken Zeynep koşarak bir çocuğun yanına gitti. Nolduğunu anlamak için yanına gittim.
Zeynep-Ne işin var senin burda?
Emir-Sınıfım değişti.
Zeynep-Nasıl değişti?
Emir-Kavga ettim ceza olarak sınıfım değişti.
Zeynep oflayıp Emir'in yanından uzaklaştı. Emir bağırdı.
"Hayatını kurtardım, bu mu teşekkür?"
Zeynep arkasını dönüp Emir'e bağırdı. "Umurunda olmayan bir insandan neyin teşekkürünü bekliyorsun?"
Emir sırıttı. "Çünkü ben öyle istiyorum. "
Zeynep, Emir'e el hareket, çekince Emir'in yüz ifadesi değişti ve mosmor oldu. Ben de dil çıkarıp Zeynep'in yanına gittim. Kolumu omzuna atıp güldüm.
"Vay, kızıl afetim benim! Ne guzel hareket çekiyorsun sen..."
"Nasıl bir gerizekalıdır bu yaa! Salak!"
Biz bunu konuşurken sırtıma bir su balonu atıldı. Arkamı döndüğümde Nisa'nın sırıtışımı gördüm. Ilayda, Nisa'nın arkasına geçip kafasında bir su balonu patlattı. Gülme sırası bizdeydi. Hemen elimize su balonlarından alıp birbirimize fırlattık. Bir an su balonu fırlatacakken elimden su elemntiyle su çıkardım ve Çise'yi mahvettim.
Melis-Çise çok özür dilerim!
Çise'yi-Onu bunu boşver, iyi misin?
Melis-Sa-sanırım.
Zeynep dizlerinin üstüne çöktü. Elleriyle kulaklarını tıkamıştı. Bir çığlık basınca olduğum yerde sıçradım. "Yeter artık, birşeyler düşünmeyi kesin!"
Bahçede bulunan tek demir ayaklı masanın ayakları erimeye başladı. Bu arada su balonları havada uçuyordu. Koray'da dizlerinin üstünde çökmüştü.
"Koray!"
Yanına gittim. Tam yanına diz çökecektimki durdum. Olmaz! Ben de şu an kontrol edemiyorum.
Hacer birden önümde belirdi. Küçük bir çığlık attım.
Hacer-Yardım edin!
Sonra tekrar gözden kayboldu. Etrafımıza bakıp onu aramaya başladık. Sonra tekrar gördük onu. Sonra başka bşr yerde. Sonra başka bir yerde. Işınlanma gücünü kontrol edemiyordu.
Okul bahçesine hayvanlar doluşmaya başladı. Nisa yapıyordu bunu.
Aytekin... Bir Ilayda oluyordu. Bir müdür. Bir Mert. Bir kendisi...
Ilayda masmavi parlayan gözlerini Berke'ye çevirdi.
"Şu topallayan köpeği iyileştir. "
Berke hemen köpeği iyileştirmeye başladı.
Melis-Ilayda Napıyorsun?
Ilayda-Melis... Ben kazayla söyledim. Duramıyorum.
Sonra bakışlarını Çise'ye çevirdi. "Gücünü göster!"
Çise her yerdeki çimenleri canlandırmaya başladı.
Emir'in erittiği demir parçalarından biri Koray yüzünden uçmaya başladı. Bana doğru uçunca farkında olmadan uçmaya başladım.
Müdür koşarak bahçeye çıktı. "Neler oluyor?"
Zeynep- Hocam... Kontrol edemiyoruz. Düşünmeyin artık yeter! Kafam şişti! Susun!
En son cümlesini haykırırken sesi incelmişti.
Müdür güçleriyle okulun etrafında kalkana benzer bir bariyer yaptı. Sadece bizim sınıf okulun dışında yani bahçede, o bariyerin dışında kalmıştık.
Müdür-İlayda, bak sakin ol. Herkese güçlerini kontrol etmesini söyle.
Ilayda-Yapamıyorum. İstemediğim şeyler söylüyorum. Aytekin hemen müdüre dönüş!
Aytekin birden müdüre dönüştü. "Ilayda!"
"Özür dilerim!"
Ben de havada uçmaya devam ediyordum. Berfin? Berfin nerdeydi?
İşte! Elinden ateş çıkıyordu. Gözlerini ellerine dikmiş, söndürmek için konsantre olmaya çalışıyordu. Ilayda "Berfin ateş saç!" diye bağırınca Berfin'in elindeki küçük ateş büyüdü. Umut su elementiyle ateşi söndürücü Berfin derin bir oh çekti.
Belki ben de yapabilirim. Tamam. Düşün... Yere basıyorum... Evet! Basıyorum... Di mi? Hayır, daha çok uçuyorum!
Koray-Melis!
Aytekin-Sıçtık!
Ne olduğunu anlayamamıştım ama Mert bana bakıyordu. Yoksa Mert birşeyleri hareket ettirmeye başladı da bana mı çarpacak? Etrafıma baktım. Oha! Araba!
Araba... Mert yüzünden uçan araba üzerime geliyordu. Ellerimle gözlerimi kapattım ve arabanın bana çarpmasını bekledim. Ama çarpmadı. Sanki yanımdan iki parça geçip gitmiş gibi bir rüzgar esti. Gözlerimi açtığımda bütün vücudumu ateş elementinin kapladığını gördüm. Yanıyordum! Arabayı ortadan ikiye ayırmıştım ve Mert yüzünden havada uçmaya devam ediyordu. Umut su elemntiyle üzerindeki ateşi söndürdü. Ortadan ikiye ayırdığım araba patladı. Parçaları havada uçtuğu için kimse zarar görmedi ama patlamanın etkisiyle oluşan hava sarsıntısından etkilenip etrafta savrulmaya başladım. Etraftakilerin adımı bağırdığını duyabiliyordum. Savrulmaya devam ederken bir ağaç gördüm. Birden dalı uzadı ve dala çarpıp savrulmayı durdurdum. Dalın üstüne oturup etrafıma baktım. Berfin yeşil yeşil parlayan elleriyle bana gülümsüyordu. Ağaçtan inip koşarak okula gittim. Bütün okul, pencereden bizi izliyordu.
Mert koşarak yanıma geldi. "Melis ben çok özür dilerim. "
"Tamam. Ben iyiyim. Sanırım. "
Nisa'nın yanından keskin birşey hızla geçti ve yere doğru ilerleyip toprağa saplandı.
"Yavaş!" diye bağırarak Koray'a baktım.
Koray-Ben yapmadım.
Bakışlarımı Mert'e çevirdim. Bana mahcupca gülümsedi. Yere eğilip o sivri şeye baktım. Bıçak gibi ucu keskindi ama bıçak değildi. Zaten bahçede bıçak yoktu. Ve-demirdi.
Emir-Özür dilerim Nisa. O demir'i bıçak şekline ben soktum.
Nisa-Niye bütün olaylar beni buluyor?!
Nisa sinirlenmişti. Sonra etrafına korkarak bakmaya başladı. Derin ve sık nefesler alıyordu. Ellerini yumruk yaptıktan sonra Aytekin'in çığlığını duydum. Nisa yüzünden köpeklerden biri Aytekin'i ısırmıştı.
Müdür-Başka çarem kalmadı...
Ne? Ne çaresi? Ben... Gözüm kararıyor.
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Uyandığımda bir hastane odasında olmayı bekledim ama gökyüzüyle karşılaştım. Yerde yatıyordum. Daha doğrusu okul bahçesinde. Müdür bizi bayıltmıştı! Aslında mecbur kalmıştı ve bir bakıma iyi oldu, kontrol edemiyorduk ve çok kötü şeyler olabilirdi.
Bir arabayı ikiye ayırdım ve patladı, daha ne olabilir? Aslında sınıfta 30 kişiyi ve ben sadece bir kaç kişinin durumunu gördüm. Kim bilir görmediklerime neler oldu...
Mert yanımdaydı. Kalkar kalkmaz İlayda'nın yanına koştu.
Berke'ye Nisa'yla ilgileniyordu. Bahçeden koşarak çıkan hayvanları izledim.
Hayvanlar... Aklıma direk Ilayda ve benim kedileri çok sevdiğimiz, herhangi bir hayvana dokunduğunuzda Nisa'nın takıntısı olduğu için bir gün boyunca bizi kendinden uzak tuttuğu aklıma geldi. Nolmuştu? Az önce yaşananlar... Bizim şu an canımızın acıyor olmaması gerekiyordu. Mutlu olmalıydık. Ilayda ve ben o kedileri kucağımıza alıp sevecektim. Sonra Nisa birgün boyunca bize trip atıp bana-dokunmayın-çünkü-siz-hayvana-dokundunuz moduna girecekti. Herşey mahvoldu işte!
Ayağa kalkıp müdürün yanına gittim. "Yaptığınızı beğendiniz mi?"
Bana kaşlarını çattı. "Ne?"
"Bunu bize siz yaptınız! Bu olacaklardan haberimiz olsaydı şu an bunlar yaşanmayabilirdi. "
"Melis biliyorum ama şu an önemli olan-"
"Daha önemli ne olabilir?" Sözünü kesip bağırdım. "Herkes acı çekti. Hacer başka bir şehire ışınlanabilirdi. Ilayda birine kendini öldür diyebilirdiniz. Nisa üstümüze hayvanları salabilirdi. Zeynep, Berke ve Çise'nin canı güç patlamasından çok çok yanabilirdi. Emir o demirlerse birini öldürebilirdi. Koray ve Mert kim bilir daha neler uçururdu... Berfin bütün okulu yapabilirdi. Ben neler yapabilirdim..."
"Melis-"
"Bana araba çarpıyordu! Araba patladı ya! Mert parçaları havada uçurmasa bir, zarar görebilirdi. "
"Kuralları ben koymuyorum. "
Ben böyle öfkeyle bağırırken müdür nasıl böyle sakin olabiliyordu?
"Kurallar mı? Kim koyuyor bu aptal kuralları? Ve-siz hiç sorgulamıyor musunuz?"
Zeynep yanıma geldi. "Gel, eve gidelim. "
Iyi olurdu. Burda daha fazla kalmak istemiyordum. Bütün okulun camdan dışarı bakarak bizi seyretmesine, ucube diye konuşmalarına katlanmak istemiyordum.
Grup olarak okuldan çıkacakken Emir yanımıza geldi.
"Iyi yi misin Zeynep?"
"Geberiyorum iyilikten, salak!"
Emir yüz buruşturup kaşlarını çattı. "Sana da laf söylenmiyo. "
"Hani umursamıyosun ya... Sorma!"
Bahçeden çıkıp Mert'in arabasına doluştuk. Hemen eve gittik. Salondaki yerlerimize kurulduk. Tam konuşacaksın kapı çaldı. Kapıyı açtığımda İlayda'nın abisi Metehan'la karşılaştım. Bana bakıp "Meraba Melis. " dedi ve eve daldı. Ilayda hemen Mert'in yanından kalktı. Metehan alaycı bir sesle konuştu.
"Benim canım kız kardeşim okuldan kaçıp sevgilisiyle mi buluşmuş. Yerim onu. "
"Ne sevgilimle buluşması? Grup olarak toplandık. Ayrıca okuldan kaçmadık, serbest bıraktılar. "
Metehan birden ciddileşti. "Kızım sen de eve gel o zaman burda ne işin var?"
"Sanane?! Hem, bak aileme söylersen ben de arabayı gizlice aldığını söylerim. "
Metehan ofladı. Omuzundan dürtüp bana bakmasını sağladım.
"Sen, benim evimin adresini nerden öğrendin?"
"Sizin okulda bir çocuk vardı, Demir miydi... Emre miydi..."
Zeynep cırladı. "Emir gerizekalısı! Kepçük ağızlı! Odun! Şerefsiz!"
Ilayda hemen eliyle Zeynep'in ağzını kapatıp gülümsedi. Hemen Zeynep,in yanına oturup fısıldadım.
"Ne küfür ediyorsun yine?"
"Belki bir sapık. Belki bir mafya. Nerden bilebilir İlayda'nın abisi olduğunu da ev adresini veriyor!"
"Daha doğrusu o benim evimi nerden biliyor?"
Metehan İşayda'nın elini tuttu. "Hadi gidiyoruz. "
"Şey... Hayır. Sen gidiyorsun. "
"Ilayda, kızdırma beni. "
Ilayda, mavi gözlerini Metehan'a meydan okuyarak çevirdi. "Şimdi burdan tıpış tıpış eve gidiyorsun ve aileme bir şey söylemeyeceksin. "
Metehan hemen evden çıkıp gitti. Ayağa kalkıp kapıya doluştuk ve Metehan'ın merdivenlerden inişini izledik. Merdivenleri inerken Barbie'ye öfkeyle bağırmalarınada gülerek cevap verdik.
Tekrar salondaki yerlerimizi aldık.
Berke-Eee? Bu böyle devam mı edecek?
Berfin-Sanırım sınava kadar, evet.
Biz bunları düşünürken Ben biraz dinleneceğim diyerek odama geçtim. Yatağıma oturdum ve düşündüm. Ne yapabilirdim? Ellerime eldiven taksam? Çekmecemden çok severek aldığım mavi, deri eldivenleri çıkarıp taktım. Sana Bir Sır Vereceğim filmindeki Aylin'e benzetmiştim kendimi. En azından toplumdayken böyle dolaşabilirim.
Koray odama girince hızla arkamı dönüp O'na baktım.
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Aynada kendime baktım. Beyaz, üstünde siyah renk karalama tarzı resimler olan bir bluz, altımda siyah bir penye etek ve siyah ince bir tayt vardı. Biraz rimel, siyah göz kalemi ve pembe parlatıcı sürmüştüm. Koray kapımı tıklatınca gir diye seslendim. Kot pantolon üstüne mavi bir bluz ve siyah deri ceket giymişti.
Koray ve ben el ele tutuşarak salona geçtik. Herkes bize soran gözlerle baktı.
Koray-Biz, bir vedayı hak ettiğimizi düşündük. Mert... Arabanı alabilir miyim?
Mert cebinden anahtarları alıp Koray'a fırlattı.
"Hazır mısın?"
"Evet. "
Mert zaten Düzce'de ailesi yanında olmadan yaşıyordu. Öğrenci evinde yani. Bir arabası vardı ve ailesiyle yaşamadığı için telefonda arabam evin önünde dese inanmaları zor olmazdı.
Evden çıktık ve arabaya bindik. Daha 17 yaşındayız ve ehliyetimiz yok.
Koray-Şansımız varsa polis bizi kenara çekmez.
Büyük bir merakla ona döndüm. "Nereye gidiyoruz?"
"Senin sevdiğin bir yere. "
Akçakoca! Beni Akçakoca'ya götürdü. Arabadan indim ve sahile inen merdivenleri yavaş yavaş indim. Hava rüzgarlıydı ve bu, deniz'in daha çok dalgalanmasına ve etrafa daha çok yosun kokusu sarmasına neden oluyordu. Tuzlu su ile karışmış yosun kokusunu içime çektim. Sonra soran bakışlarla Koray'a döndüm.
"Ne yapacağız burada?"
Elimi tuttu ve yere oturdu. Bana da yere oturmamı işaret etti. Ben de önüne oturdum.
"Burada hayallerimizi konuşacağız. Bunlar bizim son hayallerimiz olacak. Eğer güçlerimizi kontrol etmeyi öğrenemezsek diye... Öğrenene kadar bir daha BIZ hakkında hayal kurmak yok. "
Başımı tamam anlamında salladım.
Koray-Peki ben başlıyorum... Çok komik bir doğum sahnesi yaşayacağız.
Kaşlarım çatıldı ve şaşkınca güldüm. "Doğum sahnesi mi?"
"Evet. Hani olur ya filmlerde, kadın sancım var der adam da telaşa girer ve çok komik olaylar olur, aynen öyle olacak. "
"Sence nasıl olacak, yani komik sahne?"
"Bence... Arabanın benzini bitecek. Sonra Ilayda her zamanki gibi Aytekin'le kavga edecek. "
"Onlar ne alaka?"
"İşte sinir stres derken karışırlar. Neyse. Sonra bebek ne zaman tekmelere ben bebek geliyor diye bağıracağım. Bu arada bence ikiz olacak. "
"Olmaz! Bir olacak. "
"Bebek kız mı erkek mi?"
"Kız. "
"Adı ne?"
"Şey... Imm... Çağla? Ya da Miray?"
"Bence Melay. "
Gülümsedim. Bu fikri çok çok beğenmiştim.
"Peki sevgili baba adayı, kızınıza ne diyeceksiniz? Prensesim? Aşkım?"
"Çişli!"
"Çişli mi?!"
"Evet! Sus kız çişli, falan derim. "
Artık dayanamayıp kahkahayı bastım. Öyle bir gülüyordumki gözüm yaşarmıştı ve elimle ağzımı kapatmıştım. Elimi tutup indirdi.
"Yeter artık gülme, konuya devam. "
"Kızımızın bir sevgilisi olunca sen hemen kızacaksın, tabii babalık. "
"Tabii kızacağım. Hangi şerefsiz benim prensesimle sevgili oluyormuş!"
"Prenses mi? Hani çişli'ydi?"
"Hele bir doğsun görürüz. "
"Bak mesela biz birbirimize yalvaracağız, bezi sen değiştir diye. "
Sonra hafif gözüm yaşardı. Ben bunları yaşamak istiyordum. Hayal olarak kalmamalıydı.
"Melis ağlamak yok!"
"Tamam!"
"Eee başka?"
"Düğün günü ayağına basacağım. "
"Ama olmadı bu! Bana kıyma Melis. " Diye dramatik bir şekilde bağırdı.
"Kıyamam zaten. "
Güldü. Ona sarıldım. Kumların üstüne yattık. Başımı göğüse gömüp gözlerimi kapattım. Birden dualar etmeye başladım.
Nolur o sınavı geçelim ve güçlerimi kontrol edebileyim...
"Ee başka?" Koray'ın sesiyle düşüncelerimden arındım.
"Düğünümüzde 3 Idiots filmindeki Zoobi Doobi şarkı çalacak. "
Başını eğip bana baktı. "Cidden mi?"
"Evet. " Dedim kararlı bir sesle. Cidden şaşırmıştı ama umurumda değil. O şarkıda dans edeceğiz biz! Banane!
"Başka bir şey aklıma gelmiyor. Sadece mutluluk. "
"Aynen. "
Bana sımsıkı sarılıp alnımı öptü. Sonra ayağa kalktık.
Koray-Hayallerimiz burda bitti. Sınava kadar hayal kurmayacağımıza söz ver.
Melis-Söz veriyorum.
Küçük bir veda öpücü. Ve-bitti.
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Arabadan indik. Eve tam girecekken Koray konuştu.
"Meraba Melis. "
"Meraba Koray. "
Eve girdik. Koray anahtarları Mert'e fırlattı. Mert anahtarları havada yakaladı.
Mert-Hadi millet kalkın, ben eve bırakırım.
Aytekin-Havanı yesinler.
Zeynep yanıma gelip bana sarıldı. Sarılırken kulağıma eğilip fısıldadı.
"Özür dilerim Melis. Kontrol edemedim. Kazayla duydum. "
"Önemli değil. Sen bizim kızları anlatırsın şimdi başımın etini yemesinler. Ben yarın ayrıntıları anlatırım. "
"Tamam. " Sırtımı sıvazlayın benden ayrıldı.
Nisa bana sarılırken kulağıma fısıldadı. "Yarın bana her şeyi anlatmamak için kedi falan sevmeye kalkma. "
Güldüm. Sonra İlayda'ya sarıldım. O da kulağıma fısıldadı. "Yarın her şeyi anlatırsın. Iyi geceler. "
Herkes tek Tek evden çıktı. Tam odama gidecekken Koray "Iyi geceler. " dedi. Ona dönüp ben de "Iyi geceler. " dedim. Odama girdim. Berfin yatağında hemen doğrulup dağılmış saçlarıyla bana baktı.
"Abla, iyi misin?"
"Evet. Niye sordunki?"
"Göz kalemin akmış. "
Hemen aynaya koştum. Biraz gözüm yaşarmıştı ama akmış mıydı? Gözümün, daha doğrusu kirpiklerinin hemen altına kadar akmıştı ama belli oluyordu işte. Peçeteyle göz altlarımı sildim. Sonra banyoya gidip yüzümü yıkadım ve makyajımı çıkarıp peçeteleri çöpe attıktan sonra koşarak odama gittim. Berfin hala yatağın üstünde oturmuş bana endişeli endişeli bakıyordu.
"Berfin, iyiyim ben. "
"Abla ama hiç öyle görünmüyorsun. "
"O zaman olabildiğim kadar iyiyim diyelim. "
Yorganımı açıp yatağa yattım ve yorganı boynuma kadar çektim. Yorganın bir kısmını başıma yastığımın arasına sıkıştırıp yatağıma iyice kuruldum.
"Abla..."
"Hı?" Yatağıma kurulur kurulmaz mayışmıştım ve konuşmak için ağzımı açasım gelmemişti.
"Moralin bozuk olur diye düşündüğüm için film hazırladım. "
"Hangi film?"
"Pitch Perfect. "
Hemen yataktan fırladım. "Aç, hemen!"
Berfin gülümseyip yatağının altına sakladığı laptopu çıkarıp CD'yi taktı. Gece filmi, şarkılarına eşlik ederek ve filmdeki Fat Amy karakterinin sempatikliğine hayran olarak izledik. Daha sonra yine kulaklığımı taktım ve müzik dinleyerek uyudum.

Güçler Okulu 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin