on yedinci bölüm | kalp

1K 55 17
                                    

"Amca hiç girme, direkt eve gidelim. Eylül'ü ben bırakırım."

Camdan dışarı baktığım için rahatça kaşlarımı çattım. Sesimi çıkarmadım. Eve varana kadar kimse konuşmadı, onlar benden de yorgundu. Düşünceleri onları benden de çok yoruyordu. Sonuçta o kadar planı ben yapmıyor, koskocaman mahalleyi ben korumuyordum. Eve sağlam dönmek için uğraşacak kişiler yoktu, bekleyen kimse yoktu. Kendilerini korumak, onların benden daha çok yorulduğunun göstergesiydi işte.

Arabayı park edince sırtımı dikleştirdim. Arabadan indik.

"Dikkat et bebe." dedi Cumali abi ve eve doğru yürümeye başladı. Biz öne binecekken Yamaç abi beklediği yerden seslendi.

"Yarın yine kahveye veya eve gel, konuşalım."

"Olur Yamaç abi, gelirim."

Yamaç abi cevabıma kafasını bir kere salladıktan sonra eve yürüdü. Derin bir nefes verip yüzümü tek elimle ovuşturdum. Ön kapıyı açıp oturmadan önce Akın'a seslendim.

"Gitmeden önce sigara içebilir miyim?" Yüzüne tekrar o masum gülümsemesini yerleştirince kalbim hızlandı.

Ne olursa olsun, bana hep böyle gülerdi umarım.

"Tabii ki. İstersen arabayı sürerken de içebilirsin."

"Yok yok, böyle içeyim." dedim ve açtığım kapıya doğru oturdum. Ceketimin cebine sıkıştırdığım sigarayı çıkardım. Kendime çıkarıp sigaramı yaktım ve tekrar cebime koydum.

"Neden bana uzatmadın?" Omuz silktim.

"İçmeni istemediğimden." Gerçekten istemiyordum.

"E sen niye içiyorsun?"

"İçmek istediğimden."

Kıkırdadığında gülümsedim. On saniye sonra sigaramı yere atıp ayağımla söndürdüm ve kapıyı kapattım.

"Hızlı içmişsin." dedi ve park edilen yerden çıkarak arabayı döndürdü. Bahçeden çıkmamız için kapıyı açtılar. İçimden araba kullanışını övmeden edemedim.

"Senden alıştım."

"Belli belli.. Bana özeniyorsun hep,"

"Tabii canım, niye astım krizlerine giriyorum sanıyorsun?" dedim ve kıkırdadım. Evimin olduğu sokağa dönmeyip biraz daha ilerlediğimizde şaşırarak Akın'a döndüm. Bakışlarıma cevap vermedi, iki dakika geçmeden de bir yere park etti.

"Hadi gel," diyerek arabadan indiğinde onu tekrarladım.

"Nereye geldik?"

"Sığındığım yere." Yıkık apartmana benzeyen bir yerdi. Akın kapısı olmayan yerden girdi, peşinden gittim. Bir yerleri geçip, girdiğimiz yer çok farklıydı.

Yerde bir yatak, karşısında koltuk, mini buzdolabı, tek kapaklı bir dolap ve bir masa vardı. Duvara çizili olan çukur işaretini görünce gülümsedim ve elim, ilk defa bileğimdeki dövmeye gitti.

"Bi dört beş ay öncesine kadar eve gitmiyor genelde burada kalıyordum Eylül. Buraya sığınıyor, burada kendimi dinliyordum." Neden bahsettiğini merak ederek minik evimsi yeri gezdim. O koltuğa oturdu, öne doğru eğildi, dirseklerini dizlerinin üstüne koydu ve ellerini birleştirdi.

"Seni herkesten çok ben anlarım, anlıyordum da zaten.."

"Biliyorum," dedim ve yanına oturdum. Aynı şekilde ben de öne doğru eğildim, dizlerimin üstüne dirseklerimi koydum. Elimi çeneme yasladım ve lafıma devam ettim.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin