YA BU BÖLÜM İÇİN ÇOK HEYECANLIYIM. BİŞEY EKSİK Mİ DİYE SÜREKLİ KONTROL ETTİM EKSİKSE DE ÇOK ÖZÜR DİLERİM ŞİMDİDEN.
Berfin'in yanına gittim. Bana öfkeyle bakıp "Git burdan!" diye bağırdı.
Arkasını dönmüş gidecekken kolunu tutup kendime çevirdim.
"Neyin var senin?"
Beni öyle bi ittirdiki bi kaç adım geriye doğru sekmek zorunda kaldım.
"Ablalık yapmanı bekledim bir aydır ama sen beni umursamadın bile!"
Aytekin ve Ushan koşarak yanımıza geldiler. Ben Aytekin'in ne ara geldiğini düşünürken Ushan beni ordan götürmeye çalıştı ama onu ittirdim.
"Hayatım yeni girdin Berfin, nasıl sana hemen alışmamı beklersin?"
"Madem bana alışamicaktın neden hayatına soktun?"
"Ben seni hayatıma sokmadım, sen karşıma çıktın!"
"O zaman keşke hiç tanışmasaydık!"
Berfin öfkeli adımlarla uzaklaşmaya başladı, Aytekin'de peşinden gitti. Hoş, benim de Berfin'den aşağı kalır halim yoktu çok sinirliydim. Bodruma indim ve Ushan'da peşimden geldi. Bodrum koridoruna konmuş sıralardan birine oturdum.
Ushan-Şu an çok sinirli aldırma.
Ayağa kalkıp bi ileri bi geri gitmeye başladım. Yerimde duramıyodum.
Melis-Ben neden mutlu olamıyorum?
Ushan-Çünkü başından beri yanlış adamlaydın.
Ayy evet şu konu.
Melis-Ushan bak o konuda...
Ushan-Aslında sorun değil, cidden. Seni zorlicak falan da değilim sadece mutlu ol.
Melis-Beni zorlicağını falan hiç düşünmedim bak yanlış anladın.
Ushan-Melis! Koray'ı seviyosun işte! Git konuş şu çocukla barış artık mutlu ol sen de. Cidden sorun değil.
Ben bunu söylemesi karşısında şok olmuştum. Bana sarıldı. Eminim bu son sarılışımız olucaktı. Gözlerimi kapatıp ben de O'na sarıldım. Vücudunun kaskatı olduğunu hissettiğimde kaşlarım çatıldı. Gözlerimi açtım. Ushan'ın arkasında bi adam vardı. Elinde bi bıçak tutuyodu. Bıçaktan damlayan kanları gördüğüm an yaşadığım korku kelimelere sığmazdı. Ushan yere düşünce çığlığı bastım. Öyle bi bağırdım ki boğazım acıdı. Çığlığımı kesen şey boğazımın acıması oldu. Hava elementiyle adamı korşdorun diğer ucuna fırlattım. Yere oturup elimi Ushan'ın bileğine koyup nabzını hissetmeye çalıştım. Hiç bişey hissetmedim. Elimi burnuna koyup nefes alışını hissetmeye çalıştım. Yine bişey hissetmedim. Nasıl yani? Sadece bir kere bıçaklanmayla hemen ölmüş müydü? Onu zar zor yan çevirdim ve gömleğini kaldırıp sırtındaki kesiğe baktım. Bıçak izi çok fazla derindi. Ve...uzun. Tekrar çığlık attım ve gözlerimi sımsıkı yumup Ushan'ı sırtüstü geri yatırdım. Boş gözlerle tavana bakıyodu.
"Ushan!"
Ben ağlarken tavandaki lambalardan, tam üstümde olan titremeye başladı. Lampanın ışığı sönünce ayağa kalkıp koşmaya başladım. Ne zaman bi lambanın altından geçsem o lambanın ışığı sönüyodu. Koşmaya devam ettim. Koridorun sonunda şalterler vardı. Oraya ulaşmalıydım. Koridorun sonuna geldiğimde son bi lamba kalmıştı. Elimle şalterlere tutunduğum an o son lamba da söndü. Neyseki şalteri tuttuğum için hemen kaldırdım ve ışıklar tekrar yandı. Biri bana oyun oynuyodu ve bu kişiyi tahmin etmek çok da zor değildi.
Merdivenleri ikişer ikişer çıktım ve bahçeye çıkma kararı aldım. Kapıya doğru ilerlerken afiş panosunun yanından geçtim. Panonun üstünde beyaz bi karton vardı ve büyük harflerle "MELİS" yazıyodu. İsmimi görünce afiş panosunun yanına gittim. İsmimin altında normal harf boyutunda şu yazılmıştı:
Sahile gel. Korayı da çağırdık. Biricik amcan.
Biricik amcan kısmının altını iki kere çizmişlerdi. Koşarak bahçeye çıktım ve hava elementiyle uçmaya başladım.
NİSA
Nisa-Melis yedek anahtarları bahçedeki çeşmenin yanındaki kovaya koyuyor.
Berke koşarak anahtarları aldı ve eve girdik. Evde kimse yoktu.
"Melis?"
"Nisa, okulda olmadıklarına emin misin?"
"Eminim. Her yerde onları aradım. Bi kaç kişiye de sordum. En son Aytekin, Berfin'in eve gitme kararı aldığını söyledi ama Melis'de gitti heralde dedim. "
Gidip Melis'in odasına ve Berfin'in odasına baktım. Berke'de mutfağa ve tuvalete baktı.
Berke-Yoklar.
Nisa-Belki banyodadır.
Berke-İkisi de mi?
Bana tuhaf tuhaf bakınca göz devirdim.
"Hayır! Birinden biri. "
Berke banyo kapısını tıklatınca eline vurdum.
Nisa-Sen mi gircen içeri?
Berke-Kıskanır mısın?
Nisa-Tabii kıskancam benim sevgilimsin sen!
O pişkin pişkin sırıtırken ben de gülmemek için zor tuttum kendimi. Sonra ciddileşerek kapıyı tıklattım.
"Melis? Berfin?"
Yine ses gelmedi. Kapıyı açmak için kapının kulpunu indirdim ama açamadım.
Nisa-Kapı kilitli.
Berke-Ben açarım.
Nisa-Kızlar bakın açıyoruz kapıyı. Yani kırcaz. Üstünüze bişey giyin işte!
Berke kapıya bi kaç kez omzuyla vurdu. En sonunda açtı. İçeri girince gördüğüm manzarayla ellerimle gözlerimi kapattım ve çığlık attım. Ellerimi yavaşça çekerek bu görüntüye alışa alışa bakmaya başladım. En sonunda gözlerimi tamamen açtım. Berfin üstünde kot pantolonu ve uzun kollu bi bluzuyla küvete oturmuştu. Daha doğrusu uzanmıştı ve başını küvetin köşesine dayamıştı. Boynuna kadar su doldurmuştu. Yerde kanlı bi jilet vardı. Su, kandan dolayı pembemsi bi renk almıştı. Berke şifa gücüyle Berfin'i iyileştirmeye başladı. Küvetin yanında, yerde bi kağıt vardı. Kağıdı alıp okumaya başladım.
Abla üzgünüm ama bu sana son abla deyişim... Zaten sana abla dememi bile istemiyodun. Bi ablam olduğunu öğrendiğimde yanına gelmeye korkmuştum ama teyzem ölünce sahip olduğum tek şeyin sen olduğunu anladım ve yanına geldim. Ama birbirimize alışamadık. Asla abla-kardeş gibi olamadık olamicaz da. Artık dayanmak istemiyorum. Herşey için çok çabalıyorum. Çabalıyor olmam beni güçlü gösteriyo ama değim sadece güçlü görünmeye çalışıyorum ve hayatımda beni en çok yoran şey bu olmultu. Senin çabalamamı durduracağını sandım ama olmadı. Daha fazla uğraşmak istemiyorum.
Berfin derin bi nefes alıp gözlerini açtı ve öksürmeye başladı. Notu banyodaki dolabın raflarından birine koyup dolaptan havlu aldım ve üşümesin diye Berfin'e verdim.
MELİS
Sahile gittiğimde telefonumu saklamaya karar verdim ve duş kabinlerinin yanına, kuma gömdüm. Etrafta amcamı aramaya başladım. Ama dikkatimi çeken denizde sadece bir tane yat olmasıydı. Yatın içinden amcam çıktı. Yanında iki adam vardı ve Koray'ı tutuyolardı. Amcam eliyle gel işareti yapınca koşarak yata gittim. Amcam hiç sesini çıkarmadan yatı çalıştırdı ve denizin ortasına gelene kadar hiç konuşmadı. Belki denizin ortasında değildik, daha uzakdık karadan. Bilmiyodum. Yatı durdurdu ve bana döndü.
"Ben size ne dedim? Bana karşı gelirseniz kötü olur demedim mi?"
İki adam yatın diğer tarafından gelip beni tuttu. Amcam eline büyük bi parça pamuk aldı ve bi ilaç döktü. Pamuğu Koray'ın burnuna bastırdı. Koray ne kadar çırpınsada en sonunda ilaç etkisiyle bayıldı. Beni tutan adamlar beni Koray'ın yanına fırlattılar. Resmen fırlattılar. Amcam Koray'ı denize ittirdi ve Koray denize düştü. Daha sonra beni ittirdi. Ben de düştüm ama son anda yatın kenarındaki demire tutundum. Amcam bana yaklaşıp elini elimin üstüne koydu.
"Korktun mu?"
Hiç cevap vermeden kendimi çekmeye çalıştım ama yapamadım.
"Korktun biliyorum. Annen de korkmuştu. "
Yine cevap vermedim.
"Ölmeden önce bi sır veriyim; Koray'ı öpen o kızı aranız açılsın diye ben gönderdim. "
Parmaklarımı ittirdi ve denize düştüm. Koray'ın suçu yoktu. Onu affedenilirdim. Ama fırsatım yoktu. O, denizde kayıptı. Her yerde onu aramaya başladım. Sesimi kimsenin duymicağını bildiğim halde suyun içinde adını haykırmaya başladım. Nefessiz kalınca su yüzüne çıkıp nefes aldım ve tekrar daldım. Çaresizlik içindeydim. Ölmek istiyodum. Ağlıyodum. Kesinlikle eminim. Denizin içinde bunu hissedemezdim biliyorum ama o kadar üzgündüm ki ağladığıma emindim.
Denizde olmak. Saçlarımın denizde uçuyomuş gibi görünmesini çok severdim. Ne zaman denize girsem uçuyomuş gibi görünen saçlarıma bakardım. Suyla aynı ritimde dalgalanırlardı. Oysa bu sefer saçlarıma bakmamıştım. Umursamamıştım hatta aklıma bile gelmemişti. Tek umrumda olan yaşıyo olmasını dilediğim insanı bulmaktı.
Ve-bulmuştum! Suda öylece duruyodu. Yanına gidip ona sarıldım. Onun da bana sarılmasını beklerken hiç tepki vermedi. Gözleri kapalıydı. Olamaz! Adını bir kez daha haykırdım ve kimse duymadı. Ona sarılmaya devam ettim. Her geçen saniye bana sarılması için olan umudum azalıyodu. Bu öyle bi acıydı ki... Nefessiz kaldığınızda göğüsünüzdeki basınç gibiydi. Nefes aldığım halde almıyomuş gibi hissetiren acılardan biriydi.
Bileklerimdeki desenlerin parlaklığı ölmeyi arzulama şiddetimle şiddetleniyodu.
Sırtımda hissettiğim elle kalbim hızla çarpmaya başladı. Kafamı kaldırdığımda Koray'ın bana gülümsediğini gördüm. Birbirimize sımsıkı sarıldık. Beraber sudan çıktık ve sahile gittik. Bana sarılıp etrafında döndürmeye başladı. Onu affetmiştim.
Gidip telefonumu aldım. Nisa'dan 8 cevapsız arama vardı. Onu hemen geri aradım.
ZEYNEP
Canım sıkılmıştı ben de dolaşmak için merkzden uzak bi yer seçtim. Ormana yakın yerlerde dolaşıyodum burası kimsesiz olurdu ve şarkı söylerdim. Evanescence-Litthium şarkısını söylemeye başladım. Kimse olmadığı için kötü sesimle bile rahatça söyleyebiliyorum. Sonra bi tavşan gördüm ve kötü sesimden kaçmasın diye sustum. Tavşana yaklaşmak istedim ama ne zaman bi ileri adım atsam o da geriye adım atıyodu. En sonunda ormana girdi. Ben de peşinden gittim.
Kaybolmam diye düşündüm. Tavşan koşunca ben de koştum. Tavşan çalılıkların arasında kaybolunca ben de durdum. Arkamı döndüğümde...yolu tanıyamadım. Ve işte kaybolmuştum. Lanet olsun diye bağırdım. Telefonumu elime alıp İlayda'yı aradım.
Zeynep-Barbiemmm benim sana bişey dicem ama kızma.
İlayda-Tamam kızmicam.
"Ya ben kayboldum. "
"Aferin sana! Nerdesin?"
"Ormanda. "
"Ne ormanı?"
"Düzce'ye en yakın orman nerde acaba?"
"Gerizekalı ne işin var taaa orda?"
"Ya bana kızıcak mısın? Bunun yerine kurtlara yem olmayı tercih ederim. "
"Tamam sen kurtlara yem ol kapatıyorum. "
"Dur kızım hemen de alınıyosun. Hadi gel beni al. "
"Ayy Zeynep şurda Medine'ye gitmene kaç SAAT kaldı sen şimdiden bela peşindesin. "
Telefonu suratıma kapattı. Neyse. En azından beni almaya gelicekler.
Orman... Korkmaya başlamıştım. İşk kez ormanda kayboluyodum ve burası fazla ıssızdı. Genelde, ne zaman buraya gelsem bu kadar ormanın içine dalmazdım. İlk defa çok ilerlemiştim üstüne bi de kaybolmuştum. Korkmaya başladım. Korkum yüzünden gaipden sesler duymaya başladım. Neden bilmiyorum ama koşma isteği duydum ve sanki peşimde bi mafya babası varmış gibi koşmaya başladım.
İLAYDA
Mert nerde yaa? Zeynep bizi çağırmıştı ve ben onu bulamıyodum. Nisa ve Berke'yi aramıştım. Ama Mert... Beyfendi hayır getire!! İşte buldum. Müzik odasında.
Kapı biraz aralıktı. Tam içeri girecekken Mert'in sesini duydum.
"İlayda benimle çıkar mısın?"
Ne?! Ya da Melis'in deyimiyle Whatta Fuck?!
"Yok olmadı. "
Ne diyo bu?
"Barbie benimle çıkar mısın?"
Ne desem ki?
"Yok böyle de olmadı. "
Ayh ne diyo bu?! Bi dakka, ayna mı o? Prova yapıyomuş. Elinde de bir demet papatya. Birden odaya daldım ve Mert çok tırstı. Gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Hadi gel, Zeynep kaybolmuş onu bulucaz. "
Başını sallayıp çiçeği masanın üstüne koydu. Arkamı döndüğümde kahkahamı bastırarak güldüm.
MELİS
"Koray çık dışarı!"
Koray odadan çıkınca Berfin'in yanına oturdum. Saçları yarı ıslak yarı kuruydu. Salondaki kanepede oturur pozisyonda uzanmıştı ve üzerine bi battaniye sermişti.
"Berfin naptığını sanıyosun?"
"Sanane. "
"Ne demek sanane! Neden yaptın?"
"Notu okumadın mı?"
"ne notu?"
"Banyoda. "
Banyoya gidip dolapları karıştırmaya başladım. Notu görünce okudum ve okuduklarımla kalbim kırıldı ve üzüldüm. Tekrar salona döndüm ve Berfin'in yanına oturdum.
"Özür dilerim. "
"Ne?" Cidden şaşırmıştı.
"Özür dilerim. İyi bi abla değilim. "
Birden boynuma atılıp sarıldı. "Ben de özür dilerim. Bi daha yapmicam. "
"Tamam. Eminim yapmazsın çünkü yaparsan seni geri canlandırır ben öldürürüm. "
Küçük bi tebessüm etti. Sanırım kardeşimle daha çok ilgilenmeliyim.
İLAYDA
Nisa-Ya her yerde arıyoruz işte. Yok. Yok. Yok!
İlayda-Arasanıza şu malı.
Berke-Aradık zaten. Meşgule atıyo.
Nisa-Telefon çekmiyo heralde.
İlayda-Off!
Mert-Tamam bi sakin olun.
İlayda-Sen sus!
Mert ellerini iki yanında açıp şaşkın şaşkın bana baktı.
"Ne dedim ben şimdi?"
Ona cevap vermek yerine Zeynep'i aramaya devam ettim.
İlayda-Buldum! Zeynep!
Bağırdım ama duymadı.
Nisa-Niye koşuyo bu mal?
İlayda-Ben de anlamadım.
Berke-Zeynep!
Mert-Koşun yetişiriz.
Koşmaya başladım. Bi türlü duymadı bizi. Ormandan çıktı. Biz de peşinden gittik. Zeynep'i gördüğümde gülümseyerek ormana bakıyodu. Sonra bağırdı. "Kurtuldum! Yaşasın!"
Yemin ederim gerizekalı bu çocuk!
"Zeynep!"
Tekrar bağırdım. Bu sefer duydu ve beni gördü. Yanına gitmek için koşmaya devam ettim. Asfalt yola çıktığımda Zeynep dur diye bağırdı. Tabii onu dövüceğimi biliyo ya dur diyo.
Gözüme çarpan araba farıyla arabanın vücuduma çarpması bir oldu. Ama çok da sert çarpmadı. Köşesinden falan çarptı heralde. Hani filmlerde olur ya çok sert çarpmış gibi görünür ama aslında çok da sert değildir falan. Bi dakika... Araba mı sert çarptı, yoksa vücudum mu uyuşuyo?
################
Berke tepemdeydi. Güçlerini kullanarak beni iyileştiriyodu. Ama artık ormanda değildik. Benim odamdaydık.
İlayda-Berke noldu?
Berke-Seni iyileştirdim ama uyanmanı sağlicak kadar iyileştirememiştim. Yorgundum. Biz de seni buraya getirdik. Kendimi toparlayınca seni uyandırıcak derecede iyileştirdim.
İlayda-Herkes nerde?
Berke-Salonda oturuyolar. Ben de gidiyim şidmi sen biraz dinlen.
Berke odamdan çıkar çıkmaz Mert girdi içeri.
Mert-İyi misin?
İlayda-Evet.
Mert-Tamam.
İkimizde ne konulucağımızı bilmiyoduk.
İlayda-Benim için endişelendin mi?
Mert-Tabiiki!
İlayda-Ne bağırıyosun be?!
Mert-Gaza geldim.
İlayda-Ne gazı?
Mert-Doğal gaz.
İlayda-Ya ben şimdi onu mu kastet... Mert git yaa! Espri yapma git.
Gülerek gitti. O gidince ben de güldüm. Mal bu çocuk.
NİSA
Moralim bozuktu. Zaten bugün yaşanan onca olay yüzünden sinirlerim bozulmuştu, bi de üstüne Zeynep'in Medine'ye dönüceğini eklersek eğer moralim iyice bok oldu. Yavaş yavaş ağlamaya başladım. Ne olucak şidmi? Bitti mi? Çatlak üçlü efsanesi bitti mi? Biz okulun Çatlak Üçlüsüyüz. Bu efsanenin okul bitene kadar yani üniversşteye kadar devam edeceğini düşünmüştüm. Yani sevdiğim adam Amerika'ya gitmesin diye arabasının aküsünü çaldım sonuçta çatlak olduğum belli. Zeynep'de öyle. İlayda'da. Onlar benim gibi ruh haline sahip insanlar ve çok iyi anlaşıyoduk.
Ben ağladıkça yanıma hayvanlar toplanıyodu. Kuşlar toplanmaya başladı. Ağladığım çoğu zaman giçlerimi kontrol edemiyodum. Bir sürü kuş toplandı etrafımda uçuşuyolardı. Berke bahçeye çıkınca beni gördü ve koşarak yanıma geldi.
Berke-Nisa sakin ol.
Onu görmek rahatlatmıştı kuşlar hemen uçup gitti.
Berke-İyi misin?
Nisa-Bütün arkadaşlarım gidiyo. Sedat, Batu, Seçil ve Hande öldü. Şimdi de en yakın arkadaşlarımdan biri; Zeynep gidiyo. Çatlak üçlü efsanesi bitiyo. Çatlak ikili nedir yani? Kimi sevsem gidiyo!
Berke-Ben varım.
Nisa-Gitmicek misin?
Berke-Asla.
Birbirimize sarıldık. O an Melis kolumdan tutup çekerek eve doğru götürdü ve bağırdı:
"Hadi! Hazırlanmamız gereken bi parti var!!!"
MELİS
İlayda'nın odasına hücum ettik. Erkekler de girdi tabii biz öyle koşunca şaşırıp kaldılar noluyo diye bakmaya geldiler.
Melis-Eee bu ne durgunluk böyle?
İlayda-Melis... Bana araba çarptı. Berfin intihara kalkıştı. Ushan öldü. Ve Zeynep ormanda kaybolmuş olmanın şokunu daha yeni atlattı. Daha parti mi düşünücez?
Melis-Evet düşünücez çünkü sen hafızamızı silmek için hipnoz yapıcaksın.
İlayda-Benim hafızamı kim silicek?
Melis-Ben!
İlayda-Sen mi?
Melis-Evet! Bi ara Koray'ın hafızasını silmeye çalıştım ama Koray bu işte yapamadım. Sana yaparım ama.
İlayda başını sallayıp ben hariç herkesin hafızasını sildi. Sonra ikimiz el ele tutuşup birbirimizin gözünün içine baktık.
"Bugün çok güzel bi gündü. Hiç kötü bi olay olmadı. "
#############
NİSA
Elbiselerimizi giydik. Daha doğrusu giymeye çalıştık. Neden bugün zor giyindik anlamadım.
Berfin elbisesinin içine kolunu geçirmeye çalışırken bana çarptı ve düştük.
İlayda, ayağını elbisenin üst kısmından geçirmeye çalışırken ayağını kol kısmına soktu. Tek ayak üstünde durup ayağını çıkarmaya çalışırken habire zıplıyodu ve bi kapıya bi dolaba çarpıyodu.
Melis... İleri zeka kız yatağa oturmuş elbisesini sakince giyiyo. Derken ayağını kaldırdı beni dürtüklemek için. O an yataktan kıç üstü düştü
Saçımızı yapmaya başladık. Zeynep'in saçını düzleştiriyodum. Tek akıllı Zeynep valla. Ama tek sorun habire kafasını oynatıyodu ben de zor yapıyodum.
Nisa-Oynatma şu kafnı.
Zeynep-Tamam.
Al işte yine oynattı.
Nisa-Bana bak Debby Ryan çakması, o kızıl saçlarının yarısı düz yarısı dalgalı gidersin bak ona göre.
Zeynep-Ya tamam!
Bi akıllı Zeynep dedik bak başımıza neler geldi.
Zeynep'in saçını tamamen düzleştirmiştim ama yine de beni sinirlendirmişti bu cezasız kalmamalı bence. En sonunda düzleştiriciyle Zeynep'in kafasına bi tane vurdum. Yaşasın kötülük.
Makyaja sıra gelince kırmızı ruju sürüp aynaya kocaman bi öpücük bıraktım. İlayda kafama vurdu.
İlayda-Benim ayna mı niye kirletiyosun?
Ben de ona vurdum.
İlayda-Bak bana vurma kötü olur.
Nisa-Naparsın? Yap bakalım kötülüğünü de görelim.
İlayda-Berke bak Nisa seni böyle kocaman öpcekmiş!
İlayda bağırınca aynaya tükürüp elimle silmeye başladım. Berke birden odaya dalınca herkes gülmeye başladı.
Nisa-Berke Allah belanı... Ya bi git.
Onu ittirip odadan çıkardım ve kapıyı kapattım. Herkes gilüyodu. Gülmeyin diye bağırdıkça daha çok gülüyolardı.
Nihayet hazırlandığımızda manken gibi hareketler yapmaya çalışarak yürüdük. Tabii bizim erkeklerin yanına gidince normal yürüdük.
PARTİDE İLAYDA
Mert-Bi bahçeye glir misin?
Tamam diyerek yanına gittim. Bi ağacın yanına gittik. Ağacın dibindeki papatya demetini eline alıp bana uzattı.
"Benimle çıkar mısın?"
"Evet. "
"Ne?"
"Evet "
Tam da çiçeği almak için uzanmıştım ki sevincinden çiçeği yere attı. Sonra yaptığı şeyi fark etti -zaten ona tip tip bakmaya başladım sıkıysa fark etmesin- ve çiçeği yerden alıp bana uzattı.
İlayda-Bi git Mert.
Mert-Ya bak İlayda lütfen... Bak özür dilerim.
İlayda-İyi tamam.
Ona sarıldım ve el ele partiye geri döndük.
PARTİDE
Melis-Noldu?
Aytekin-Çakmak yanmıyo.
Melis-Ben yakarım.
Ateş elementiyle elimden ateş çıkardım ve tel maytapları yaktım. Bütün okul ellerinde tel maytaplarla çığlık atıyordu ve müzik eşliğinde coşuyolardı. Ben de elime tel maytap aldım ve karanlık bahçede dolaşmaya başladım. Sonra hepimiz bahçeye çıktık ve bahçe boyunca yol şeklinde uzanmış olan volkan konfetilerin içinden geçmek için hazırlandım. Kimileri sevgilisiyle kimileri arkadaşıyla geçecekti burdan. Koray ve ben el ele tutuştuk ve uzun bi yol haline getirilmiş yanan volkan konfetilerinin içinden koşarak geçtik. Tekrar sapor salonuna geçtik. Aytekin sahneye çıkıp mikrafonu eline aldı.
Aytekin-İlk şarkı benden size gelsin.
Şarkının müziği başladı ve Aytekin şarkıyı söylemeye başladı.
"Acayip hayvanlara benziyirsen. "
Hepimiz gülmeye başladık. Aytekin'in yanına Berfin'de çıktı. Eline bi mikrafon alarak o da şarkıyı söylemeye başladı. Biz de alkışlayarak ritim tutuyoduk.
Şarkı bitince yeni bi şrkıya başladılar.
"Kim Kardashian gel Zeki dese bile aldatmaam. "
Ve yine gülme krizi. Sunucu çocuk şarkı bitince tekrar sahneye çıktı.
"Şimdi şarkı söylemesini istediğimiz biri var arkadaşlar. Sevgili Gaye arkadaşımızın sesi çok güzelmiş diye duyduk. "
Gaye hemen hayır dşye bağırdı. Ama biz "Gaye! Gaye!" diye ritim tutarak bağırmaya başlamıştık çoktan. Gaye sahneye utangaç adımlarla çıktı. Mikrafonu sıkı sıkı tutuyodu.
"Sorma bu ara şu halimi
Bu acıların hepsi mi daimi
Yazık oldu her iki tarafa da
Şimdi sence daha iyi mi"
Bütün çiftler dans etmeye başladı. Koray ve ben de dans etmeye başladık.
"Yok mu bi haber alan Yok mu gören
Bu mudur adetin Bu mudur tören
Yaz ya da söyle bulamadım böyle
Neresi açık adresim neresi yören"
Nisa
Berke'yle dans ediyoduk. Kalbimden geçenleri söylemeye karar verdim.
Nisa-Seni çok seviyorum.
Berke-Ben de seni.
Ve işte ilk öpücüğüm!
İLAYDA
Mert ve ben bahçede dans ediyoduk. Alnımı alnına yasladım. Tam öpecekken bağırdım.
"Kar yağıyo!!"
Mert ve ben kar altında dans etmeye devam ettik. Çok romantikti tabii.
Tekrar alnını alnıma yasladı. Çok sert bi rüzgar esti ve benim bütün saçlarım ikimizin arasına girip yüzlerimize yapıştı. Anlaşıldı bize hayır yok. Güldük
Mert-Bence içeri girelim.
İlayda-Bence de.
Melis
Şarkı bitince hepimiz Gaye'yi alkışlamaya başladık. Gerçekten de çok güzel bi sesi vardı. Gaye'nin şarkısı bitince eğlenceli bi parça çalmaya başladı. Etrafıma bakındım. Aytekin, Berfin ve Zeynep eğleniyolardı. Bu hallerine güldüm.
Sonra yanımıza Çetin geldi.
"Siz seneye de sevgili olcaksınız di mi?"
Ayy şu seneye esprileri. Güldüm. Koray'da güldü.
Koray-Olucaz.
Melis-Tabiiki.
Çetin-Allah devamını getirsin.
Koşarak gitti. Ben de arkasından güldüm.
Birden müzik durdu ve Ulaş sahneye çıktı.
"10!"
Hepimiz bağırdık.
"Fackeeer!"
"Tamam tamam. "
Gülerek sahneden indi. Ulaş bunu hep yapardı. Hoca gelmiyo derdi, biz de sevinirdik sonra facker diye bağırarak şaka yaptığını belli ederdi. Ama bu sefer biz anladık şakasını. Ulaş tekrar sahneye çıktı.
"10!"
"Fackeeer!"
"Facker değil bu sefer. "
Saate baktık hepimiz. Ulaş tekrar bağırdı.
"7!"
9 ve 8'i atlamak zorunda kalmıştık ama olsun.
"6! 5! 4! 3! 2! 1!"
Bir derken herkes çok bağırdı ve bütün salona konfeti patlatıldı. Herkes mutlu yıllar diye bağırdı ve ellerini havaya kaldırıp konfetinin tadını çıkardı.
Biz mi? Yani Koray ve ben mi? Ne diyebilirimki, kimileri konfetiyle girer yılbaşına, kimileri sevgilisini öperek.
NASILSINIZ CANLARIM??? UZUUUN ZAMAN SONRA MELAY!!!! YAZARKEN ELLERİM TİTREDİ :D GÜÇLER OKULUNUN RESMİ FACEBOOK SAYFASI AÇILDI HEPİNİZİ BEKLERİM. SAYFADA KİTAPLA İLGİLİ CAPSLER DE BULUNUYO.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçler Okulu 2
FantasiArtık Lise 3'e gidiyoruz. Bi yaş daha büyüdük. Onca olay yaşadık. Ama eminimki bizim hayatımızda aksiyon biter artık sakin yaşicaz kuralları olmadığı için bir sürü macera yaşamaya devam edicez. Kesinlikle eminim bundan. Eski arkadaşlar başka okula g...