ellinci bölüm | umut

432 28 9
                                    

Çok mu uzatıyorum ya da çok mu ileriye gidiyorum bilmiyorum ama.. İyi okumalar kuzular.💗💗

"Anlamayacağımı sandın değil mi?! Kulağıma gelmez sandın!"

"Ben telefonla falan konuşmadım! Bunu anlamak neden bu kadar zor?!" Gözlerim bağlıydı. Telefonla konuştuğumu nereden anladığını duyduğunu bilmiyordum, anlayamamıştım. Öğrendiği an gözlerimi bağlatıp evden çıkarmıştı. Bizi bulmasınlar diye yapmıştı bunu.

Beni bulma ihtimalleri zaten azken, sıfıra indirmişti. Her şey en baştan başlıyordu.

"Sen dur, dur sen.. Beren abladan izni aldım, Seren de yok. Soracağım ben sana hesabını." Vücudum korkudan saniyelik de olsa titrerken dik durmaya devam ettim. Gardımı indirmeyecek, güçlü durmaya devam edecektim.

On yedi dakika sonra araba durmuş ve ardından kapım açılmıştı. Songül kolumdan tutup beni içeriye doğru sürüklerken kurtulmaya çalıştım. Debelenmem sadece adamlardan birinin zorla omzuna atılmamla sonuç vermişti. Başka bir şeye yaramamıştı.

Koltuğa sertçe bırakıldığımda acıyla sızlandım. Gözlerimdeki kumaş birden çekilince gözlerim kamaştı. Zor bela gözlerimi açsam da hemen evi incelemeye başlamıştım.

"Şimdi.. Eylül Hanım, kimden aldın telefonu?" Soruyu soran Songül'e sertçe baktım.

"Ben telefonla konuşmadım." dedim her kelimemi vurgulayarak. Devam ettim.

"Telefonla konuşuyor olsaydım eğer, beni anında almaya gelmezler miydi?"

"Sen kendini uyanık sanıyorsun ama," dedi ve demesiyle birlikte saçlarımı tuttu. Ona saçımı bırak diye sayıklarken daha da sıkı tutmaya devam etti.

"İtiraf etsen de etmesen de bunun acısını çıkartmasını iyi biliriz." Saçımı bıraktığında bağlı olan ellerime rağmen saçlarını tuttum. Onu kendime doğru çekerken Songül bağırdı ve bağırmasıyla birlikte ellerim, saçlarından ayrıldı.

"Seni öldüreceğim." diye bağırdım Songül'e.

Sonrasında da yiyebileceğim en acı veren tokadı yedim.

Gökay yine bana tokat atmıştı.

Bağlı olan ellerim istemsizce yanağıma gittiğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Geçen sefer vurduğundan daha da çok acımıştı. Bir kez daha Songül'e baktım.

"Yemin olsun, öldüreceğim.."

"Sen ne yaptığını sanıyorsun lan?!" Tek cevabım ona sinirle bakmak olunca bir kez daha bağırarak saçlarımı tuttu.

"Sen kimin sevgilisine dokunuyorsun?!" Saç tellerim, diplerim o kadar çok acıyordu ki; bu kadar acı çektiğimi uzun zamandır hatırlamıyordum. Dudağım ayrı sızlıyor, saç diplerim ayrı acıyordu.

"Bıraksana! Gökay bırak!"

"Ben sana göstereceğim bırakmayı.."

Ve dediğinin tersini yapmıştı, bırakmak yerine bırakmamak nasıl oluyormuş onu göstermişti. Saçlarımdan tutarak beni yerde sürüklemeye başlamıştı.

Ben kendi kendime acıyla haykırırken Songül gülerek bizi izliyordu. Kurtulmaya çalışıyor, ona vurmaya çalışıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Gözyaşlarımı daha fazla tutamamıştım.

Sevgilim, ne olursun beni kurtar buradan.

Ne olur..

Merdivenlere geldiğimizde beni merdivenlerden sürükleyerek indireceğini düşünmüştüm. Onun yerine adamlarından birini çağırıp beni bodruma indirtmişti. Kollarımı ve ayaklarımı sandalyede bağlanırken sudan çıkmış balık gibi çırpınmıştım. Ama yine işe yaramamıştı.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin