Büyük Sınav

3.7K 233 27
                                    

BÖLÜM ŞARKISI EARLY RISE-NARCİSSİSTİC CANNİBAL. MUTLAKA BU ŞARKIYLA OKUYUN. BITERSE TEKRAR BAŞLATIN.
"Koray... Koray... Gitme..."
Melis hala sayıklıyordu.
"Koray lütfen, bırakma beni."
Doktor bize dönüp "Sakinleştirici birazdan etkisini gösterir. Başınız sağolsun. " dedi ve evden çıktı.
Böyle bir sahneyi bir dizide görsem, dostlar sağolsun amca, diyerek dalga geçersin. Ama gerçekti işte...
Gerçekti. Ölüm gerçekti. Bizim arkadaşımıza vurmuştu. Aşk gerçekti. Kaybetmek de gerçekti. Gözyaşlarımız gerçekti. Kahkahalarımız kaybolmuştu. Sanki bir daha gelmeyecekti... Sanki rüyalarımda bile bir daha gülmeyecektim... Hayaller kumdan kale gibiydi sanki. Bizim hayalimiz sonsuza kadar beraber olmaktı ama olamayacaktık. Hayaller sadece yıkılmak için kuruluyordu, kalbimizi kırmak, bizi üzmek için yaratılmıştı. Bu da bir gerçekti.
Melis'in sayıklamalarını dinlemek zar zor tuttuğum gözyaşlarımın yanağımdan aşağı sürülmesine sebep oldu. Hemen gözyaşımı elimin tersiyle sildim. Herkes üzgündü hepsi ağlamaklı, kızarmış gözlerle bakıyordu etrafa. Bir umut arayışındaydılar.
Umut ışığı, karanlık olmadan görülmez, diye düşündüm kendi kendime. Kötü günlerimiz olunca hemen dünya başımıza yıkılıyordu ve bir daha gülümsemek için umut ışığı arıyorduk. Ama bu defa o umut ışığını aramıyorduk bile...
Bunları düşündükte gözyaşlarım artıyordu. Hızlı adımlarla mutfağa gittim. Mutfaktaki cam yemek masasının yanındaki sandalyelerden birine oturdum. Mutfakta kimse yoktu ve rahatça anlayabilirdim. Ağlamaya başlayana kadar içimde tuttuğum hıçkırıklardan haberim yoktu. Kimse hıçkırıklarımı duymasın diye elimle ağzımı kapattım.
"Nisa?" Berke'nin bana seslendiğini duyunca hemen gözyaşlarımı bluzumun koluna sildim. Ayağa kalktım ve buzdolabını açtım.
Buzdolabını açınca aklıma hemen Aytekin'in buzdolabına girdiği gün geldi. O gün çok gülmüştüm ama artık gülmüyordum.
Buzdolabını açınca Berke mutfağa girdi ve yanıma geldi. Bana tek kaşını kaldırarak "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
Yere bakıp "Yiyecek bir şeyler bakıyorum. " dedim. Sesimin güçlü çıkmasını istemiştim ama gayet titrek çıktığını fark etmem uzun sürmedi.
"Bana bak..." Eliyle çenemden tutup O'na bakmaya zorladı. "Sen ağladın mı?"
"Yoo. " Gülümsemeye çalıştım ama olmadı.
Berke bir elini uzatıp sağ gözüme dokundu. "Gözlerin ıslak Nisa. "
"Ağladım lan!" dedim her zamanki çatlaklığıyla.
Berke bana sarılınca kendimi daha fazla tutmamadan ağlamaya başladım. Saçlarımı okşayın "Geçti... Sakin ol..." tarzı şeyler söylemeye başladı.
Ilayda "Pencereye kuş çarptı!" diye bağırdı. Ardından Zeynep "Çok sert çarptı... Oha, kan çıktı!" dşye bağırdı.
Büyük adımlarla salona gittik. Pencereye bir kuş daha çarptı. Bir kuş daha. Bir kuş daha...
Berke bana bakıp "Nisa... Sen mi yapıyorsun?" diye sordu.
"Yine kontrol edemiyorum. " dedim o ince ve titrek sesimle.
Artık kuşlar ikişerli çarpmaya başlamıştı. Her seferinde camda kan izleri bırakıyorlardı.
Aytekin "Nisa kendine gel, pencere kırılacak!" dedi.

Durun... Lütfen. Lütfen! Yapmayın, yeter!

Artık herkes korkmuştu. Pencere kırılacaktı ama beni salonda bırakmak istemedikleri için çıkmıyorlardı. Kanepenin üstündeki örtüyü çekip, yere oturup altına girdiler. Bir yandan da bana sesleniyorlardı.
Berke hala yanımda dikiliyordu. Önüme geçip omuzlarımdan tuttu. "Nisa, bakma cama. "
Bakmadan yapamıyordum. Orada ölen her bir kuşatan ben sorumluydum.
Berke omuzlarımdan sarstı. "Nisa bakma dedim!" Gözlerimi nihayet Berke'ye çevirebildiğimde en ufak bir kelime söyleyemeden gücümü kaybettim. Birden yere çöktüm. Berke'ye dizlerinin üstüne çöktü ve başımı tutup omuzuna yasladı. Bir elini belime, diğer elini bacağımın altına koydu ve beni kucağına alıp kanepeye yatırdı.
"Nisa iyi misin?"
"En azından artık kuşlar cama çarpmıyor. "
Zil çalınca Berfin "Ben bakarım. " diyerek koşarak salondan çıktı. Herkes kafasını salon kapısına doğru çevirince gelen kişiye merak edip ben de kafamı kaldırdım.
Okul müdürümüz bize bakıp "Olay nasıl oldu?" diye sordu.
Mert sitem eden bir sesle "Koray'ın ölümü olayı mı? Hiiç," dudak sarkıttı ve basit bir olaydan bahsediyormuş gibi "Bir şey olduğu yok. Alt tarafı Melis üç yıllık sevgilisini kazayla öldürdü ve o kadar çok ağladıkça sakinleştirici yapıldı. " dedi. Mert, her ne kadar sinirli görünse de aslında sadece kırgındı bence. Melis'in üç yıllık sevgilisiyle, Mert'in de üç yıllık kankasıyım. Belki biz bu yıla kadar çok yakın arkadaş değildik ama Mert'in Koray'la çok daha büyük bir arkadaşlığı olmuştu. Yazın Mert'in kendini Hande'nin ölümü nedeniyle dağıtmasında Koray'ın Mert'e kızmasından tut, Koray ve Melis kaçırıldığında Mert'in onları kurtarmaya çalışmasına kadar sürdürsek upuzun bir hikaye çıkardı.
Ilayda kollarını önünde çarprazlayarak bağladı ve tamamen soğuk bir sesle "Siz hala, hangi yüzle yanımıza geliyorsunuz?" dedi.
Berfin "Ablamın ne halde olduğundan haberin var mı?" diye bağırdı.
Müdür "Çocuklar, biliyorum üzgünsünüz ama ben bir eğitimciyim ve kuralları ben koymuyorum. " diye bir açıklama yapmaya kalkışında Zeynep küçük, alaycı bir kahkaha attı. Sonra müdürü alkışlayın "Bravo! Savunmanı daha dünden hazırlamışsın sen. " dedi.
Mert oturduğu kanepeden hışımla kalkınca Ilayda ve Zeynep'de kalktı. Aytekin hemen Mert'in yanına koşup kolundan sıkı sıkı tuttu.
Aytekin'in "Abi, sakin ol. " dediğini duydum.
Mert bağırınca olduğum yerde sıçradım. "Ne sakin olması Aytekin?! Bu kuralları sen koymuyorsun, tamam da hiç mi sorgulamıyorsunuz? "
Berke'ye artık ayağa kalkmıştı. Müdüre bakıp "Siz bizim hayatımızı kurtarmadınız, kararttınız!" diye bağırdı.
Aytekin "Bizim kardeşimiz öldü be! Onca olay yaşadı da ölmedi çocuk, sizin aptal yalanlarınız öldürdü onu!" diye bağırdı.
Olduğum yerde zar zor doğruldum. "Hayalleri vardı. " dedim. "Kız isteme bile yapmıştık. Nişanlanmışlardı. "
"Biliyorum. Nişanlandılar ama-"
"Sizin lanet olası yalanlarınız onları yıktı!" diye bağırarak müdürün sözünü kestim.
Müdür bıkmışçasına nefes verip ellerini iki yanında açtı. Ellerinden beyaz ışıklar çıkarken hepimiz birden kanepelerde düzgün bir şekilde oturduk ve sustuk. Müdür karşılıklı duran iki kanepenin ortasında durup bize baktı.
"Koray tam olarak ne zaman öldü?"
Aytekin "Yaklaşık beş saat falan oldu. " dedi.
Müdür "Ceset şu an nerede?" diye sordu.
Hemen "Karakolda, morgda tutuyorlar. Neden sordunuz?" diye cevap verdim.

Güçler Okulu 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin