altmış ikinci bölüm | büyüklük

592 30 3
                                    

Kaç saattir bu odada olduğumu bilmiyordum. Kimlerin kapıya vurup iyi misin diye sorduğunu da. Kimseyi duymak istememiştim. Sadece dünü düşünmüştüm, bir de bebeğimizi. Hâlâ olayı algılayabildiğimden şüpheliydim.

Bir kez daha kapı tıklatılınca düşüncelerimden uzaklaşmak zorunda kalmıştım.

"Eylül, açabilir misin kapıyı?"

Salih abinin sesini duyduğumda uzandığım yerden kalkmış, kapının önüne gelmiştim.

"Nasıl olduğunu bileyim, gideceğim bak söz."

Kapının önünde beklerken açıp açmamayı düşünüyordum. Yamaç abinin yaptığı şeyi yapmasını istemiyordum, çünkü gerçekten iyi değildim. Ayrıca Akın'ın hamile olduğumu söyleyip söylemediğini bilmiyordum. Bundan da çekiniyordum.

"Kızım ama hadi be! Bekliyorum bak kaç dakikadır burada!" Cümlesinin bitişinden hemen sonra kapıyı açtım. Yüzündeki sıkıntı beni gördüğünde gülümsemeye dönüşürken kimsenin olmadığına emin olmuştum.

"Vay little Ceylan'ım benim!" dedi kollarını açarken. Çocuk gibi bir kez daha dudaklarımı bükerken ona doğru yöneldim. Belki de ağlamalarımın, kendimi bu kadar kötü hissetmemin sebebi hormonlarımdı.

"Ve little Koçovalı'm benim.." diye mırıldandı. Lafıyla birlikte hıçkırığımı tutamamıştım. İkinci katta ağlama sesim yankılanırken Salih abinin Akın'a sonra gel diye mırıldanmasını duymuştum.

"Gel içeri girelim gel." Omuzumdan beni tutuyormuşçasına içeri soktu. Kapıyı kapatmıştı. Yatağa oturduğumda yanıma oturmuştu.

"Amcam niye ağlıyorsun? Kötü bir şey yok ki." Ağlamaktan konuşamıyor hâldeyken masanın üstündeki sürahiden bana bir bardak su doldurmuştu. Zor bela içtiğimde nefes alamadığımı hissetmiştim. Bu sefer de sakince çekmeceden Akın'ın astım ilacını çıkarıp bana yardımcı olarak sıkmıştı.

"Ha şöyle, az bi' sakinleş yav." dedi meşhur şivesiyle. Ben sakinleşirken gerçekten amca edasıyla saçımı öpmüştü.

"Sadişim de böyleydi hamileyken. Her şeye ağlardı. Ben güzel değil miyim Salih? Beni beğenmiyor musun Salih?" Son cümleleri Saadet ablayı taklit ederek söylediğinde istemsizce gülmüştüm.

"Ben ne yapacağımı bilmiyorum Salih abi. Bunun için hazır olduğuma emin bile değilim." Son cümleyi söylerken sesim fısıldar gibi çıkmıştı. Salih abinin gözlerindeki hayal kırıklığı ve benim durumuma üzülmesini görmemek imkansızdı. Beni sarılmak için kendine doğru çekerken ona doğru gitmeyip, dizlerine kafamı koydum.

Bu sahneyi yaşasam yaşasam Yamaç abiyle yaşayacağımı düşünürdüm. Çünkü o bazen yanlışlıkla Koçovalı olmuş gibiydi. Çok anlayışlı, empati kurabilen belki de ilk Koçovalı'ydı.

"Bazen insan birini affetmemesi gerektiğini bilse bile, affetmek zorunda kalabilir amcam. Bazen karşıdakini dinlemek gerekir, ne olduğunu anlayabilmek için." Ben kafamı sallarken o saçlarımı okşuyordu. Sözüne devam etti.

"Ben, Kahraman abimi öldürdüm. Babam, babamın oğulları beni dinlediler. Affetmek zorundaydılar. Çünkü ben onların kardeşleriydim." Derin bir nefes alırken ben hâlâ ağlamaya devam ediyordum. Karnımdaki minicik şey öyle miydi şu an bilmiyordum ama, ben tam bir bebek gibi cenin şeklinde yatıyordum.

"Ha bana sorarsan, beni öldürseler sesimi çıkarmazdım. Ben de çok pişman oldum. Ama unutuldu, hepimiz affettik bir şekilde. Sen zorunda değilsin, ama dinlemek zorundasın."

Ben ilk defa onu affetmek istemiyordum. Genelde onu affettiğim zamanlar, neden affettiğimi bilmezdim. Ama bu sefer neden istemediğimi de biliyordum.

Beni sevdiğini artık düşünemiyordum. Konuşsak da, lafları yediremediği için söylediğini belirtse de, o olsa da bu olsa da beni sevdiğine inanabilecek miydim bilmiyordum. Bunların sebebi hormon muydu, yoksa sadece onun için kalbim miydi onu da bilmiyordum. Artık hiçbir şeyi bilmiyordum.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin