Bu bölümdeki giysiler benim tasarımım :)
BÜYÜK SPOİLER!!!! FINALE 1 BÖLÜM KALDI!!! VEEEE BU BÖLÜM MelAyist'lerin GÜNÜNÜ GÜN EDECEK OLAN BÖLÜM!!!! TAHMIN EDİİİÖÖÖĞĞĞNNN!!!MELIS
"Bu elbise nasıl?" diyerek kabinden çıktım ve kabinin tam karşısındaki aynada kendime bakmaya başladım. Aynada kendime bakarken elbiseyi her detayına kadar inceledim. Siyah, askılı, dizimin hemen üstünde biten bir elbiseydi ve elbisenin göğsünden bel hizasına kadar siyah küçük taşlarla kapalıydı. Bel hizasında ince, beyaz bir kumaş kemer vardı ve kemer belimin arkasında kurdele şeklinde bağlanmıştı. Elbiseye bakarken dağınık topuz yaptığım saçlarımı salıp kendime baktım.
Berfin elini çenesine koydu. "Güzel ama..." dedi.
Zeynep, Berfin'in sözünü tamamlayarak "Kadınsı. Fazlasıyla. " dedi.
Elbiseye hayranlıkla bakarken "Ben çocuk değilim. Ben...fazlasıyla büyüdüm. " dedim.
Aynadan Zeynep'in bana göz devirdiğini gördüm. Yanıma geldi ve "Evet büyüdün ama bu elbise, LİSE mezuniyeti için uygun değil. " dedikten sonra elindeki elbiseyle kabine girdi.
Aynı anda Nisa kabinden çıktı. Üstünde dizine kadar mavi, kumaş, askılı elbise vardı. Elbisenin beli bizmeliydi. Elbise, elbise askılıklarındam itibaren tamamen mavi bir tülle kaplıydı ve tül, dizinin beş parmak kadar aşağısındaydı. Mavi de basit bir mavi değil, gökyüzü mavisi! Çok tatlı!
Nisa elini bir dakika der gibi yapıp "Bir dakika..." dedi ve elleriyle saçına salaş bir topuz yaptı.
"Nasıl oldu?"
"Çok güzel!"
Zeynep kabinlerden "Sakın üstünü değiştirme, ben de göreceğim!" diye bağırdı.
Gözüm Nisa'nın elbisesinin siyah olanına takıldı. Onu uzatıp "Bunu dene. Daha çok yakışacak. " dedim.
Zeynep "Hayır! Ben de göreceğim!" diye bağırdı be kabin kapısına yumruk attı.
Onu umursamayıp "Git giy. " dedim.
Nisa kabine girerken ben de Berfin'in üstündeki nar çiçeği elbiseye odaklandım.
Tam dizinde duran kumaş elbise Berfin'e çok yakışmıştı. Sol göğsünün üstünden başlayıp eteğin sağ ucuna kadar ilerleyen beyaz, dalgalı desenler şeklinde yapıştırılmış taşlar çok hoştu. Ona hayranlıkla bakarak "Çok güzel..." dedim. Bir am duygulandım. Bana gülümseyerek sarıldı. "Neden gözlerin doldu? Sanki gelin gidiyorum..."
"Duygulandım işte öyle elbiselerle görünce!"
Sırtımı sıvazlarken "Sen sadece ablam değil, annemin. " dedi.
Ilayda kabinden çıktı ve bize gözlerini kısarak baktı. Berfin ve ben aynı anda sarılmayı keserken Ilayda "Siz ağladınız mı abla kardeş?" dedi.
Hafifçe gülümseyerek "Boşver ya. " dedim ve gözyaşlarımı sildim.
Ilayda "Pekiii..." diyerek dudak büzdü. Sonra olduğu yerde dönerek, sevecen bir sesle "Nasılım?" dedi.
Kırmızı elbise tek omuzluydu. Göğüs kısmı kalbin üst kısmına benzer şekilde dalgalı dikilmişti. Beli büzmeliydi. Bükmeye kadar düz olan elbise, belden aşağıda yani etek kısmında kararıyordu. Kabarık etek, bir perdeyi anımsatan dalgalara sahipti. Ve elbisenin rengi öyle çarpmalı bir kırmızıydıki... Kızların her zaman istediği o kırmızı renk rujlar gibiydi.
Yandan topladığı sarı saçlarına yöneldim. Tokayı saçından çekip aldıktan sonra saçlarını düzelterek omzuna koydum.
"Biraz dalgalandırdık mı, tamamsın!" Dedim saçlarını işaret ederek.
Zeynep kabinden çıktı. Pembe renk elbisesi, saçlarının kızıllığını ortaya koymuştu. Göğüs kısmından, beyindeki bizmeyelim kadar pembe, incecik bir tül vardı ve tülün üstünde lale desenleri (ip ile dikilenlerden) vardı. Dar eteğin arka kısmında pembe, desensiz bir tül vardı ve ayak bileğine kadar uzundu. Tül, göğsündeki tüle oranla daha kalındı.
Nisa'da kabinden çıktı. Dediğim gibi siyah daha çok yakışmıştı. Nisa ve Zeynep sırtı sırta verdi. Bize öpücük attıklarında Ilayda "Podyum yürüyüşü yapsana. " dedi.
Anında "O zaman sarışın olduğun için sen İvana'sın!" diye bağırdım.
O da bana "Sen de Nurella!" diye cırladı.
Sağ elimi dramatik bir şekilde alnıma koydum. "Ay Sebastian bana yardım et..!"
Herkes aynı anda ağız eğerek "Sebastian..." dedi ve güldü.
Berfin "Bu durumda ben de sunucu oluyorum. " dedikten sonra gaz verir bir sesle "Hadi podyuma!" dedi.
Nisa ve Zeynep yan yana, havalı bir şekilde yürümeye başladılar.
Havalı..? Anladınız siz!
Nisa, dengesini kaybedip Zeynep'in üstüne düştü. Zeynep ve Nisa yere düşünce kahkahalarla gülmeye başladık.
Ilayda baş parmağını yere doğru sallayarak "Tarz deyılsın." dedi.
Nisa ayağa kalktı ve hışımla yüzünün önüne düşen saçlarını çekti. İlayda'ya orta parmak gösterdi. Zeynep, Nisa'nın eline vurdu.
Hala düşmelerine kahkahalarla gülüyorduk. Hatta ben eğilmiştim ve ellerimle karnımı sıkıyordum. Zeynep, Nisa'nın omzuna vurup "Hep senin başının altından çıkıyor bu sakarlıklar!" diye homurdandı.
Nisa kollarını karnında çarprazlayıp bana baktı. Sitem dolu sesiyle "Bitti mi?" dedi.
"Neden bana bakıyorsun? Hepimiz güldük. " diyerek kendimi savundum.
"Herkes bir güldü sen bin güldün Melis. " deyince etrafıma baktım. Ilayda ve Berfin bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Kahkahalarım arasında onların gülmeyi kestiğini fark etmemiştim. Ofladım ve "Bana öyle bakmayın. " dedim. Sonra suratımı astım ve çaresizlik dolu bir şekilde yanalarımı şişirerek ofladım. "Ne giyeceğim ben?"
Berfin "Şu elbiseye bak!" dedikten sonra koşarak, insanların giysi denedikten sonra almamaya karar verdikleri giysileri koyduğu koca tezgahın yanına gitti. Elbise, tezgahın yanındaki askılıkta özenle asılmıştı ve bembeyazdı.
Sanki biri o elbiseyi bilerek oraya asmış...
Berfin elbiseyi askısına beraber alıp yanıma geldi.
"Bu tam senlik! Sana çok yakışacak!"
Kafamı sallayarak elbiseyi aldım ve kabine girdim. Elbiseyi giydikten sonra kalbin aynasında kendime baktım.
Elbise bembeyazdı. Öyle bir beyazki sanki üstüne ışık tutuluyor... Askılı, dizimin tam altında, tamamı beyaz incecik bir tülle kaplı. Tülün üstünde, tülün üstüne iple dikilmiş, papatyaya benzettiğim çiçek desenleri vardı. Bu çiçek desenleri, çok sık dikilmemişti ve bu hoşuma gitmişti çünkü çok desenli şeyleri sevmezdim. Desenler, elbisenin bel kısmından başlıyordu çünkü elbise, belimden büzmeliydi ama büzmesini tüllerle çok iyi sakladıkları için pek belli olmuyordu. Etek kısmı kabarık değildi, düzdü ama kesinlikle çok şıktı. Elbisesinin etek kısmında astar, elbise kumaşı ve elbisenin üst kısmına oranla daha kalın beyaz tül vardı. Elbisenin beyaz bir yeleği vardı ve yeleği giydim. Saçlarımı saldıktan sonra elimle iyice düzelttim ve kendime baktım.
Çok güzel... Bana gelinliği anımsattı.
Kabinin kapısı tıklatıldı. Aynaya hayranlıkla bakarken korkarak yerimde sıçradım.
"Melis? Iyi misin?" dedi Nisa.
"E-evet. "
"O zaman çık da biz de görelim!"
Göz devirdim. "Iyi misin dedin, giyindin mi demedin?"
Alaycı bir sesle "O zaman giyindin mi?" dedi.
"Evet. "
"Çık o zaman mal! Ne uzatıyorsun?!"
Gülümseyerek kapıyı açtım. Herkes bana bakarak "Aaa..." diyerek iç geçirdi.
Berfin yanıma geldi. "Çok güzel olmuşsun. " Sonra ellerini beline koydu. "Ben seçtim çünkü!" dedikten sonra dil çıkardı.
Aynaya hayranlıkla bakmaya devam ederken Zeynep "Saate bakın! Üç saatimiz kalmış! Çabuk olun!" dedi ve herkes kabinlere doğru yol aldı. Tabii ben göt gibi kaldım!
Kabin kapılarına vururken "Alayım mı? Ne yapayım?" dedim.
"Al!"
"Al onu!"
"Tabiiki de al!"
"Al al!"
Oflayarak kabine girdim ve hızlıca elbiseyi çıkarıp kot pantolon ve bluzumu üstüme geçirdim.
Sen o kadar savaş! Canavarlar, hayaletler, özel güçler falan... Derken; mezuniyeti unut! Böyle aceleye gelirse böyle mal gibi kalırsın!
Söylenerek kabinden çıktım. Kimsenin çıkmadığını görünce "Siz daha çıkmadınız mı?" dedim.
"Sen elbiseleri al, biz giyiniyoruz. "
"Aynen. "
"Kasada yer tut. "
Hepsi bir ağızdan konuşurken kabin kapısıyla tavan arasındaki o aralıktan elbiseleri ve paraları attılar. Elbiseler kâh yere düştü, kâh kafama düştü ve yere düşmeme sebep oldu. İçimden, kızlar benim bu şekilde yere düştüğümü ve böyle eşyaları yakalamak için koşturduğumu görse gülmekten yıkılırlardı, dedim. Beni görmemiş olmamalarına şükür ederek elbiseler ve paralarla beraber kabinden çıktım.
Kasada sıra beklerken yanıma gelen, yaklaşık 20 yaşında olan genç bir adam elimdeki elbiselere tek kaşını kaldırarak baktı.
"Bu kadar elbise lazım mı?" dedi.
Yüzümü ona çevirip boş bir suratla baktım. "Ne?"
"O elbiselerin hepsini giyecek misin?"
"Tabiiki hayır. Bunlar... Arkadaşlarımın. Sadece şu benim. " diyerek çenemle beyaz elbiseyi işaret ettim. Daha sonra duyduğum müzikle tekrar çocuğa (çocuk dediysem erkek anlamında) döndüm. "Telefonun çalıyor. "
Kaşlarını çattı. "Benim telefonum değil. Seninki çalıyor. "
"Hayır, benim telefonum değil. "
Çalan şarkıya odaklandım.Know it! Know it!
Don't Stop!Bu sözler... Bu ses...
İlayda'nın attığı dev cüzdanı açtım. İçinden çıkan telefon 5SOS-Don't Stop çalarken "Telefonum!" diye bağıran bir kız sesiyle kafamı kaldırdım.
Ilayda düzgün bir şekilde giyinmişti ama saçları enseden at kuyruğu yapılmıştı-ki Barbie asla saçını enseden at kuyruğu yapmaz. Dahası; ayakkabı bağcıklarını bağlamamıştı ve koşarak yanıma geliyordu. Telefonu elimden sertçe çekip aldı. "Telefonumu unutmuşum. Inanamıyorum!" dedikten sonra telefonu kulağına götürdü ve "Ne var, mal?" dedi. Bu konuşmasından arayanın Metehan olduğunu hemen anlamıştım.
Sıra bana gelince elbiseleri satın aldım ve kızlarla beraber AVM'den çıktık.
Evim AVM'ye yakın olduğu için yürümeye başladık. Eve vardığımızda yaptığımız şey koşarak benim odama geçmek ve saç yapmaya başlamak oldu.
Saçlarıma maşa yaptım ve tatlı bukleler oluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçler Okulu 2
FantasyArtık Lise 3'e gidiyoruz. Bi yaş daha büyüdük. Onca olay yaşadık. Ama eminimki bizim hayatımızda aksiyon biter artık sakin yaşicaz kuralları olmadığı için bir sürü macera yaşamaya devam edicez. Kesinlikle eminim bundan. Eski arkadaşlar başka okula g...