altmış dördüncü bölüm | eğlence

665 29 13
                                    

Sanki biraz fazla küfürlü olmuş gibi geldi, kusura bakmayınız lütfen.. bu bölümde biraz psikopat Eylül'ü görüyoruz gibi, inşallah seversiniz. iyi okumalar 💗💗

"Miden bulanıyor mu?" Akın'ın sorusuyla ona dönüp kafamı olumsuz anlamda salladım. Kan verebilmek için aç karnına gitmem gerekmişti. Çok sevdiğim işlemlerdi ya..

Ultrasonla bebeğe bakmış, kan sonuçlarını alarak doktorun yanına bir kez daha gidiyorduk. Bir kez daha elimi tutmak istediğinde reddetmedim.

Bebeğimiz 5.5 haftalıktı. Millet her gün denerken, tek seferde nokta atış yapmış olmamız ikimiz için de kriz geçirtecek bir şeydi. Ama o kriz geçirecek gibi değildi. Çok mutluydu. Gerçekten mutluydu.

Akın önden giderek kapıyı tıklattı. Elindeki kağıtla birlikte kapıyı açtı.

"Girebilir miyiz doktor hanım?" Doktor bizi içeriye alırken ikimiz de tekrar oturup kan sonucunun çıktığını söylemiştik. Bilgisayardan kan sonuçlarına bakarken Akın'ın suratındaki gülümseme, üçümüzün gülümsemesine eşitti.

"Şu anlık kan değerlerinde problem yok gibi gözüküyor. Demir eksikliğimiz başlamış sadece. Onun için ilaç yazdım." Elindeki kağıdı bize uzattığında benden önce Akın aldı.

"Üç hafta sonra tekrar bekliyorum sizi."

Teşekkür ederek odadan çıkarken üstümdeki kazağın belimden çıkmış eteklerini tekrar içime soktum. Sabah zorla bana kendi kazaklarından birini giydirmiş, cropların belimi soğuk tuttuğunu söyleyip durmuştu.

Belimden tutarak beni arabaya doğru yönlendirdiğinde ondan biraz daha hızlı yürüyüp arabaya bindim. Bebeğin sağlığında sorun olmadığına göre ikimiz için de problem yoktu.

Aramızdaki problemi tam olarak halletmiş değildik, ama yine de çabaladığımız metreler ötesinden anlaşılıyordu.

"Güzelim," dedi arabaya binerken. Kemerini taktı, arabayı çalıştırdı.

"Gitmek istediğine emin misin? Gökay da orada." Kafamı emin bir şekilde salladım. Arabayla hastane bahçesinden çıkarken sen bilirsin diye mırıldanmıştı. Yavaşça onları sakladığı depoya sürerken yolda Salim'e uğramış, bagajdaki silah dolu çantaları bırakmıştı. Salim'le iki dakika sohbet etmiş, onu kandırdığım için az da olsa isyan etmişti. Her şeyi yerse problem büyüktü, ne yapalımdı..

"Sevgilim," dedim arabayı deponun önüne park ederken. Gözleri ışıkla bakarken kafasını sallayarak efendim demişti.

"Eğer orada birine bir şey yapmaya kalkarsam, bize zarar gelmeyecekse durdurma olur mu?"

"Sen nasıl istersen." Arabadan inmeden önce beni kendine çekip saçlarıma öpücük kondurdu. Ondan önce inip üstümdeki montu çıkarıp arabaya bıraktım. İstemsizce terlemiştim. Arabada ne ara kaldığını fark etmediğim şalımı alıp boynuma attığında tebessüm ettim.

Depoya girerken kapıyı ritimli olarak çaldığında çocuklardan biri kapıyı açmıştı. İçeri doğru giderken kendince kanıtlamak için elimi tutmuştu.

"Oo yenge!" Meke'yi yaklaşık 2 3 aydır görmezken bana seslendiğinde gülümsedim. Akın'ın elini bırakıp ona sarıldım.

"Tebrik ederim, gelemedim de nişana." Gerçekten bana içten bir şekilde sarılırken sırtımı sıvazladı. Geri çekildik.

"Olur mu öyle şey yenge.. nasipse düğüne gelirsin. Alırım artık bir altınını." Akın kafasına bir tane vururken güldüm. Bir şey söylemedim. İyice içeri doğru giderken Akın'ın elini tutmadan ondan daha hızlı ilerledim.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin