yirmi altıncı bölüm | seksenbuçuk

765 42 17
                                    

"Ya Eylül, Allah aşkına git de bir bak şunlara. Annem sorup sorup duruyor, işim var gidemiyorum. Allah Allah ya.."

"Tamam abla, ben hallederim. Gideyim bir bakayım." Sultan anne yemeği birilerine verirken hızlıca aşevinden çıktım. Kahveye girdiğimde Cumali abi sandalyede oturuyor, Yamaç abi de kahvenin içinde turlayıp duruyordu. E bir şey yoktu, kahveye girmeye meraklı olacak ne vardı çözememiştim.

"Lan! Bebe çıkar şunu."

"Abi noluyor diye bakmaya geldim, tamam tamam bir dur." Omuzlarımdan itilerek dışarı çıkarıldığımda derin bir nefes verdim.

"Yamaç abi ne oluyor, Sultan anne de merak edip duruyor. Az kaldı, tartışacaklar."

"Sen herkesi aşevinden uzaklaştırabilir misin?" Yavaşça gözümü aşevine baktım. Kalabalıktı ve daha gelenler vardı.

"Yok, imkansız. Çıkarsam ne diye çıkaracağım orası ayrı da, imkansız Yamaç abi."

'Iıı' diye söylenip şakaklarını ovuşturdu. Sultan anne bize bakarken ona gülümsedik.

"Ne oldu, niye gidelim ki biz? Ne olduğunu söyle ki bana, ben de ona göre yalan bulayım ya da açıklama yapayım."

"Hay-"

"Abi," Gülümsedim.

"İyiyim ben, toparlandım artık. Söyle de bileyim, bir yardımım dokunur belki." Nasıl da güzel yalan söylüyordum öyle.

"Bomba var, mahalleye yerleştirmişler hep. Biri berber koltuğunda, biri bilmem kimin dükkanında.. Biri Cumali abimin sandalyesinde."

Gözlerim fal taşı gibi açılırken birkaç adım atıp kahvenin kapısından içeriye baktım. Hafifçe eğildim. Bana yapmacık olduğunu belirten gülümsemeyle el sallayan Cumali abiye el salladım.

İçimden upuzun bir küfür savurdum.

"Ferhat nerede? O ayarlar bir şeyler yapar."

"Yüzünde patlamış bir şeyler, göremiyor."

Elim ağzıma gitti. Diğer elimi belime koyarak yavaşça kahvenin önünde turlamaya başladım. Düşünüyordum, yardımı dokunabilecek en küçük şey bile yeterdi.

"Akın nerede? Onun bir tanıdığı vardır belki."

"Yokmuş, zaten o da bombalı yerde kaldı." Kulağım hafiften çınladı. Gözlerim tekrar faltaşı gibi açılırken Yamaç abi omuzlarımdan tuttu.

"İyi, iyi. Hiçbir şeyi yok, Meke'yle birlikte kalmışlardı ama hallettiler. Hiçbir sorun yok. Birazdan gelecekler, tamam mı?" Kafa salladım. Gözlerim dolmuştu. Gözyaşımın kendiliğinden akmasına izin vermeden baş ve işaret parmağımla göz pınarlarımı ovuşturdum.

Hastaneden ne ara çıktığımı fark edememiştim bile. Bir nefes alsaydım, alabilseydik keşke. Keşke. Çağatay'ın bana yaptıklarını kendi içim henüz kabul edememişken onları öldürmek için bomba koymuştu. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum.

İnsanın içinde hiç acıma duygusu olmaz mıydı? Kimseye olmasa bile kardeşine olmaz mıydı insanın içindeki vicdan? Belki Akın veya herhangi biri bana inanmayacaktı, uyuşturucu kullandığımı düşünüp beni hastaneye kapatacaklardı. Beni delirtmişti, hastaneye kapatmasam bile o iğrenç zihni bundan zevk almıştı.

Kısa bir süreliğine içeri girdim. İşlere yardım ederken Damla ablaya iş konuştuklarını ve ciddi bir plan üzerinde oldukları için dikkatleri dağılmasın istediklerini söyledim. Pek inanmamış gibi dursa da beni zorlamadı. Kadına 'kocanın sandalyesinin altında bomba var, hafif bi' kaldırsa kıçını patlayacağız' diyecek halim yoktu ya.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin