Arabadan indiğimde, suratım beş karıştı. Düğüne değil de cenazeye gelmiş gibiydim. Gözlerim benden bağımsız, bu halimin sebebini aradı. Mahşerin beş atlısı, artı bir farkla (Melis) bir masada toplanmış, sohbet ediyorlardı. Ahu aralarında değildi. Arabada bağladığım kravatı düzelterek, yanlarına ilerledim. Ayaktayken, çaktırmadan gözlerimle etrafı taradım.
"Boşuna aranma, kardeşim. Gelmedi." dedi, Tuğrul. Bu kazma bile anladıysa, halim perişandı.
Huysuzca çektiğim sandalyeye yerleştim.
"Ben, ona bakmıyordum."
"Aynen." Omzumu pışpışladı.
Herkes yanındakiyle sohbete daldığında, benim payıma masadaki şamdanlık düşmüştü. Yanan mumun alevini izlerken, kendimi bittiğine, ormanda yalnız oluşuyla ilgilenmemem gerektiğine ikna etmeye çalışıyordum. Öyle bir yerde yalnız kalmaktan korkardı, neden gelmemişti ki ? Kafamı kaldırınca Tarık ve Canan'la göz göze geldim. İkisi de gözlerini kısarak bana kitlenmiş, ellerindeki yemek bıçağını koğuş ağası gibi çevirip duruyorlardı. Gülmek istesemde kendimi tuttum. Kendi gelmesede neferleri iş başındaydı. Sahi, niye gelmemişti ? Özlemiştim... Hayır, bitmişti.
"Sevgilinin yanına gitsene sen, ne oturuyorsun burada ?" Benim bir sevgilim yok ki, benim bir sevgilim yok. Beni çıldırtmak mı istiyorsunuz, amınakoyayım ? ARTIK BİR SEVGİLİM YOK.
Tarık'a cevap vermeden, önümdeki suyu kafama diktim. İçimin yangınını alsın diye. Ben, bakmaya kıyamıyordum. Ahu, onu kandırıp, yatağa atmak istediğimi söylüyordu. İnkar edemeyecektim, istiyordum ama kandırarak değil. Bugüne kadar her yakınlaşmamızda kendini frenleyen benken, birden nasıl Tecavüzcü Coşkun ilan edildiğimi anlayamıyordum. Asıl kandırılan bendim.
Çok korkuyor muydu acaba ?
"Bu düğün ne zaman bitecek ?"
"Abi, daha başlamadı bile. Üç saat falan sürer."
Sikerlerdi böyle işi. Üç saat boyunca burada kafayı yerdim. Ne kadar kırgın ve kızgınsam, misliyle aşıktım. Masadan kalkıp, gelinle damadın yanına geçtim.
"Yavuz, gel kardeşim. Hoşgeldin. Uzun zaman oldu görüşmeyeli."
Levent'e sarıldım. Gelini de tebrik ettikten sonra takısını yakasına iliştirdim.
"Öyle oldu kardeşim. Tebrik ederim, umarım çok mutlu olursunuz. Benim acil bir işim çıktı, kusuruma bakmayın. Yine görüşürüz mutlaka." Vedalaşarak, yanlarından ayrıldım. Düğün salonundan çıkarken, topuklu ayakkabısıyla bana yetişmeye çalışan Cansel'i görmezden gelerek, arabaya bindim. İki kelimemden biri Ahu iken hala ne için çabaladığını anlamıyordum.
Arabayı iki evin ortasındaki boşluğa park ettim. Yan koltuğa fırlattığım ceketimi de alıp, arabadan indim. Sert adımlarım yeri döverken, camın ardından beni izleyen Ahu'yu gördüm. Öfkeyle parlayan bakışlarına bir anlam veremedim. Yine ne yapmıştım ? Kapıdan çıkan narin bedenini görünce, bende ona doğru ilerledim. Allah aşkına, bu kadın her haliyle beni etkilemeyi nasıl başarıyordu ? Sinirle bana doğru yürürken, onunla beraber hareket eden, göğüslerine takıldı gözüm. Sikeyim, çok güzellerdi. Aklımdan geçen düşünceler, alt tarafıma ulaşamadan bağırışıyla uçup gitti.
"HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN ESKİ GÜNLERİNİZE Mİ DÖNDÜNÜZ ?"
Minik elleriyle, omuzlarımdan itti. Hayır, kavga ederken Ahu'yu öpemezdim. ÜSTELİK BANA SAPIK DEMİŞTİ.
Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes verdim.
"Ahu, sakin ol." Sen sakin ol, ben olamıyorum.
"BENİM BURAYA GELECEĞİMİ BİLE BİLE ONU YAN EVİNE Mİ OTURTTUN ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutların İçinde
HumorOdaya bu sefer kapıyı çalarak girdim ama bir işe yaramadı. Gördüğüm manzara, yine beni intihara sürükleyecek türdendi. Canan, Mehmet Bey'in saçına yapışmış, Mehmet Bey , Canan'ın belinden çekiştirirken " bırak beni " diye bağırıyor. Yavuz Be...