Ben geldim, aşk bebekleri. Vakit ayırıp, okuduğunuz için hepinize tekrar teşekkür ederim. Biraz reklam özentisi olacağım ama olmasaydınız, olmazdım. Bu bölüm biraz kısa oldu, on yedinci bölüm daha heyecanlı ve uzun olacak. Yıldızlayan elleriniz dert görmesin, keyifli okumalar.♥️
*
Mor, içinde beyaz küçük çiçekleri olan mini eteğim bacaklarıma doğru bollaşıyordu. Üzerine giydiğim lila, ip askılı, dar bluzla fazlasıyla tatlı olmuştum. Şeker kız Candy gibi dolaşmamak için üzerime eteğin boyunda, bol, beyaz bir gömlek giydim, ince belim bu şekilde daha güzel görünüyordu. Saçlarımı dalga halinde salık bıraktım, bu gecenin önemine inat oldukça sadeydim. Pembe tonlarında yaptığım hafif makyajla yüzüme renk vermiştim. Gladyatör bağcıklı olan sandaletlerimi giydikten sonra aynada kendime baktım. Tam bir yaz akşamı kombini olmuştu.
Piknikten sonra ki iki hafta çok hızlı ve aynı düzende geçmişti. Yavuz'un beni kibarca reddedişini hala yedirememiştim. Kaynımla aynı duyguları paylaşmak, kötü bir tesadüftü. Nedenini, nasılını sormadan kucağından kalkıp, gitmem de öyle. Şimdi odamda yirmi dördüncü yaşıma hazırlanıyordum, en yakınlarımla bir meyhanede kafamı dağıtarak kutlayacaktım. Tuğrul'dan laf arasında öğrendiğim bir meyhanede. Yavuz'un bugün orada olup, olmaması tamamen şansımla alakalıydı. Sürprizlerden hiç hoşlanmadığımı bilen arkadaşlarım, sadece nereye gitmek istediğimi sormuşlardı. Saat altıya geliyordu, birazdan çıkacaktık. Gideceğimiz yer bize iki saat uzaklıktaki Akçakoca'da deniz kenarı bir mekandı. Bir sıkıntı çıkmazsa, sekizde orada olacaktık.
"Ahu, saçım böyle olmuş mu ?" Canan kendi doğum günü olsa ancak bu kadar süslenebilirdi.
"Ahu, istersen bunu evde bırakabiliriz." Tarık da benim gibi sade ve ferah kıyafetler tercih etmişti.
"İkiniz de müthiş gözüküyorsunuz. Hazırsanız çıkalım artık."
"Ben her zaman müthiş ve hazırım hayatım." Tarık pullu çantasını koluna takıp, salınarak arabaya gitti.
*
Reddedilmeme rağmen içimde tatlı bir kıpırtı vardı. Başkası olsa çoktan unutmuştum ama Yavuz da öyle olmuyordu. Spor salonunda sadece bir kere denk gelişimiz hariç, iki hafta boyunca hiç görmemiştim ve bu süreçte onu özlemiştim. Uzun kirpiklerini, dudağının altındaki belirsiz ufak benini, sert ama aynı zamanda da sıcak bakışlarını... Yol bu düşüncelerle ve Tarık'ın anlarıyla hızlı geçmişti.
Meyhanenin girişinde masa seçerken, gözlerimle ufak bir tur yaptım. Dekorasyona ve mimarisine bakılacak olursa pahalı bir yerdi. Hem sıcak bir ortamı vardı hem de lüks. Zor olsada cam kenarı, denizi gören bir yere oturduk. Menü gelmeden içeriye tekrar göz attığımda Yavuz'u göremedim, burada olması düşük bir ihtimaldi zaten. Yapacak bir şey yoktu, eğlenmeye bakacaktık. Burası gerçekten mükemmeldi ve bir o kadar da kalabalıktı.
Menüye göz attıktan sonra siparişleri verdik. Balığın hazırlanıp, gelmesi yarım saati bulmuştu. Her zaman yaptığımız gibi dayanamayıp, önden rakı ve mezelerle açılışı yapmıştık. Adap falan bilmezdik, sadece içerdik. Ben hala alışamamıştım, biraz fazla kaçırsam çarpardı. Canan'ın sarhoş olması için mutsuz olması gerekirdi ama Tarık ne yaparsa yapsın kendini asla kaybetmezdi.
"Öff, yoklar ya." Canan bile isteye bu bataklığa düşmüştü, Mehmet'i geri çevirmeseydi doğum günümü kaynım ve abisiyle kutluyor olabilirdim.
"Kız, sen ne şıllıksın ? Hem çocuğu geri çeviriyorsun hem de etrafında olsun istiyorsun." O iş tam olarak öyle değildi.
"Artık istesemde yüzüme bakmıyor." Canan gerçekten üzgündü ama bu konuda bir adım da atmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutların İçinde
ComédieOdaya bu sefer kapıyı çalarak girdim ama bir işe yaramadı. Gördüğüm manzara, yine beni intihara sürükleyecek türdendi. Canan, Mehmet Bey'in saçına yapışmış, Mehmet Bey , Canan'ın belinden çekiştirirken " bırak beni " diye bağırıyor. Yavuz Be...