İyiyim Ben. Valla İyiyim.

3.7K 205 11
                                    

Bölüm şarkısı medyada DEV-Kaç Kere.

Aşıklar parkındaki çimenlere oturmuştuk. Karşımdaki insanlara baktım. Mert, Furkan, Selin, Esra, Koray ve Şeyma. Kendi kendime haksızlık diye düşündüm. Şu an burada Sedat, Batu, Seçil ve Hande'de olmalıydı.
Sedat, sürekli Esra'nın yanında olacaktı ve onların bu fazla iyi ilişkilerine gülümseyecektik.
Batu yine çılgınca fikirler sunacaktı ve moralimizi yerine getirecekti.
Hande yine bıkmadan, yılmadan, bize serçe parmak sözü yaptırana kadar her olayda "Hadi serçe parmak sözü yapalım!" diye haykıracaktı.
Seçil burada olacaktı ve beraber kızsal meselelerimizin sohbetini yapacak ve Batu'yu çekiştirecektik.
Her ne kadar artık ölen arkadaşlarım için hergün ağlamasam da yine de bu tabloya alışamamıştım. Biz daha kalabalık bir gruptuk, bu sayı çok azdı.
Hayatımda hiç bu kadar iyi arkadaşlar edinmemiştim. Evet, şimdi Çatlak Üçlü, Berke, Emir, Aytekin ve Berfin vardı ama sanki... Bu insanlar daha değerliydi. Sanki ayrı bir yeri vardı.
9. sınıfa gelip de onlarla tanışana kadar hiç bir arkadaş grubumda kendimi bu kadar ait hissetmemiştim. Bu kadar ait, bu kadar güvende, bu kadar özgür... Kitaplardaki ve filmlerdeki hiç değişmeyen dostluklar gibiydik. Tabii onlarda da arkadaşlık ölene kadar sürüyordu...
Başımı kaldırıp onlara baktım. "Bunu yapacak mıyız? Bu... Ölüm şeyini..."
Esra başını kaldırdı. "Aslında... Tam da hayatıma devam etmeye karar vermiştim." Sonra tekrar başını eğdi ve yerdeki yeşil çimenleri koparmaya başladı. "Ben... Daha iki gün önce bir çocuğun çıkma teklifini kabul ettim ama Sedat geri dönse hiç umursamadan o çocuğu geri itebilirim. Sedat her şeyimdi... Ama hepinizin onayını istiyorum. "
Mert bana baktı. "Ilayda... Pek hoşlanmayacaktır. "
Söze atladım. "Zeynep şu an her şeyi bizim çocuklara anlatıyor. Bu arada Hande geri döndüğünde ona bir açıklama yapacaksın ve o üzülmeyecek çünkü anlayacaktır. Öleli bir yıl oldu Mert. Tabiiki de hayatına devam etmeni isterdi!"
"Ama..." dedi Mert. Sesi cılız bir fısıltı gibi çıkmıştı. Sertçe öksürdükten sonra daha güçlü bir sesle konuşmaya başladı. "Onun üzgün yüzünü görmek istemiyorum. Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. "
Marcelina her zamanki çılgınlığı ve dobralığıyla bağırdı. "Ay Mert! Saçmalama! Sen ölsen Hande'nin kendi hayatına devam etmesini istemez miydin? Tabiiki isterdin! Bu da onun gibi bir şey... Zaten ömrünün sonuna kadar acı çekmeni istemek bencillik olurdu..."
Içimden Marcelina'e tezaurat yapıyordum. Mert derin bir nefes aldı ve gözlerini çimenlere diktikten sonra konuşmayı tamamen kesti.
Sessizliği bozan Şeyma oldu. "Pekiiii," dedi ve sorgularcasına bana baktı. "Nasıl yapacağız?"
Çantama koyduğum kitabı çıkardım ve sayfaları karıştırmaya başladım. Şeyma kitabı görünce kaşlarını çatarak "Çok gizemli bir kitaba benziyor. " dedi.
Haklıydı aslında. Kahverengi kitap kapağının üstünde kabartmalı beyaz yazılarla "Sihir Tarihi" yazıyordu. Gerçi beyaz yazıların rengi biraz grimsi olmuştu. Diğer kitapta aynı şeklindeydi ama onun üstünde "Sihir Bilimi" yazıyordu. Kitap çok eskiydi ve kitabın kapağının köşeleri açılmıştı. Yer yer kesilmişti ve kapak, bir ağaç kabuğu gibi dökülmeye başlamıştı. Sayfaları sararmıştı ve kopmaya başlamıştı. Bu yüzden kitabın bütün köşeleri ve kitabın bazı sayfa araları para bantıyla kaplanmıştı.
Kitabı karıştırmaya devam ettim.
"Aaa... Şurada yazıyor!" diye bağırdım ve okumaya devam ettim. "Bir çember oluşturacağız, çemberi dört kişi kuracak. Hepsi dört elementi simgeleyecek; ateş, su, toprak, hava. Çemberin ortasında üç kişi olacak ve Ruh Elementi'ni simgeleyecek. Ruh Elementi'ne sahip kişi, Ölüm Meleği ve o iki kişiden herhangi biriyle duygusal bağ taşıyan biri. " gözlerim Koray'a kaydı.
Şeyma ellerini havada salladı. "Ben ne yapacağım?"
Selin mırıldanarak "Sap sap takılabilirsin..." dedi ama hepimiz duymuştuk ve Şeyma, Marcelina'e çok kötü bakıyordu.
Ortamı düzeltmek için lafa atladım. "Ritüelimizi kontrol edebilirsin. "
Şeyma oflayarak kitabı elimden aldı. "Şuna bir bakayım..." dedi ve sayfayı okumaya başladı. Tek kaşı havaya kalktı. "Karahindiba lazımmış."
Furkan, sanki Şeyma'nın karşısında oturduğu halde kitaba bakması mümkünmüş gibi kafasını öne doğru uzattı ve bakmaya çalıştı. "Neden lazımmış?" demeyi de unutmadı.
"Ben de bilmiyorum. Burada yazıyor. "
"Nedeni yazmıyor mu?"
"Hayır. "
"Emin misin?"
Şeyma, kitabı Furkan'ın üstüne fırlattı. "Al sen bak!"
"Yapmayın! Kitap zaten çok eski!" diye bağırdım ve Furkan daha fazla zarar vermeden kitabı elinden aldım.
Marcelina, mavi gözleriyle etrafı taradı. "Karahindiba ne işe yararki?"
Defterimi çıkarıp karahindiba ile ilgili yazdığım şeyleri gösterdim. "Beyaz tohumlarına yüklediğin elementin rengini alır ve element tozlarına dönüşür. "
Koray lafa atladı. "O kadar basit değil! Eskiden insanlar (çoğunlukla küçük kasabalarda yaşayanlar) element gücü olan insanların yardımıyla karahindibalara element gücü yüklerlermiş. Bu tozları yedekliyorlarmış. Mesela su ile ilgili bir sıkıntı oldu diyelim, su elementi yüklü element tozunu kullanarak su üretiyorlarmış. "
"Yani ritüelimiz bir çeşit kaosa mı dönüşecek? Anlamadım. " dedim. Cidden!
Koray, "Karahindibadan oluşan tozlar genellikle bu tür şeyler için kullanılıyormuş ama bir ritüelde kullanıldığında ne olur bilmiyorum. " diye açıklama yaptı. "Sadece... Ritüelde bununla ilgili bir şey olabilir diyorum. "
Esra her zamanki sevecen sesiyle konuştu. "Ama karahindiba aslında Hava Elementini temsil eder. O tohumlar...beyaz renk! Beyaz renk ve uçarken göz alıcı olur. Her yönüyle Hava Elementini temsil eder. "
Furkan düşüncelerimi dile getirerek "Ama ritüelde ne işe yarayacak?" dedi.
Şeyma kitabı incelemeye devam etti. "Sadece karahindibayı element tozlarına dönüştüreceğimiz yazıyor. Ama... Bir dakika! Element tozlarını sen hazırlayacaksın ama ritüelde sen kullanmayacaksın. " dedi işaret parmağıyla beni işaret ederek.
"Nasıl yani?" dedim.
"Bilmiyorum. Göreceğiz. "
Esra parmaklarını kıtlattı. "O zaman geriye Ölüm Meleği bulmak kaldı. "
Mert derin bir nefes alıp verdi. "Bulalım şu Ölüm Manyağını..!"

Güçler Okulu 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin